Etiket: Kürtler

İnsan ve Şiddet

Richard Wrangham —doğru anlıyorsam— diyor ki, insanın planlanmış, projelendirilmiş, proaktif agresyonu, rasgele, duygusal, reaktif agresyonunun evrim sürecinde geriletilmesinin neticesidir. Gündelik terimlerle söyleyecek olursak, herhangi bir güçlü erkeğin gelip eşinize, yiyeceğinize keyfi olarak el koyabilmesini imkânsızlaştırma süreci, Hitlerlerin, Stalinlerin ortaya çıkmasına yol açtı. “Ne alaka” demeyin. Wrangham’ın gözlemlerine göre, memeliler arasında proaktif agresyon liginde insan açık

Yetmez ama Evet

Geçenlerde bir videonun altına yapılan bir yorumda “Hoca’nın yetmez ama evetçiler dışında duygusal yaklaştığı bir konu daha çıktı” şakasını görünce şaşırmıştım. Yetmez ama evetçilere duygusal yaklaştığımın farkında değildim çünkü. Esasen yetmez ama evetçiler hakkında ekstra bir zihinsel/duygusal mesai harcadığımı düşünmüyordum —hâlâ da düşünmüyorum. Ama yazıp çizdiklerimden böyle bir duygu geçiyorsa… Bir yerlerde bir şeyler var

Taşeron

Elimizde n bilinmeyenli n denklem vardı –n, büyük bir sayı olacak şekilde. Denklemin çözümünü bilmiyor olsak da, bir –sadece bir– çözümü olduğunu, onun da önünde sonunda bulunacağını biliyorduk. Öyle düşünüyorduk yani. Yeni bilinmeyenler, yani yeni özneler zuhur etmesin, kâfi. Şimdi hal değişik. Önce Suriye diye bir özne vardı, ülke karıştı ve Suriye ile Esad ayrıştı.

Boş Kostüm

Türkiye’nin Cumhurbaşkanının başkanlığındaki heyet, Ankara’da ABD Başkan Yardımcısının başkanlığındaki heyetle müzakerelerde bulunup bir mutabakata varıyor. Müzakere edilen mevzu Suriye’de geçiyor. Mevzuun tarafları TSK ve onun desteklediği Suriye Milli Ordusu denen tuhaf oluşum ile Suriye Kürtleri. Bütün bu olup biteni normal karşılıyorsanız, “kim kazandı, kim kaybetti” veya “kim daha az kaybetti” diye düşünmeye geçiyorsanız, “bundan sonra

Muhasebe

Başlamadan belirtmem gerekiyor ki, silahların susması, eğer susamıyorlarsa hiç değilse silah seslerinin seyrelmesi, benim açımdan sevindirici. Kimin kazanıp kimin kaybettiği sonraki mevzu. Silahların susması, elbette, insanların ölmeleri ihtimalini azalttığı için önemli. Ancak bu defa da ölüme –veya tersinden hayata– lüzumundan çok mana yüklemiş olmak istemem. İnsanlar yaşar ve ölür. Mesele şu ki silahların susması, insanların

Pronik Na Yug

Yabancı televizyonlara konuşan Kürt yetkililer, ABD’nin “çekiliyoruz” kararının ardından, “zaten dağlardan gayrı dostumuz hiç olmadı” mealinde, güya mağrur bir edayla sızlanmışlar. Sızlanmalarına mağrur halleri giydirmeye çalışmaları hoş olmasa da, sızlanmakta haksız sayılmazlar galiba. Kürt’ün Kürt’ten başka dostu yok –Kürt’ün dost olduğu da şüpheli. Türk’ün Azerbaycan kürsüsünden dayılanmalarında ise mağrur görünme hassasiyeti bile yok. Her zamanki

Neyin Pınarı?

Önce pozisyonumu netleştireyim. Savaşa, savaşın her türlüsüne prensip olarak muhalifim. Gerçeklik yokuşunu tırmanmak zorunda kaldıklarında prensiplerin su kaynatabileceğini bilecek kadar yaşadım. O bilgiyle baktığımda da fikrim değişmiyor, sınırın güneyinde sahnelenen tiyatroya karşıyım. Dekor ve kostümler sakil, oyunculuklar berbat, senaryo aksak… Bu ön bilginin üzerine, olup biten şeylere, sanki bizi ilgilendirmeyecek kadar uzakta, sanki Peru ve

CHP Suriye’de

CHP bir Suriye Konferansı düzenlemiş. Hanidir hazırlanıyorlardı, sonunda yapmışlar. Haberiniz olmuştur, benim bile oldu. Fehim Taştekin’in konuşmasının kesilmesi vesilesiyle duydum. Konferansta neler oldu, ne gibi bir neticeye vardılar, bilmiyorum. Bilenlerin ve anlayanların söylediklerine itimat edecek olursam, “bizim Kürtleri döverken görmezden gelelim, hatta değneği taşıyalım tamam ama elin Kürt’ünü döverken onların da işe iştirak etmesini sağlamak

Başakşehir ve Şehir

Başakşehir’e bakarken, ne olmuş olduğuna odaklanılabilir. İstanbul’un orasına burasına serpiştirilmiş olan, kendilerine sorarsanız İslami hassasiyetleri yüksek insanlar bir araya gelmişler. Kendilerini iyi hissettikleri bir getto kurmuşlar. Hayatlarını ve çocuklarını zararlı gördükleri şeylerden sakınarak, yaşayıp gidiyorlar. Başakşehir’e bakarken ne olmuş olduğundan ziyade, ne oluyor olduğuna da odaklanılabilir. Kendilerini andırmayan insanlarla temasları azaldığında bu insanlara ne olur?

Vekalet Savaşları

19 yaşında bir genç kız düşünün. Biyoteknoloji okumak istiyor. Türkiye’de bu alanda eğitim veren kurumları incelemiş ve hiçbirini yeterli görmemiş. Yurt dışında şurada veya burada eğitim görürse uluslararası bir kariyer için iyi bir başlangıç olacağı kanaatine varmış. Oralara kabul edilmenin yollarını arıyor. Buraya bir virgül koyup işaret edelim. Biyoteknoloji doğru bir tercih midir? Genç kızımızın