Türkiye Laboratuvar mı?

Britanya’da tuhaf bir seçime gidiliyor.

Hatırlayacağınız gibi, Boris Johnson’un Brexit planını hayata geçirememesi yüzünden sistemin kilitlenmesi, bir erken seçimi zaruri hale getirmişti. Britanyalılar 12 Aralık’ta seçime gidecekler.

Ama…

Mesela BBC’nin sitesine girince, Prens Andrew’in cinsel istismar meselesi ve Londra Köprüsü saldırısı gibi hususların arasından seçime dair bir şeyler bulmak için umutsuzca aranmanız gerekiyor. Kazara partilerin seçim çalışmalarına dair bir şeylere ulaştığınızda ise… Sanki Britanya seçime Brexit meselesi tıkandığı için gitmemiş gibi bir hava var. İki büyük partinin kampanyalarında neredeyse hiç Brexit göndermesi yok.

The Economist meseleyi, “kim kazanırsa kazansın, devlet genişleyecek” başlığıyla güzelce özetlemiş. Çünkü hem Muhafazakârlar ve hem de İşçi Partisi, devasa devlet harcamaları sözleri veriyorlar —kamuoyu yoklamaları, ahalinin birinci meselesinin Brexit olduğunu gösterip dururken.

Brexit’i kampanyasının merkezine yerleştirmiş olan Nigel Farage’ın Brexit Partisi, hızla sahneden çekildi ve oylar Muhafazakâr Partiye aktı. Brexit’e şiddetle karşı olan Liberal Demokratlar ise yüzde 13 civarında oy alacak gibi görünüyorlar. İki büyük partiden Muhafazakârların Brexit konusundaki tutumu net. Johnson, 2020 sonundan önce AB’den çıkışın tamamlanacağını vadediyor —her ne kadar uzmanlar bu takvime uyulmasının mümkün olmadığı konusunda ısrarlı olsalar da… Buna mukabil İşçi Partisinin tutumu pek net değil. Corbyn yeni bir Brexit planı yapacaklarını ve referanduma götüreceklerini söyledi ama referandumun konusunun ne olacağı belli değil. Halk İşçi Partisinin AB’den çıkış planını mı oylayacak, yoksa AB’den çıkıp çıkmamayı mı, Corbyn bile cevaplayamadı.

Bütün bunlar beni neden alakadar ediyor? Sizleri de alakadar etse iyi olacağını neden düşünüyorum?

Çünkü günümüz demokrasilerinin hali ve istikbali hakkında bir takım ipuçları bulabileceğimizi varsayıyorum. Daha genelde demokrasi denen nebatın hali ve istikbali hakkında…

Hatırlayalım. Görünen oydu ki, Britanyalılar bir an gaza gelip, az farkla da olsa, AB’den ayrılma tercihi yapmışlardı. Ancak “Britanya’da Türkleri de görmeye hazır mısınız” gibi sloganlarla yutturulan hapın hazımsızlık yaptığı da çok geçmeden idrak edilmiş gibi görünüyordu. Daha doğrusu, bir yanında büyük şehirler ve İskoçya’nın öte yanında ise taşranın yer aldığı iki ayrı Britanya görüntüsü netleşmiş, referandumda pek aktif görünmeyen ilk kesimin enerjisi —iş ciddiyete binince— yükselmiş, terazi değişmişti. Ancak politik kurumlar, kamuoyunda değişen dengeye kestirmeden cevap vermeye teşebbüs etmediler ve Britanya bir krize sürüklendi. Erken seçim problemi çözmedi. Muhafazakâr Partinin genel başkanlığına Johnson’ın gelmesi problemi çözmedi. Ve mezkûr seçim —yeni bir erken, hatta derhal seçim olarak— bu şartlarda mecburiyet halini aldı.

