Vicdan ve Akıl
Tastamam aynı genetik koda ve büyük ölçüde aynı çevreye sahip olan tek yumurta ikizlerinin eğer biri şizofrense, diğerinin şizofren olma ihtimali yüzde ellinin altında. Bipolar bozukluk bahse konu olduğunda ise fark daha büyük. Biri bipolar bozukluk gösterenlerin ikizlerinin yüzde otuzundan azı aynı dertten mustarip.
Aynı sofrada yemek yiyen, genellikle aynı okula giden, aynı öğretmenlerden ders alıp aynı arkadaş çevresinde yaşayan, aynı anne babaya sahip olanların aralarındaki bu fark neden? Aslında tastamam aynı şartlara maruz değiller elbette. Biri falanca yemeği biraz daha az yemiş, biri birkaç dakika daha fazla uyumuş olabilir. Ve küçücük farklar, şizofren olup olmamak arasındaki gibi devasa bir farka yol açabiliyor işte. Açabiliyor demek çok da doğru değil, açıyor. Tabiat, küçük farkları büyütüyor. Tabiat çeşitliliği seviyor. Aydınlanma aklı pek sevmese de…
Meselem Aydınlanma aklıyla tabiat arasındaki uzlaşmaz çelişkiye bir defa dikkat çekmek değil. Tabiatın çeşitliliği üretme işini nasıl yapıyor olabileceğine dair bir ipucunu eş yumurta ikizleri arasındaki bu farka yaslanarak elde edebileceğimizi düşünüyorum. İki kardeşin sosyal çevreleri arasındaki en ciddi fark, birbirleri. Diyelim Ahmet’in kardeşi Mehmet iken, Mehmet’in kardeşi Ahmet. Siz onları birbirlerinden ayırt etmekte zorlanabilirsiniz, ama onlar kendilerini kardeşlerinden ayırt etmekte müşkülat yaşamıyorlar. Tabiatın çeşitlendirici, farklılaştırıcı baskısını muhtemelen herkesten çok hissediyorlar ve bu baskıya cevap vermeye çalışırken, birbirlerine yaslanıyor, birbirlerinden destek alıyorlar.
***
Başlangıçta dedim ki, bipolar bozukluk sergileyen tek yumurta ikizlerinin kardeşlerinin yüzde otuzundan azı aynı dertten mustarip. Sağlıklı tek yumurta ikizlerinin kardeşlerinin ne kadarının bipolar bozukluk sergilediğini ise bilmiyorum. Ama bir kardeş sağlıklıysa, diğerinin riskinin ciddi oranda yükseldiğini söyleyebiliriz. Yani istatistiği, birinin sağlıklı olmasının bedelini diğerinin ödediği biçiminde de okuyabiliriz. Şimdi kim olduğunu hatırlamıyorum ama biri, bir vakit, “Londra’nın parkları tertemiz çünkü Kuzey İrlanda’ya her gün bomba yağıyor” demişti.
Şimdi, anladığım kadarıyla, minik Aylan’ın kıyıya vuran fotoğrafı, başka yerlerdeki parkların tertemiz kalması için ödenen bedelin ne kadar yüksek olduğunun bir defa daha hatırlanmasına yol açtı. Endişelenmeyin, unutulacak. Unutacağız.
***
Daha önce demiştim, siyaset, mağlup yaratmadan kazanma sanatıdır bana göre. Aylan’ı bedel olarak ödemeden parkları tertemiz tutmanın biricik yolunun siyaset olduğunu iddia edemem. Ama eğer Suriye’de siyaset yapılabilseydi, Aylan’ın bir şansı olacaktı. Bütün Ortadoğu’da siyaset yapılabilseydi, İngilizler Londra’nın parklarını tertemiz tutabilmenin başka yollarını aramak zorunda kalacaklardı.
Mağlup yaratmak kolay. Tabiat her an, hiçbir ekstra çaba harcanmadan, sayısız mağlup yaratabiliyor zaten. Şimdi Kürtlerin haline bakıp “biz hiç değilse…” demek, veya Ortadoğu’nun haline bakıp aynı şeyi söylemek için siyaset de gerekmiyor, vicdan veya zekâ da… Aydınlanma aklı, vicdanlı ve zekice bir akıldı. Tabiatın bileğinin bükülebileceği iddiasıydı ve bu iddianın ardında, herkes için iyi olanın insan tarafından yapılabileceği varsayımı yatıyordu. Çuvalladığı nokta burası değil. Çuvalladı, çünkü herkes için iyi olanın herkesin aynılığından kaynaklanabileceği zannını –başka birçok benzer ölçüde manasız zanla birlikte– imal etti.
Aylan’ın kıyıya vurmuş minik bedeninin dilsiz fotoğrafı, dünyanın dört bir yanında milyarlarca vicdanlı insan olduğunu gösterdi. Kıtlığını çektiğimiz şey vicdan değil. Kıtlığını çektiğimiz şey, az sayıda vicdansız mahlûkun, güya derin akıllarıyla dünyaya nizamat vermeye kalkabilmesine mani olacak örgütlenme imkanları… Örgütlenme deyince akla, derhal, bahse konu olan vicdan yoksunlarının dünyaya hükmedebilmesini sağlayan örgütlenme tarzı geliyor olmasından çekiyoruz çektiğimizi. Aydınlanma aklından mülhem, Aydınlanma vicdanını hiçe sayan örgütlenme tarzından…
Başka türlü örgütlenebilmemiz için bize siyaset lazım. Ve her şeyden önce siyasette başka türlü örgütlenmeyi öğrenmemiz…
Başarabilecek miyiz? Hiç şüphem yok. Hayatları, hayatta kalmak için mağluplar yaratmaya göre kurulmuş Erdoğan’a, Terim’e, Yıldırım’a bakın. Her geçen gün daha çok sayıda, daha ezilmiş mağluplar yaratmak zorunda kalıyorlar, bir tek gün daha kazanabilmek için. Maliyetleri her geçen gün geometrik olarak büyüyor. Onlar giderek küçülen parklarını tertemiz tutacaklar diye, her gün kıyıya daha çok çocuk bedeni vurması gerekiyor.