Nişanyan’la sohbetimiz boyunca Nişanyan’ın şık paslarını değerlendirememişim. “Ortaya karışık” laf kalabalığı olmuş benimki. Hiçbir şeyi tamamlamamış, hemen her şeyi yarım bırakmışım. Yazdıklarımı, söylediklerimi takip edenler için dert olmayabilir, onlar boşlukları doldurmuşlardır ama ilk defa beni dinleyenler için… Bilemedim. Spesifik “bir tek” misal üzerinden gitseydim, belki de daha iyi olacakmış. Mesela… Dünyada temsili demokrasi krizde. Krizin
Ertuğrul Özkök, “Hazreti Xennt ve karanlık dinin son peygamberinin son yemeği” başlıklı bir yazı yazmış. Kendisi mi spot olarak başlık altına çıkarmış, T24’ün işi mi bilemem ama başlığın altında, “Xennt gerçekten bir internet peygamberi midir? Kapkaranlık bir yeni dinin vahiycisi midir?” filan diye gevelemiş. Soru formunda… Sonuna soru işareti konmuş yani, yerseniz. Yani başlıktaki yargıç
Nişanyan’ın YouTube’da yaptığı Pazar Söyleşileri deşifre edilip kitaplaştırılmaya başlamış. İyi olmuş. Ben şöyle anladım —daha önceden bildiklerime ilave bir şey değil ama daha önceden bildiklerimi teyit edip kristalize eden bir şey olarak. İnsanlık berbat bir istikamette yol alıyor. Hâlbuki eskiden ne güzel müzikler yapmışlar, ne katedraller inşa etmişler. Yirminci yüzyılla birlikte bir çoraklaşma ki sormayın
Nişanyan’ın seçim sebebiyle Pazartesi gününe ertelediği Pazar sohbetine katılan bir genç, Kılıçdaroğlu’nun kazandığı durumda NATO’nun Türkiye’yi Rusya’ya karşı savaşa sokacağını ciddi ciddi, Pentagon’daki Stratejik Planlama Toplantısından çıkıp da sohbete katılmış gibi anlatmaya başladı. Birkaç dakika sonra devrelerim yandı, videoyu kapattım. Derken, aklına ve namusuna kefil olacağım, benden bir hayli genç bir profesör okuldaşım, Kılıçdaroğlu’nın filanca
Nişanyan’ın bir sohbetinden kesilmiş bir video düştü önüme. “Bir yanda Aydınlanmacılar, karşılarında da çomarlar var” diyor ve iki tarafın tutumunu da veciz bir biçimde özetliyor. Tasnife de, terimlere de itirazım olamayacağını, beni bilenler bilir. Mesele başka yerde. Diyor ki mealen, “Aydınlanmacılar açık ara önde”. Katılmıyorum. Evet, gazeteler, üniversiteler, Hollywood, dijital platformlar filan ellerinde. Ama uzun
YouTube önüme bir İlber Ortaylı videosu getirdi. Murat Bardakçı ile yaptıkları zevzek muhabbetlerden bir kesit. Baktım, süresi iki dakika kadar. Celal Şengör de olsaydı, tahammül kapasitem iki dakikaya elvermezdi ama bu şartlarda… Hmm, katlanılabilir. Plajda İstanbul hanımefendilerinden biri bir diğerinin sandığını karıştırmış galiba. Öteki de “kerimesi olduğunuz hanımefendi görse dilhun olurdu” filan diyerek… Ah nereye
Nişanyan yazdıkları ve söyledikleriyle, beni ürkütüyor. (Beni ürkütmenin onun umurunda olduğunu zannetmiyorum, hatta öğrenirse, beni ürkütmüş olmaktan mutlu da olabilir, bilemem.) Almanya’nın Lidl ve Rusya’nın Mere süpermarketlerinin Avrupa perakende pazarındaki maceralarından yola çıkıp “Ukrayna savaşı hakkında bilmeniz gereken her şey bundan ibarettir” diye bitirirken ne kastettiğini anladığımı zannediyorum. Lakin bir mesele var: Kendisinin anlattığı hikâyede
Nişanyan kodesten enteresan bir gözlem paylaşmış. Devam edebilmemiz için önce hikâyeyi okumanız gerekiyor. Üzerinde konuşulabilecek çok teferruat var da, benim dikkatinize taşımak istediğim husus basit: İnsanların kendileri hakkındaki beyanlara güvenemezsiniz. Daha doğrusu, insanların kendileri hakkındaki beyanlar, kiplerine göre değişen manalar taşır. Misalimizdeki delikanlı “ben kitap okumam” dediğinde başka, “ben kitap okumadım” dediğinde başka mesela. “Ben
Nişanyan yine üşenmemiş, ince işçilik yapmış. İnsan kaynaklı küresel ısınmaya “inanan” bilim insanlarının oranının % 97 olduğu hususundaki yaygın bombardımanın kaynağını araştırıp bulmuş. Yazısını şöyle bağlamış: “Mesele şu: Milyonlarca okumuş yazmış insanın kıytırık bir makaledeki bariz şarlatanlığı algılamaktan aciz olduğu bir dünyada, uydurma olduğu apaçık olan bir bilginin 625 bin defa tekrarlanarak tartışılmaz veri haline
Memlekette herkes mi kafayı sıyırır ya! Memleketin aklı başında adamlarından… Üstelik de yurt dışında —yani içerdeki hengâmeye dışarıdan bakabilecek bir mesafesi var. Yazdığı yazıya bak. Nişanyan ne demeye getirmiş, anladığım kadarıyla özetleyeyim. Mahalle huzur içinde. Kimse kimsenin malına, ırzına göz dikmiyor. Ama mahallede bir Türkler var, tecavüzcü. Mahallenin büyük abileri de buna mani olmak için