Acıklı Hallerimiz
Osman ABD’den dönmüş anlatıyor: Cep telefonundaki haritaya “Türk restoranı” yazıyorsun, civardaki bütün Türk restoranlarını görüyorsun. Sonra gözüne kestirdiğini Google’a soruyorsun, geçmiş müşteriler tarafından nasıl notlanmış, buluyorsun…
Hırsızın birinin, beslediği köpekler marifetiyle memleketin atmosferini solunmaz hale getirdiği günlerde, kendimi kapana sıkışmış bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi değil de bir insan olarak hissederek, bu tür şeyleri ancak Osman’la —ve birkaç kişiyle daha— konuşabildiğim için o sohbete gönderme yapıyorum. Yoksa Osman’ın sözünü ettiği şeyleri yaşamak için ABD’ye gitmeye lüzum olmadığı aşikâr.
Ha bir de, neticede, bu tür fonksiyonlar gurbet ellerde daha kıymetli elbette. Ankara’da bu tür hizmetlere ulaşmak başka, Ankara’dan kalkıp Adana’ya gittiğimde bu tür hizmetlere ulaşmak başka, ABD’de ulaşmak başka. Gurbet denen şey kolaylaşıyor yani. Yazın bir kenara.
Amazon bir uygulama başlatmış, doğru anladıysam şöyle çalışıyor: Otomobilinizle falanca yere gideceksiniz, Amazon’a mesaj atıyorsunuz, “oraya ulaştırılacak bir paket var, uğrayıp alırsanız şu kadar ücret” diyorlar. Paket, kargo şirketinin önceden belirlenmiş zaman çizelgesini beklemeden yerine ulaşmış oluyor. Müşteri zaman kazanıyor, Amazon muhtemelen tasarruf ediyor ve siz de para kazanıyorsunuz. Kargo şirketinin iş hacmi ise küçülüyor.
Kargo şirketinin… Yani belirli bir fonksiyonu yerine getirmek amacıyla, sınai mantıkla tasarlanmış hiyerarşik kuruluşların.
Bugüne kadar hiçbir iktisadi değeri olmayan seyahatiniz ise değer kazanmış oluyor. Sizin… Yani herhangi biçimde böyle bir amaç için organize olmamış, sade bir öznenin.
Sade özneler, gittikleri restoranlar hakkında not veriyorlar. Artık sadece müşteri değiliz, aynı zamanda bir değerlendirme yetkimiz var. Sadece yakından bildiklerimize “ah, dün gece şurada bir pide yedim ki” filan demek durumunda değiliz, hiç tanımadığımız insanların, uzaklardaki insanların tercihlerini etkileme imkânımız var artık.
Trafikte bir kazaya şahit oluyorsunuz, gerekli uygulamaya sahipseniz, kazanın yerini işaretliyorsunuz, trafik akışını nasıl etkilediği bilgisini de veriyorsunuz. Başkaları alternatif yollara sapıyor, vakit kazanıyorlar. Artık sadece bir yolcu değil, aynı zamanda bir trafik polisisiniz yani. Seyahatiniz sadece bir seyahat olmaktan da çıkmış, bir tür trafik denetleme faaliyeti halini almış oldu.
***
Son derece basit, sıradan uygulamalardan söz ediyorum. Çok daha fonksiyonel olanlarını muhtemelen her gün defalarca kullanıyorsunuz. Ve bütün bunlara işaret ederken, sığ bir teknoloji çığırtkanlığı yapmak derdinde de değilim. Görüyorsunuz ve yaşıyorsunuz ki, artık gurbet daha kolay. Başkaları artık o kadar uzak değil. Çok sayıda tanımadığınız insan, daha önce ihtimal bile veremeyeceğiniz kadar hayatınıza istikamet veriyor. Hiç karşılaşmadığınız/karşılaşmayacağınız insanlar, hangi yoldan gideceğinize, hangi filmi seyredeceğinize, hangi restoranda karnınızı doyuracağınıza karar verirken hayatınıza dâhil oluyor.
