Alper Görmüş Sri Lanka’nın halini hatırlatmış. Yazısı “Hakiki bir akademimiz olsaydı Sri Lanka’ya mutlaka bakardı; fakat tabii ki bakmayacak” tespitiyle bitiyor. Hakiki bir akademi nasıl bir şey olurdu ve mevzua nasıl bakardı, bilemiyorum. Hakiki veya değil bir akademinin olmadığına da, Türkiye’de kimsenin —ne akademinin ve ne de başka herhangi bir öznenin— mevzuu, ciddiyetinin hakkını vererek
Zehra Çelenk demiş ki, “Irkçılık, komploculuk, aşı karşıtlığı… Bunların üçü azımsanmayacak bir kesişim kümesi oluşturuyor. Ortak noktaları ne peki? Dünyayı kendine ait saymak. Ötekileri, farklı olanı yok sayan, yok sayamadığında düşman gören bir tür narsisistik içe kapanma hali.” Harika bir tespit, bayıldım. Yazı ilerliyor ve şöyle bir durakta nefesleniyoruz: “Değişmek mümkün mü bilmiyorum ama dünyaya
Son birkaç günde herkesin Afganistan’ı ne kadar iyi bildiğini gördük. Hepimiz Afganistan hakkında ziyadesiyle ziyalandık. Herkes kendisini doğrulayacak teferruatı gördü. Kimisi işgalcilere karşı direnen yerli unsurların zaferini, kimisi müstesna Batı medeniyetinden nasiplenemeyen halkların akıbetini, kimisi kapitalizmin bilmem kaçıncı iflasını, başkası İslami fanatizmin kadınlara yaptıklarını… Net toplamda, Perinçek veya Boynukalın gibi soytarılar hariç hemen herkesin yüreği
CNT: En akıllı insan bile yanılabilir değil mi? Socrates: Elbette. CNT: Mesela bir hanede bir hastalık vuku bulduğunda, o hanede birilerinin kötü ruhlar tarafından cezalandırıldığını zannedebilir veya hasta olanın bilerek veya bilmeyerek yaptığı bir kötülüğün cezasını ödüyor olduğunu zannedebilir mi? Socrates: Eh, akıllıysa zannetmez. CNT: Kime akıllı diyeceğiz? Mesela aynı adam, nereye kuyu açılırsa iyi
Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisine asistan olduğumda dikkatimi ilk çeken şeylerden biri, Akademinin telefon rehberinde aynı soyadını taşıyan insanların çokluğu idi. Çok geçmeden öğrendim ki, Büyükerşen, personelin kuruma bağlılığını pekiştirmek amacıyla, herhangi bir pozisyon doğduğunda, personelin yakınlarına öncelik veriyordu. Bu metotla, yetiştirdiği elemanların başka kurumlara kaçışını da zorlaştırmayı amaçlıyordu. Çok geçmeden öğrendim ki Endüstri
Taner Akçam demiş ki, “Türkiye’nin bugünkü ana problemi, mevcut kuruluş hikâyesinin, hikâyelerinin iflas etmiş olmasıdır. Muhalefetin çaresizliğinin ve beceriksizliğinin ana nedeni de budur. Onlar bize hala mevcut kuruluş hikâyesinin içinden bir gelecek vaat etmeye çalışıyorlar. Oysa artık mevcut kuruluş hikâyesinin üzerine bir gelecek inşa edemezsiniz.” Ne münasebet! Halt etmiş. Türkiye Cumhuriyeti, modern çağın en müthiş
Âlem Aydınlanmanın kavradığı gibi olsaydı… Yani geçmiş nesillerin aymazlığı ve cehaleti yüzünden birikmiş, her biri çözüm bekleyen bir problemler havuzu olsaydı âlem… Biz de nihayet problemleri çözmenin mekaniğini keşfetmiş şanslı nesiller olsaydık… Önümüzdeki çözülmemiş problemlerden birini alır, çözer, heybeye atar, sonrakine bakar… Makul bir süre içinde de… Anladınız siz onu. Âlem öyle değil ve öyle
Dennis Carroll’la yapılan bir söyleşiyi Tarkan Tufan Gazete Duvar için tercüme etmiş, sağ olsun. Carroll’ü Netflix’in Pandemic dizisinde görmüştük. Olmayacak yerlerde karşımıza çıkıyor ve haritaya yukarıdan bakan bir bilge insan gibi bize yol gösteriyordu, bir nevi. İşbu söyleşide de akıllıca bir yığın laf etmiş. O da sağ olsun. Carroll’ün ne yapmaya çalıştığını tam olarak anlamış
Yetmişlerin ikinci yarısı olmalı —demek ki yirmili yaşların başlarındayım. Ankara’da bir arkadaşımızın adeta bir dergâhı andıran —yani sıklıkla bir araya geldiğimiz— evinde toplanmışız yine. Her zaman olduğu gibi, tanıdığım birçok kişinin yanında, tanımadığım birkaç kişi de var. Ve yine her zaman olduğu gibi, arkadaşlarım içmeye erkenden başlamışlar. Alkole henüz pek de dayanıklı olmadıklarından, kısa süre
Güven yıllardır her mecrada yürüttüğü mücadelesini YouTube ortamına da taşımış. İkinci videonun sonlarına doğru Şirketokrasi adlı kitabı gösterdikten sonra Şakir Zümre, Nuri Külligil ve Vecihi Hürkuş isimlerini zikredip, “bizi bazı konularda engelleyen bir sistem”den söz etmiş. Ben bizi bazı konularda değil, her konuda engellemeye çalışan bir sistemden de söz edebilirim. Kinaye değil, gerçekten öyle düşünüyorum.