Üst Akıl

Sınırımızın güneyinde yeni bir dünya kuruluyor.

Daha doğrusu, yeni bir dünyanın kuruluşu işleri, bizim sınırımızın hemen güneyinde başlıyor. Ortaya çıkacak olan şey sadece bölgenin yeni şekli değil, dünyanın yeni şekli olacak —bana öyle görünüyor. Mesele, bence, hiç de petrol, enerji ve saireyle, hatta suyla alakalı bir şey de değil. Yeni dünyanın müteharrik gücü, kıtlığını bildiğimiz ve kıtlığından ürktüğümüz emtianın hiçbiri değil. Kıtlık, bundan önceki dünyanın, bizim doğduğumuz ve büyüdüğümüz dünyanın paradigmasıydı.

Yeni dünyanın paradigması ne?

Bilmiyorum. Ama zaten onun da bu süreçte şekilleneceğini tahmin ediyorum —ki, bana sorarsanız en büyük yanılgım burada olabilir, gözümün önündekini görmüyor olabilirim.

Burada bir yığın aktör fink atıyor. Küresel aktörler ABD, Rusya, AB, AB’den bağımsız olarak İngiltere, hatta Çin. Bölgesel aktörler İran, İsrail ve elbette Türkiye. Yerel aktörler Kürtler, Türkmenler, Şiiler ve Sünniler. Bu aktörlerin hiçbirini güçlerine göre sıraya koymadım. Güçleri hakkında güvenilir tahminlerde bulunmam da zor. Ama asıl mühimi, bahse konu olan aktörlerin hiçbirinin kendi başına bölgede herhangi bir taşı yerini oynatacak —veya yerinde tutacak— gücü yok.

Bu yüzden, durmaksızın değişen ittifaklar oyunu bu.

Bunu özellikle vurguluyorum, çünkü Halep’in tahliyesi sürecinde şekillenmeye başlayan yeni ittifaklara kalıcı şeyler muamelesi yapanlar var. Rusya ile Türkiye’nin yakınlaşıp, Rusya ile İran’ın arasına mesafe girmesine lüzumundan fazla mana yükleyenler. Rusya ve İran, özellikle Suriye’de ama aslında bütün bölgede, birbirlerini en iyi tamamlayan unsurlar. Her birinde, diğerinde olmayan ve ihtiyaç duyduğu şeyler var. Asıl mühimi, her iki taraf da karşıdakine ne kadar ihtiyacı olduğunun farkında. Halep vakasının ardından oluşan yeni tertipte, iki unsurun birbirine ihtiyacı azalmadı, arttı. Trump’ın Rusya’ya daha sıcak, İran’a daha soğuk bir bölge politikasının işaretleri vermesi de karşılıklı olarak Rusya ve İran’ın birbiri nezdindeki değerini artırıyor.

***

Şimdi, sadece bir tek misal üzerinden, Başika üzerinden, hanidir demeye çalıştığım şeyi demeye çalışayım.

Türkiye’nin menfaatleri, büyük ölçüde İran ile çelişiyor. Bu, Türkiye’nin İran ile herhangi bir konuda yan yana olamayacağı manasına gelmiyor. Ama İran ile yan yana gelmek durumunda kaldığınızda, oyuna katacak, İran’ın ihtiyaç duyacağı bir şeylere sahip olmak zorundasınız. Başika, ta baştan beri, Türkiye’nin elindeki önemli kozlardan biriydi. Zamanla fahiş hatalar yapıldı ve Irak’ın kuzeyindeki neredeyse yegâne koz olarak kaldı.

Eh, elinizde biricik koz varsa, sadece sizin değil, herkesin gözü o koza çevrilir. Başika için de öyle oldu.

Eğer aşırı romantik biri değilseniz, sınırın güneyine “Ortadoğu bataklığı” filan diye bakacak kadar gerçeklerden kopmuş değilseniz, Başika’nın kaybedilmesinin maliyetlerinin büyük olacağını kabul etmeniz o kadar zor olmaz.

