Anayasa Yapmak

Rivayeti bilirsiniz, Michelangelo’ya heykellerini nasıl yaptığını sormuşlar. “Mermer bloğunu alıyorum, heykele ait olmayan kısımlarını yontuyorum, geriye heykel kalıyor” demiş.

Michelangelo soruyu soranla eğlenmiş besbelli. Ama pek farkına varmış gibi görünmüyoruz. Galiba herkes mermer bloklarının sahiden heykeller barındırdığını varsayıyor. Elimize geçirdiğimiz ne varsa, orasından burasından yontuyoruz. Yoruluyoruz ya, ortaya heykel çıktığını zannediyoruz sahiden.

Mesela orada bir yerde, mesela bir Anayasa Hukuku kitabının içinde saklı, doğru bir anayasa var gibi konuşuluyor, yazılıyor. Lüzumsuz pasajları ayıklayacağız ve… Bildiniz işte, doğru anayasayı ortaya çıkaracağız.

Daha başlamadan mutabık kalmamız lazım, doğru anayasa diye bir şey yok. Michelangelo’nun Davud’u yonttuğu blok başka bir heykeltıraşın eline geçseydi, bambaşka bir heykel çıkacaktı ortaya. Neticede o da bir heykel olacaktı. Davud heykeli mevcut olmayacaktı ve biz mevcut olmadığını da bilmeyecektik.

***

Eğer aynı bloğu başka biri yontsaydı, demek ki, en azından heykel sanatının tarihi değişecekti. Az veya çok, ama değişecekti. Yapılacağı iddia edilen anayasa da geleceği biçimlendirecek. Ama “gelecek şöyle olsun” diye anayasa yapılmaz. Anayasa netice odaklı bir şey değil, kural odaklı bir şey. Aslında Anayasa kuralın ta kendisi.

Her futbol maçı futbol oyun kurallarına, yani yaygın tabiriyle futbolun anayasasına göre oynanır mesela. Futbol oyun kuralları, Almanya Türkiye’yi veya Türkiye Almanya’yı yensin diye yapılmış değil. Maçın neticesi baştan tayin edilip, o neticeyi garanti edecek kurallar vazedilmez yani. Kurallar bir oyunu mümkün kılmak üzere yapılır. Kim maharet sergilerse o kazansın diye…

1961 ve 1982 tecrübelerimizden de, sonraki düzeltme teşebbüslerimizden de biliyoruz ki, bizde önce kimin kazanması gerektiği tespit edilecek, anayasa da o neticeyi sağlayacağı varsayılacak şekilde tasarlanacak. Eh, mevcut aktörlerin kimin kazanması gerektiği konusunda mutabık kalması olmayacak iş olduğuna göre… Sürecin ne kadar demokratik olacağını tahmin etmek müşkül değil.

***

Halbuki demokrasi iyi bir şey. Anayasanın demokratik bir süreçte imal edilmesi şart. Aksi halde kesinlikle yanlış bir anayasa çıkar ortaya. Doğru anayasa diye bir şey yok ama yanlış anayasa diye bir şey var, unutmamak lazım.

Lakin demokrasi bir lütuf rejimi de değil. Süreç demokratik olsun diye, güçlülerin kendi kudretlerini zayıflarla paylaşmasını talep etmek manasız. Yani mesela AKP cılız ve kudretsiz CHP veya MHP’ye, “ah ne yazık ki sesiniz soluğunuz çıkmıyor, böyle olunca da anayasa sakat doğacak, siz de konuşun” deyip platform açacak da demokratik bir süreç gerçekleşecekse, vay geldi başımıza.

CHP bu ahalinin dörtte birinin reyini aldı. Bu kadar reyle, yıllar yılı iktidar çıktı bu ülkede. Eğer bu bir güç değilse, hiçbir şey güç değil. Üstelik sadece CHP’nin değil, MHP ve hatta BDP’nin de hatırı sayılır gücü var. Mesele şu ki, zat-ı muhteremler, sahip oldukları gücün hakkını vermekten acizler. Yani eksik olan şey güç değil, başka bir şey.

Yine de, AKP dışındakiler çok da haksız sayılmazlar. Memlekette her türlü tartışmayı lüzumsuz bulan ve artık tartışılmasın isteyen 12 Eylül zihniyeti, 82 anayasasını da bu neticeyi garantiye alacak şekilde tanzim etmişti. Dolayısıyla bir tür “kazanan hepsini alır” düzeni çıktı ortaya. Ama siyasi partilerin bu tür mazeretlere sığınma lüksü yok. Aradaki farkı, yaratıcılık sergileyerek, ahaliye yaslanarak kapatmaları gerekiyor.

Galiba zurnanın zırt dediği yer de tam burası. Muhterem zevatın zaten ahaliye güvenleri yok. Ahaliyi oyunun bir parçası haline getirmeyi bilmiyorlar. Aksine, sadece ahaliyi oyunun dışında tutmak hususunda idmanlılar.

Tarih, isteseniz de istemeseniz de, insanın ayağına dolanıyor işte.

Cemalettin N. TAŞCI

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et