CNT: En akıllı insan bile yanılabilir değil mi? Socrates: Elbette. CNT: Mesela bir hanede bir hastalık vuku bulduğunda, o hanede birilerinin kötü ruhlar tarafından cezalandırıldığını zannedebilir veya hasta olanın bilerek veya bilmeyerek yaptığı bir kötülüğün cezasını ödüyor olduğunu zannedebilir mi? Socrates: Eh, akıllıysa zannetmez. CNT: Kime akıllı diyeceğiz? Mesela aynı adam, nereye kuyu açılırsa iyi
Berktay ilginç bir şey deniyor. Doğru anlıyorsam, “düşünürken, konuşurken, yazarken müracaat ettiğimiz kavramlar nötr değil, Batılı” demeye çalışıyor. “Bir kavram haritamız var, bir nevi alet çantası. O alet çantasındaki araç gereç başkalarının kendilerine göre, kendi ölçülerine göre geliştirdikleri şeyler, bizim elimize pek yakışmıyor.” Galiba böyle diyor. Galiba bunu önemsiyor. Ve galiba… Bunun böyle olmayabileceğini düşünüyor.
“ABD’de kan gövdeyi götürüyor, pandemide ikinci dalga gelecek mi kaygısı bir yanda, ekonomik kriz ilmeği boynumuza geçirmiş sehpanın ne zaman tekmeleneceğini bekliyoruz, Epikür nereden çıktı şimdi” demeyin. Pandemiden önce de işler yolunda değildi, “acaba ilacı Epikür’ün formüllerinden türetebilir miyiz” diye finansman arayışına çıkmış olanlar vardı. Pandemiye gösterilen aşırı reaksiyon, bir manada, Epikür’ün telkinlerini hemen hepimize
Çok yıllar önce, yine bir 24 Nisan’da, yine 1915 mevzuu alevlendiğinde, “kardeşim açsınlar arşivleri, bütün tarafların tarihçileri incelesinler, karar versinler, biz niye birbirimizi paralıyoruz” mealindeki görüşümü kayda da geçirmiştim. Kimdi bunları yazıp çizen? Ben. Kim yani? “Bilim sizin ondan beklediğiniz işi yapamaz, kararları veremez” diyen ben. Yaptığım zevzekliği, yıllar sonra, Şükrü Hanioğlu, Sabah’taki köşesinde, mevzu
Taner Akçam demiş ki, “Türkiye’nin bugünkü ana problemi, mevcut kuruluş hikâyesinin, hikâyelerinin iflas etmiş olmasıdır. Muhalefetin çaresizliğinin ve beceriksizliğinin ana nedeni de budur. Onlar bize hala mevcut kuruluş hikâyesinin içinden bir gelecek vaat etmeye çalışıyorlar. Oysa artık mevcut kuruluş hikâyesinin üzerine bir gelecek inşa edemezsiniz.” Ne münasebet! Halt etmiş. Türkiye Cumhuriyeti, modern çağın en müthiş
Yavuz Adugit, T24’te Babil filmi üzerinden düşündüklerini paylaşmış. İyi yapmış. Şöyle başlıyor: “’Makamına’, ‘dergahına’ ulaşmaya çalışan insanı, ‘kendini beğenmiş’, ‘kibirli’ bulup rahatsız olan Tanrı, insanlar arasına aşılmaz bir tinsel mesafe koyar: bundan böyle aynı dili konuşamayacaklardır. İnsanlığın dili kurur, milletlerin dili dönmeye başlar. Babil efsanesi, mutlaklık iddiasında bulunan sözün egemenliğine hiçbir leke bulaşmasın diye, devreye
Nicholas Kristof’un dün tercüme etmeye çalıştığım yazısında dedikleri mühim. Ama bence dili daha mühim şeyler söylüyor. Aşikâr bir biçimde görünüyor ki, mahallesinin hıncına maruz kalmaktan, linçe uğramaktan, en azından azarlanmaktan ürküyor, tedbiri elden bırakmamaya olağanüstü ihtimam göstermek zorunda hissediyor kendisini. Paylaştığı verileri paylaştığı için adeta özür dilemesi, yarından itibaren yeniden kendisinden bekleneni yapmaya devam edeceğine
Geçen gün kulak misafiri olduğum kadarıyla… Yaşlı, Kürt-Alevi bir kadın, bir önceki mahalli seçimlerde, ilçesindeki AKP’li adaya rey vermiş. Neden? Çünkü İlçede MHP’li belediye varmış. MHP’li belediye partili olmayan belediye çalışanlarına mobbing uyguluyor, sokak hayvanlarına eziyet ediyormuş. Bu zulümler sona erer ümidiyle, mevcut başkanı geçme ihtimali olan tek adaya, AKP’li adaya oy vermiş, hep CHP’ye
Ege Cansen Christakis’e gönderme yaparak, “dünya iyiye gider, çünkü iyi olarak tasarlanmıştır” demiş. Christakis’in böyle bir şey dediğini bilmiyordum, öğrendim, memnun oldum. Benim bakış açıma göre de dünya giderek daha iyi oldu ve bundan böyle de her nesilde daha da iyi olması galip ihtimal. Ve benim bakış açıma göre de bu gidişat, dünyanın tasarımının beklendik
John Patrick Learly, yazısının Gazete Duvar’daki çevirisine göre diyor ki, “Popülizm ‘yaptığınız’ bir şeydir, ‘olduğunuz’ bir şey değildir ve aslında merkezde bulunan ve aklı başında siyasiler bunu yaparlar. Asıl soru, bir adayın veya düşünürün popülist olup olmadığı değil, yapılan popülizminin sonuçlarının ne olduğudur. Kimin ‘halk’ anlayışını güçlendirmek istiyorsunuz? Ve kimin ‘seçkinler’ diye nitelendirdiği grubu baskı