Sonra, bütün bu kararları birkaç yıl önce hayal edemeyeceğiniz bir verimlilikle verebilmiş biri olarak akşam arkadaşlarınızla sohbete oturduğunuzda, “bu sosyal medya da ne berbat şey, bu nesil pek sorumsuz, çocuklar da işsiz” filan geyikleri çeviriyorsunuz. İster rakı sofrasında olun, ister Kuran tilaveti dinlerken mola vermiş olun, çağdan nefret etme tonunuz pek fark etmiyor. Gün boyunca bir yığın küçük uygulama sayesinde hayatınızı kolaylaştırmış, hayatınızın kalitesini artırmışsınız ama eğer büyük resmi görüyorsanız —ki her gün gözünüze sokuyorlar, nasıl görmeyeceksiniz— sosyal medyanın pek fena ve insanların pek sorumsuz olduğunu da görüyorsunuz.
***
Gittiğiniz bir restorana not vermek için üşenmeyip Google’a girmek, size bir şey kazandırmıyor. Kazandırmıyor mu? Elbette kazandırıyor. Birilerinin hak ettiği kadar kazanması için bir fırsat geçmiş elinize, adalet duygunuzu tatmin edecek bir fırsat… Zahmete aldırmayıp o fırsatı değerlendiriyorsunuz.
Yani?
Adalet duygunuz var. Başkalarına, hiç tanımadığınız insanlara bile yardımcı olma hevesiniz var. Yani bu vasıflara sahip milyonlarca insan var ve her gün aralarına yenileri ekleniyor. Ne sorumsuzluğu kardeşim? İnsanlık tarihi boyunca hiçbir nesil, şimdiki kadar sorumlu davranmadı. Belki biz de bu ölçüde sorumluluk hissediyorduk, bilemeyiz. Ama bizim zamanımızda sorumluluk duygumuzu sergileyecek sahne sınırlıydı. Şimdi şaşkınlık verici bir hızla genişliyor sahne.
Mesele sığ bir teknoloji hayranlığı meselesi değil. İnsanlık olağanüstü bir değişim yaşıyor. Herhangi biri —bundan önceki nesillerde hiç kimseye, mesela Muhteşem Süleyman’a bile nasip olmamış ölçüde— başkaları için bir kıymet halini alıyor. Sosyoloji, daha önce benzeri görülmemiş, hatta hayal bile edilememiş ölçüde basıklaşıyor. Herhangi bir sosyoekonomik fonksiyonu yerine getirmek için elzem görünen dik ve hiyerarşik örgütlenmeler fuzuli hale geliyor.
Ve bütün bunlar, sadece insanın, sıradan insanın, hiç tanımadığı insanlar için bile sorumluluk hissetmesi, adalet duygusu filan gibi şeyler yüzünden, o sayede gerçekleşiyor. Yoksa, mevcut teknolojileri geliştirenlerin aklında, bu tür uygulamaların zerresi bile yoktu.
Hayran olamıyorsanız, katılamıyorsanız, hiç değilse saygı duyun.
***
Biz, kurumların dünyasına doğduk. Kurumlar bizi biçimlendirdi, zenginleştirdi. Yolumuzu kurumlar açtı, kurumlar kesti. Kurumlara göre ve kurumların içinde davranmaya alıştık. Kurumların giderek daha da yaygınlaşacağı, daha da derinleşeceği, daha da dikleşeceği varsayımlarıyla hayatlar kurduk. Bir yerde bir afet mi vuku buldu, yardım kuruluşlarına yardım etmekti görevimiz. Yardımı afet bölgesine ulaştırma görevi olan kurumlar kurmak, o kurumları daha etkin çalıştırmak filan gibi problemlerimiz vardı.
1999’da büyük bir afete maruz kaldık. Kurumlar iflas etti. Ama bugünkü ile kıyaslanmayacak kadar sınırlı teknolojik imkânlarla, bir yığın genç insan kendiliğinden örgütlendi, bölgeye koştu.
Artık kurumlar devrinin sonu geldi, uygulamalar dönemindeyiz. Artık bir fonksiyonu yerine getirebilmek için biz sıradan insanlar ile fonksiyon arasına bir kurum sokulması zarureti ortadan kalkıyor. Kurumlarla birlikte işler de ortadan kalkıyor. İktisat değişiyor.
Sosyoloji daha derinden değişiyor.
Sonra da hayatı boyunca kurumlara iman etmiş, kurumlara iman ettiğinin farkına bile varmadan iman etmiş hanımefendiler, beyefendiler, Google’da buldukları restoranda oturup, restoranların denetimi konusunda Belediyenin ne kadar kifayetsiz kaldığını, bu kifayetsizliğin giderilebilmesi için bir Daire Başkanlığının ne kadar elzem olduğunu filan konuşuyorlar.
Sahiden acıklı bir durum. Yeni nesil değil acıklı halde olan…