Diyelim üçüncü katta oturuyorsunuz, tuvalet gideri tıkandı. Üst katlardan gelenler de sizin banyonuza yayılıyor. Banyodan taştı, eve yayılıyor. Tesisatçı çağırdınız. Ne yapmasını beklediğiniz belli, her şeyi eski haline getirsin. Kendisinden şairane bir şeyler beklemezsiniz yani. Benzer bir halle kırk defa karşılaşsanız, kırk ayrı tesisatçı gelse, yapıp ettiklerine bakarak hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğunu teşhis edebilirsiniz.
Akşener bir iş işledi. Partisinin ideolojisinden, Akşener’in siyasi CV’sinden, masanın HDP ile iletişimine ambargo koymuş olmasından rahatsız olan kim varsa, gördüğüm kadarıyla istisnasız bir biçimde, “oh, ne iyi oldu, Akşener intihar etti” mealinde sevinç çığlıkları atıyor. Anlaşıldığı kadarıyla kendilerine son derece mantıklı görünen aritmetik işlemlerle tabloyu tahlil ediyor, Kılıçdaroğlu’nun seçimi yine de kazanabileceğini ”hesaplıyorlar”. Kaybedilirse
Bay Erdoğan (derken aklıma geldi, hükümet istifa) malumunuz, nazdan nazik bir iktidar kurmuş durumda. Fenerbahçe taraftarı tribünlerde bağırırsa mesela, nezle oluyor. Kayseri deplasmanına gidecek olursa maazallah zatürree olabilir. Sonra da bu adamı bir “siyasi deha” olarak pazarlıyorlar. Kim pazarlıyor? Yemlediği, şeyinin kılı olmaya razı mahlûkat pazarlıyor, amenna. Ama mevzu onlarla başlamadı. O vasıfsızların üzerinde tepineceği
Kılıçdaroğlu Aile Sigortası projesini açıklamış. Projede iki anahtar kavram var. Birisi, yardıma muhtaç olanlara devlet yardım edecek. Diğeri, yüzde 99’u kadın olan birçok kişi istihdam edilecek. Zekâya bakar mısınız! Bir taşla iki kuş. Ahali yardıma muhtaç, “yardım” lafını duyunca bala üşüşen sinekler gibi CHP’ye üşüşecekler. Ahali işe muhtaç, “kadın istihdamı” lafını duyan da… Sizin bu
Çocukluğumun ilk yılları, Eskişehir’de, toprak evlerle bezeli mahallelerde geçti. Her bahar özenle kireçle badanalanan, pencerelerinde çiçekler bulundurulan evler, muhacirlerin evleri idi. Bundan altmış yıl önce, üzerinden onlarca yıl geçmiş mübadele marifetiyle birbirine temas etmek zorunda kalmış iki ayrı “kültür” arasındaki gerilimler hâlâ —bir biçimde— hissediliyordu. Bir taraf diğerini medeni olmamakla, ötekiler de berikileri gelip kendilerini
Yıldıray Oğur, Ümit Özdağ’ın iki haftada sebep olduğu dalgalanmayı analiz etmiş. Bir yerde şöyle demiş mesela: “Dün gün boyu henüz bir kez bile seçime girip test olmamış, mültecilere karşı yükselen öfke dalgası üzerinde tehlikeli bir sörf yapan Ümit Özdağ’ın tavizsiz Kemalistliği, ırkçılık sınırlarında sık sık sınır ihlali yapan milliyetçiliği, İçişleri Bakanı’nı düelloya çağıran kabadayılığı övülürken,
Az önce büyük resme baktım, döndüm. Liranın 9 sentin altına düşmesi ile Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çağrısı arasındaki saklı bağlantıyı açıklamaya geldim. PPK’da faizi indirileceği ve böylelikle Türkiye’nin şaha kalkacağını gören dış güçler, Ankara’daki adamları Kılıçdaroğlu’nu kullanarak, manasız bir helalleşme mevzuu açtırdılar. Memleket derin bir endişeye kapıldı ve lira tepetaklak oldu. Tarih bu ihaneti yazacak. Kılıçdaroğlu’nun helalleşme
Ayıptır. Adam derin fikirlerinden nakış gibi dokunmuş, bin bir emekle yayına hazırlanmış kitabını da koltuğunun altına alıp New York’a, dünyanın yekûn birikmiş dertlerine neşter vurmaya gidecek… Adamın yokluğunu fırsat bilip Ankara’da yıllardır yapmadığınız siyaseti yapacaksınız. Ayıptır. Yüreğiniz yiyorsa adam buradayken açsanız ya Kürt meselesinde muhataplık mevzularını. Yemiyor değil mi! *** Sadece Türkiye’nin değil dünyanın cıvatalarının
Ayşe Çavdar vatan ve yurt kelimelerinin etimolojisi üzerinden çok hoş bir tasnif yapmış. Onun tasnifine yaslanacak olursak, gönül rahatlığıyla diyebilirim ki, bir vatansever değil, yurtseverim. Ve lakin… Memlekette mebzul miktarda vatansever de var —yani kalıcılık vehmine kapılmış insan. Onları ne edeceğiz? Sabun yapmayacağız herhalde. Tehcir? Belki. Belki de eğitmek kâfidir, “bakın kalıcılık vehimdir, sizi vehimlerinizden
Anlaşılan o ki, Marmara’daki müsilaj ile Peker videoları vasıtasıyla açığa çıkan sosyopolitik lağım malumatı arasında bir paralellik kurmayanı dövüyorlar. Nevşin Mengü’ye yakışır da, Ayşe Çavdar da kervana katılmış. Çavdar’ın yazısında dikkat çekmek istediğim husus başka. Ortada muhalefet yokmuş. Bakmış Kılıçdaroğlu’na, yok. Akşener’e bakmış yok. Buraya kadar kendisiyle fena halde mutabıkız. Ama o, başını çevirmiş ve…