Etiket: Sosyal Değişim

Plaza Zencileri

Dün demiş oldum ki, canı herhangi bir şeye sıkıldığında efendinin bizleri de kırbaçlayabileceğini bildiğimiz halde, tarlada değil de evde olmanın “itibarı”nın cazibesiyle çok günah işledik. Bütün günahlar gibi bu günahın da yarattığı haz, pek çok olumlu neticesi oldu. Tarlalar tenhalaştı. Tarlalar… Yani sadece gerçek manada tarlalar değil, aynı zamanda burjuvazinin tarlaları olan fabrikalar da… İlaveten,

Ev Zencileri

Erdoğan Malcolm X’in “ev zencileri/tarla zencileri” tasnifini hatırlattı, iyi oldu. Hayır, tarla zencileri tren kazalarında, maden göçüklerinde, depremlerde telef olurken şahsının yanındaki ev zencilerinin “seni yedirmeyeceğiz Reis” diye ünlemelerinden söz etmeyeceğim. Değmezler. Gezi’yi bir terör faaliyeti olarak yaftalayan, pandemide hepimizin evlere kapatılmasına alkış tutan, bütün bu tiksinti verici işleri “Erdoğan’ın evi”nde porselen parlatmak imtiyazı için

AP Seçimleri

Avrupa Parlamentosu seçimleri tamamlandı. Doyurucu, mukayeseli istatistiklere ulaşmak zor. Anlaşılan o ki, kimsenin neler olup bitiyor olduğunu anlamaya ihtiyacı yok. Herkes bildiği oyunu oynamakta ısrarcı. *** Kıyamet yaygarası yapmadan dünyayı anlayamayacağı anlaşılan malum kesim, seçimlerden önce yine bir kıyamet senaryosu pazarladı. Anlaşılan o ki bir defa daha kıyamet kopmadı. Seçimlerden önceki alarm zilleri geçmiş yıllardakilere

Parmak Sallamanın Dayanılmaz Hazzı

Dün yazdıklarımı yazmayı daha önce düşünmüştüm ama elim klavyeye gitmemişti. Neden gitmemişti? Mevzu hakkında yeterince yazıp çizdiğimi düşünüyorum, voleybol misali üzerinden söyleyeceğim her şey tekrar olacaktı. Öncesinde yazmayı düşünmemi tetikleyen neydi? T24’te Şükran Pakkan’ın yazdığı bir yazı. Bence yazıyı okumalısınız, hanımefendi eğlenceli —İzmirli— bir üslupla yazıyor, kafası berrak. Hatta bu yazının devamını okumadan okursanız daha

Ebrar

Bir önceki yazımın ardından Ekşi Sözlük’te jsm “nick”li bir yazar, benim için şöyle yazmış: “seçim süreci ve sonrasındaki yayınlarında, konudan bağımsız olarak, iktidar partisinin türk siyasine kazandırdığı retorikten oldukça faydalanmaya başlamış olan yazar ve düşünür. “yayınlarında sürekli bağırıyor, sinirleniyor ve duygusallaşıyor. bu toplumu oluşturan bir birey olarak duygusallığı kenara bırakıp ülke siyaseti ve toplumu hakkında

Sümerlerden Daha Mutlu Olmak

Demirtaş yeni öyküler yazmış, biri Gazete Duvar’da yayınlandı. Yayınlanan öyküden anladığım kadarıyla, öykünün münasebetsiz bir kahramanı var. Münasebetsiz? Yani bizim ne yediğimiz ne içtiğimizle, ne tükettiğimizle ilgili “yukarı katlardan” yargıda bulunmaktan imtina etmeyen biri. Bizim görmediğimiz çöplüğü görmüş, “aydınlanmış”, hakkımızdaki bütün hakikatin künhüne varmış, bizim bilmediğimiz “bir şeyi” öğrendiğine göre “her hususta” bizi eğitme hakkını

Hasta mıyız, Değişiyor muyuz?

Melike Demirbağ Kaplan adında bir profesör varmış. İktisatçıymış ama tüketim kültürü üzerine çalışıyormuş. Benim kendisinden haberdar olmama sebep olan tweetindeki tespitine göre, ülkenin bir yarısı diğer yarısı da kendisi kadar mutsuz olsun diye uğraşırken, diğer yarısında da “aman ha, benim imkânlarıma ulaşamasın” saplantısı varmış. Tweeti benimle paylaşan, “aylardır dediklerini başkaları da fark etmeye başlamış” diye

Bir Program

Habertürk’te Afşin Yurdakul, Murat Somer ve Ali Yaycıoğlu’nu bir araya getirmiş. Hanımefendiyi tanımıyor, bilmiyordum. İlk defa izledim. Kendisine müteşekkirim. Bence —onun da muazzam katkılarıyla— kesinlikle izlenmesi gereken bir program olmuş. Programa “ümitli olmak için lazım gelen bütün malzemenin mevcut olduğu bir dönemdeyiz” diye özetlenebilecek bir başlangıç yapılmış. Programın katılımcılarına böyle bir başlangıç için ve program

’68

Nişanyan mühim bir noktaya parmak basmış. Bir vakitler babasının katilinden intikam almakta tereddüt eden veya bilgi uğruna ruhunu satan insanları anlatan Avrupalıların, bugün, sıradan bir hayatın ufak bir sallantıda altüst olmasından gerilim imal ettiğine işaret ediyor. Ve şöyle bağlıyor: “İnsan deneyiminin sınırlarını yüzyıllar boyunca başka kültürlere nasip olmayan bir cesaret ve vizyonla araştıran bir kıta,

Zincirlerinden Başka…

Nişanyan’ın bir sohbetinden kesilmiş bir video düştü önüme. “Bir yanda Aydınlanmacılar, karşılarında da çomarlar var” diyor ve iki tarafın tutumunu da veciz bir biçimde özetliyor. Tasnife de, terimlere de itirazım olamayacağını, beni bilenler bilir. Mesele başka yerde. Diyor ki mealen, “Aydınlanmacılar açık ara önde”. Katılmıyorum. Evet, gazeteler, üniversiteler, Hollywood, dijital platformlar filan ellerinde. Ama uzun