Lisede üzerinden uygun adım geçen birliğin adımlarıyla rezonansa gelip yıkılan köprünün filmini izlemiş, büyülenmiştim. Statik bilginize yaslanarak bir köprü yapıyorsunuz. Bir zaman sonra üzerinden bir askeri birlik geçiyor. Beklemediğiniz, aklına bile gelemeyecek şeyler oluyor. Aklınıza gelmediğini biliyoruz, çünkü gelse o birliği, oradan, o şekilde geçirmeyeceksiniz. Ya şimdi de yaptığımız herhangi bir şey, beklemediğimiz, aklımıza kalsa
İzzet bir makale paylaşmış, hakkında yazayım dedim, baktım olmayacak tercüme etmeye karar verdim. Tercüme işlerinden pek anlamadığımdan, İngilizce bilenlere —yukarıdaki bağlantıya tıklayarak— orijinalini okumalarını tavsiye ederim. 1968’in Aralık ayında ekolojist ve biyolog Garrett Hardin, Science dergisinde, “Müştereğin Trajedisi” adıyla bir metin yayınladı. Çıkarımı son derece sade ve insafsızdı: insanlar kendi hallerine bırakıldıklarında, kaynaklar için rekabet
Komplekslik ve emergence hakkında bir okuma listesi önerebilir durumda mıyım? Zannetmiyorum. Birkaç sebeple zannetmiyorum ama o sebeplere —ve arkasından derme çatma bir okuma listesine— geçmeden önce, mevzuu kendi takip edebildiğim biçimiyle özetleyeyim. Bildiğim kadarıyla 1950’lerde Bertalanffy liderliğinde bir ekibe bir bilim ısmarlandı. Bu çabanın neticesinde Genel Sistem Teorisi denen disiplin doğdu. Paralel olarak, başka bir
Dün Serbestiyet’te, Bütün Tahminlerin Yanlış Çıktığı Efsane Bir Televizyon Programı anonsuyla 2008 tarihli bir 32. Gün programı hakkında bir yazı vardı. Türkiye’nin sarsıntılı bir döneminde, Mahir Kaynak, Yalçın Küçük ve Erol Mütercimler’i bir araya getirmişti Birand. Normal şartlarda herhangi birine birkaç dakika katlanamayacağım bir kadro. Yayınlandığı tarihlerde, karşısına bağlasalar izlemeyeceğim bir program. Ama aradan on
Bir ay kadar önce, virüs sonrası hakkında genel ve derli toplu bir değerlendirme yapayım diye klavyenin başına oturdum. Çok uzadı. “Bunu blogda yayınlayamam, kitap yapmaya çalışayım” dedim. Ağır ağır ilerliyor ama bir hale yola girer mi, emin değilim. Başlangıç noktam şöyle bir şeydi: Bu pandemi, bir yanıyla son derece sıradan bir şey —teslim edersiniz ki,
Uzun süredir —belki de hiç— vermek zorunda kalmadığı kararları vermekteki acemiliği yüzünden insanları suçlayıp, “böyle olmuyor, kararları ulema versin” demekle, “böyle olmuyor, bilim insanları versin” demek veya “böyle olmuyor, ben vereyim” demek arasında bir fark yok. Bu tür meseleler, din ile bilim, din ile karizma ve/veya bilim ile karizma arasındaki farklar vurgulanarak bilim lehine çözümleniyor
Kompleks sistemcilerin pek sevdiği, benim de sıklıkla verdiğim misali tekrarlayarak başlamak zorundayım —şehir misalini. Önce zıddını, fabrikayı tarif edelim. Fabrikada üretim planlanır. Hangi tarihte, hangi saatte, hangi tezgâhta, hangi operasyonun yapılacağı, belirli bir süre öncesinden bellidir yani. Dolayısıyla o tezgâhta o saatte, o operasyonun yapılması için gereken malzeme de, miktarı da bellidir ve orada bulundurulması
Gazete Duvar, John Gray’in kriz sonrasına dair düşüncelerinin tercümesine yer vermiş. Başlığa da, “bu kriz tarihte bir dönüm noktasıdır” ibaresini çıkarmışlar. Bu vesileyle ve Gray’in yazısını karşıma alarak, pandemi sonrasına dair düşüncelerimi biçimlendirmeye çalışayım. Öncelikle söylemek gerekiyor ki, tarihte bir dönüm noktası tespitine katılıyorum. Ama dönüm noktasına pandemiyle gelmiş değiliz. Pandeminin kendisi —yani sebep olduğu
Hayat karmaşık (complex). Karmaşık olması anlaşılmasını imkânsızlaştırmıyor, anlamak için mercek değiştirmeyi gerektiriyor, hepsi o. Karmaşık derken ne demek istiyorum? Mesela çok faktörlü, çok aktörlü, aktörler arasındaki ilişkilerin çizgisel olmayıp bir ağ halinde örgütlendiği, yukarıdan bir tasarıya göre biçimlenmemiş de aşağıdan —aktörler arasındaki ilişkilerden— zuhur eden bir örgütlenmeye sahip olmuş, dolayısıyla durmaksızın yeni —bilinmedik— örgütlülükler potansiyeli
Dennis Carroll’la yapılan bir söyleşiyi Tarkan Tufan Gazete Duvar için tercüme etmiş, sağ olsun. Carroll’ü Netflix’in Pandemic dizisinde görmüştük. Olmayacak yerlerde karşımıza çıkıyor ve haritaya yukarıdan bakan bir bilge insan gibi bize yol gösteriyordu, bir nevi. İşbu söyleşide de akıllıca bir yığın laf etmiş. O da sağ olsun. Carroll’ün ne yapmaya çalıştığını tam olarak anlamış