Yürütmenin başının başı, biliyorsunuz, Gezi’nin hatırasıyla fena halde dertte. Hiç aklından çıkmıyor olmalı ki, her gün bir önceki günün “hatıraları” da ekleniyor dert hanesine. Dengelemek için daha ağza alınmaz hakaretler, ilave yalanlar gerekiyor. Sonra, “seçkin” mahlûkatın içinden bir tek insan evladı çıkmıyor ki, “yok artık, o kadar da değil, hangi camimizi yaktılar” desin. Malum, dinleri
Bayramlık bir yazı sayılmaz ama… Verimlilik artınca, kullanılan kaynak başına üretilen miktar artıyor. Bu, benim penceremden bakıldığında iyi bir şey. Mesele şu ki, üretilenin tüketilebilmesi lazım. Tüketilebilmesi için tüketici lazım. Bir insanın tüketici olabilmesi için üretileni talep etmesi lazım. Bir insanın bir ürünü talep edebilmesi için ise… O ürünün bedelini ödeyebilecek gücü olması lazım. Demek
Demiştim ki “Kitap üzerine yazmak istediğim her şeyi yazabilsem, herhalde Graeber’inki kadar hacimli bir kitap olur. Muhtemelen sonuna gelmeden hevesim kaçar, yarıda kalır. Burada hiç değilse birkaç yazı yazana kadar hevesimin kaçmayacağını ümit ediyorum.” Aynı yazıda demiştim ki “Graeber’in muhtelif biçimlerde, muhtelif açılardan analiz ettiği, analizleri için feodaliteden işin geçmişte toplumlar için ne mana taşıdığına
Başımıza bir iş geldi. Körlerin fili tarifi gibi, her birimiz tuttuğu yerden tarif etmeyi sürdürüyoruz. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın hemen her yerinde… İşin tuhafı, fil odanın ortasında belirmeden ne diyordu isek, aynı şeyleri demeyi sürdürüyoruz. Şu kapitalizm, neoliberalizm, küreselleşme şeytan üçlüsü hakkında söylene gelmiş olan ne varsa, “işte gördünüz mü, demiştik biz” edasıyla, ses yükseltilerek
Gazete Duvar, John Gray’in kriz sonrasına dair düşüncelerinin tercümesine yer vermiş. Başlığa da, “bu kriz tarihte bir dönüm noktasıdır” ibaresini çıkarmışlar. Bu vesileyle ve Gray’in yazısını karşıma alarak, pandemi sonrasına dair düşüncelerimi biçimlendirmeye çalışayım. Öncelikle söylemek gerekiyor ki, tarihte bir dönüm noktası tespitine katılıyorum. Ama dönüm noktasına pandemiyle gelmiş değiliz. Pandeminin kendisi —yani sebep olduğu
Taner Akçam demiş ki, “Türkiye’nin bugünkü ana problemi, mevcut kuruluş hikâyesinin, hikâyelerinin iflas etmiş olmasıdır. Muhalefetin çaresizliğinin ve beceriksizliğinin ana nedeni de budur. Onlar bize hala mevcut kuruluş hikâyesinin içinden bir gelecek vaat etmeye çalışıyorlar. Oysa artık mevcut kuruluş hikâyesinin üzerine bir gelecek inşa edemezsiniz.” Ne münasebet! Halt etmiş. Türkiye Cumhuriyeti, modern çağın en müthiş
Ümit Kıvanç, Britanya Tıp Birliğinin bir genelgeyle triyaj yetkisini hekimlere devretmesi üzerinden, medeniyetimizin iflasını ilan etmiş. Suçluyu da teşhis etmiş —zaten o suçlu hep elinin altında, araması gerekmiyor. Önce… Solunum cihazı yetersizliği sebebiyle triyaj ihtiyacının hâsıl olması, evet, Kıvanç’ın öfkesini, hatta daha fazlasını haklı çıkaracak kadar büyük bir basiretsizlik. Hele ki benzer bir şeyin Türkiye’de
Adam, her bir şeyin esrarını çözmüş bir edayla kükrüyordu. Âlemin esrarını çözmüş olmak, malum, kıyamete beş kaldığını idrak etmek demek ve dolayısıyla da özel olarak karartılmış bir çehreyle konuşulması gerekiyor. Aha işte o çehreyle, “insan türü haddini aştı, aşırı güçlendi, tabiatın aleyhine çok mevzi kazandı” gibilerinden geğiriyordu. “Yahu öyle diyorsunuz ama son kırk yılın belki
Daha önce de işaret etmiş olmalıyım… Yanlış hatırlamıyorsam “Annemi, Kız Kardeşimi, Erkek Kardeşimi Katleden Ben, Pierre Riviere”nin bir yerinde Foucault, kitabın ana akışı için bir mana taşımayan bir ayrıntı verir. 19. Yüzyıldayız. Fransa dünyanın ikinci büyük gücü ve en zengin ikinci ülkesi. O Fransa’da, bir ahşap masa ve biri kırık dört sandalyeden ibaret bir mirasın ciddi
Yıldıray Oğur 2004’teki hızlandırılmış tren kazasının soruşturmasının serencamı üzerinden, yerli ve milli iktidarımızın iş yapış tarzını özetlemiş (http://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/sorusturmanin-sonucu-tespit-edilememistir-8674). “Bunlar satılmış, gayrımilli, vatandaşın zamanına saygıları yok, biiiz, trenleri hızlandırırız bi güzel” deyip yola çıkarsın, tren raydan çıkınca üç beş garibana faturayı çıkarır… Mevcut iktidarımız, dünyayı Con Ahmet’in devridaim makinesi gibi görüyor. Trenlerin hızlandırılması, petrol bulunması, otomobil