Yine hatırlayalım. Bundan önceki erken seçimde Corbyn’in İşçi Partisi, özellikle daha önce siyasete bigâne kalmış görünen kesimlerin desteğiyle müthiş bir çıkış yapmış, May’in kördüğümü çözeceği ümidiyle gittiği seçim kördüğümü daha da içinden çıkılmaz hale getirmişti. Zaten çok geçmeden May gitmiş, Trump’ın Britanyalı versiyonu olarak görülen Johnson gelmişti. Bundan önceki seçim kampanyası sırasında May ve partisi, Corbyn’i şeytanlaştırmışlardı. Şimdi Johnson, bu işi May’den daha bir vukufla, daha Erdoğanvari bir tarzda yapıyor. Son olarak Corbyn’i bir milli güvenlik meselesi olarak tarif etti mesela. İnsan bazen, “acaba Türkiye bir tür laboratuvar olarak mı kullanılıyor” diye şüpheye düşüyor. Burada Erdoğan’a ve Süleyman’ına bir şeyler söyletiyorlar, kamuoyunda karşılığını ölçüyorlar, işe yarayanlarını kendi gerçek dünyalarında kullanıyorlar gibi…

Eh, Corbyn pek de milli güvenlik meselesi olacak biriymiş gibi görünmüyor. Kendi kafasında bir fantezisi var, hazır memleket fena halde sıkışmış ve Muhafazakârlardan yılmışken, o fanteziyi hayata geçirme imkânı bulmaya çalışan fırsatçı bir ergen gibi, en fazla…

Kurumların hali bu. Kamuoyunun hali ise…

Belki de en iyi gösterge aşağıdaki grafiklerde görünendir. 18-34 yaş arası seçmenlerin tercihleri ile 65 ve daha yaşlı seçmenlerin tercihleri arasındaki fark, dehşet verici.

Nesillerin tercihleri arasında her daim ciddi bir fark oldu, itirazım yok. Ama böylesini uzun süredir yaşamıyorduk gibi geliyor bana. Birçokları, içinde yaşadığımız dönemi 68’deki kırılmaya benzetmeye başladı. Bence bugün yaşanan ondan da daha büyük ölçekli ama aynı aileden gelen bir kırılma olduğuna katılıyorum.

68 kuşağı da demokrasiler için bir tehdit, ciddi bir risk olarak algılanmıştı. Daha doğru bir deyişle, 68 olaylarıyla tetiklenen sürecin, dünya demokrasilerinin geçemeyeceği bir test olduğu endişesi yaygındı. Öyle olmadı. Demokrasiler o süreçten zenginleşerek ve olgunlaşarak çıktılar. Esasen sadece ve öncelikle siyaset değil, kültürden cinselliğe, iktisattan yayıncılığa, sinemadan teknolojiye kadar hemen her alan, o dönemdeki düzeltmeden hissesini aldı. Siyasetin değişen dünyaya uyum sağlaması ise biraz vakit aldı.

Britanya seçimlerini, görünen o ki, Muhafazakârlar alacak. Kazanacakları sandalye sayısını tahmin etmek ise, anlaşılan o ki, müşkül. Dolayısıyla seçim sonrası Britanya’nın ne tür ekstra problemlerle karşılaşacağını tahmin etmek de müşkül. Ancak seçim neticelerinin büyük şehirlerde, İskoçya’da ve gençler arasında hiç de memnuniyet yaratmayacağını tahmin etmek zor değil. İskoçya’yı bir yana bırakırsak, hem büyük şehirlerin büyümekte olduğunu ve hem de gençlerin artmakta olduğunu hesaba katarsak, Muhafazakârların işinin hiç de kolay olmayacağını tahmin etmek de…

Bu arada işaret etmekte fayda var, İşçi Partisi destekçilerinin en önemli kozlarından biri Trump. “Dünyaya bu ikisi —yani Trump ve Johnson— fazla” diyorlar. Binaenaleyh haksız sayılmazlar. Mesele şu ki, Johnson’ın karşısına Corbyn’den daha organik birini —veya kendi gündemlerine daha hassas bir programı— çıkaramadıkça da… Olsa olsa Muhafazakâr seçmenin canını daha çok acıtacak, onların tüylerini daha da diken diken edecekler.

Eh, Türkiye laboratuvarında biz, bu süreçleri daha önce yaşamıştık. Ne diyeyim, Britanyalılara kolay gelsin.