Ama…

Başika’yı kaybetmemek, Başika’yı pazarlık konusu haline getiren Irak yönetimine dayılanmakla, “Benim kalitemde değil” filan diye aşağılamakla, “Başika’dan çıkmayız” filan diye gürlemekle olmaz.

Nasıl olur?

Birçok türlü olabilir. Birini mesela, Binali Yıldırım’ın son Irak seyahatinde gördük. Karşıdakini yeminli düşman olarak görmeden, dünyayı “biz” ve “bizim dışımızdaki herkes” olarak tasnif etmeden, onun da kendi menfaatleri olduğunu baştan kabul ederek oynadığınızda ve Başika’yı onların ve dünyanın gözlerine sokmadığınızda, mesela “bölgeye gitmişken Başika’ya uğramadan olmaz” demeden, Başika’ya hiç uğramadan döndüğünüzde, Başika’yı daha iyi korumuş olabilirsiniz. Yani Başika’yı vurguladığınızda değil de, göz önünden çektiğinizde Başika’ya daha çok hizmet etmiş olabilirsiniz.

Genellikle de öyle olur zaten.

Başika üzerinden gövde gösterisi yapmak, aşikârdı ki, Türkiye’nin menfaatine uygun bir şey değil. Ama Erdoğan’ın menfaatine uygun.

Türkiye’nin şu son 7-8 yılda karşısına çıkan her tercih probleminde benzer bir çelişki vardı. Türkiye’nin menfaatleri ile Erdoğan’ın menfaatleri birbirine diyagonal olarak gelişti. Gezi’de ve Gezi’den sonra bu hal daha keskinleşti.

Aslında mesele tam da böyle değil. Gezi’de mesela, Erdoğan hadisenin başında daha serinkanlı ve sağduyulu bir tutum takınabilse, hem kendisinin, hem Türkiye’nin ve hatta hem de bölgenin daha kazançlı çıkacağı bir yolun bulunması işten bile değildi. Ama Erdoğan kendisinin kazançlı çıkmasıyla yetinmiyor, sadece kendisinin kazanacağı, başka herkesin kaybedeceği çözümler arıyor.

Bu halin psikolojik temelleri olabilir. Sınıfsal demeyelim de mensubiyet hissettiği zümre ile alakalı motifleri olabilir. Bir yığın sebeple, dünyayı siyah-beyaz, dostlar-düşmanlar diye tasnif ediyor olmasının da payı olabilir bu halde. Her ne olursa olsun, asıl faktör, Türkiye’nin siyaset oyununun kurallarında yatıyor. Eğer Siyasi Partiler Kanunu şimdi olduğu gibi, Genel Başkanı her şeye kadir hale getirmeseydi, Erdoğan’ı denetleyecek unsurlar mevcut olacaktı ve Erdoğan kendi psikolojisi ne olursa olsun, davrandığı gibi davranamayacaktı. Türkiye’nin menfaatleri ile Erdoğan’ın menfaatleri çakışacaktı.

***

Başladığım yere dönmeden bitirmeyeyim.

Bölgede yeni bir dünya kuruluyor. Bu süreçte, birbirine ihtiyaç duyan, kendilerinde olmayan şeylere sahip olan başka aktörlerle ittifak yapması gereken bir yığın aktör var. Bu aktörlerin her biri, ama, aynı zamanda diğer hepsinin rakibi… Bir futbol takımı gibi düşünün, iyi orta yapan biriyseniz, yaptığınız ortaya iyi kafa vuran ve golü atan birine ihtiyacınız olur. Ama tribünlerin sempatisi ve —daha önemlisi— kulüpten alacağınız yıllık ücret bahse konu olduğunda, takım arkadaşlarınızın hepsi sizin rakibinizdir.

“Ama şu benim aldığım ücreti çok buluyor, bu da filancaya pas attı, şunlar da maçtan sonra aynı araçla stattan ayrıldılar” filan gibi gerçekler üzerinden dostlar-düşmanlar tasnifi yapıp, sahada ne yapacağınızı da ona göre kararlaştırırsanız, topu kaleciden alıp rakip kaleye kadar sürmeye çalışmaktan başka seçeneğiniz kalmaz. Arada bir yerde mutlaka kaptırırsınız.

Sonra da üst akıl.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin