Askerlik Meselesi

Bugüne kadar, çok farklı ortamlarda bir yığın tartışmanın tarafı oldum. Dediklerime katılanlar oldu, karşı çıkanlar oldu. Günün birinde “şu ‘asker millet’ masalı, askerlikten pek hazzetmeyen ve askerliği pek de beceremeyen milleti dolduruşa getirmek için icat edilmiş galiba” dediğimde maruz kaldığım muamele ise bir hayli farklıydı. Muhataplarımın neredeyse hepsi, pek alışık olmadığım bir şiddetle itiraz ettiler.

Türkler hemen her konuda ikiye bölünmüştür, siz de pekâlâ farkındasınız. Yarısı Libya’da yaşananlara üzülüyorsa, diğer yarısı seviniyordur. Yarısı memleketin iyi yolda olduğu kanaatindeyse, öteki yarısı uçuruma doğru yuvarlandığımızdan emindir. Yarısı Cumhuriyetin muhafızı ise, öteki yarısı İslam’ın muhafızıdır, filan.

Lakin ahaliyi ortadan bölen bu çizgi, Türklerin asker millet olduğu kanaati bahse konu olduğunda işe yaramıyor gibi görünüyor.

***

“Asker millet” derken neyin kastedildiğini pek de biliyor sayılmam. Eğer Türklerin pek savaşçı ve pek iyi savaşçı olduğu iddia ediliyorsa, benim bildiğim kadarıyla tarih bu iddiayı desteklemiyor. Türkler Araplar adına savaştılar, evet. Çünkü Araplar, savaşçılık konusunda Türklerden bile daha beceriksiz bir millet. Lakin benim bildiğim kadarıyla, mesela Kafkas kavimleri, Sırplar veya İngilizler kadar çok savaş etmedik. Onlar kadar çok savaş da kazanmadık. Osmanlı’nın genişleme döneminde kazanılmış üç beş dişe dokunur savaş var. Onların çoğunda da Osmanlı ordusunu teşkil edenlerin çoğunluğu Türk değil.

Bugün bu topraklarda yaşayanların atalarının katıldıkları savaşların bilançosu çıkarılabilse ve adam başına kaç saat savaş düştüğü hesaplanabilse, bana öyle geliyor ki, bütün eski dünya toplumlarının gerisinde kalırız.

Hesap hatası, galiba Türklerin dünya sahnesine pek geç çıkmış olmalarından kaynaklanıyor. Bin yıl önce Türklerin neredeyse tamamı göçebeydi. Göçebe, tanım icabı, silahlıdır. Silahlı diye göçebeye asker derseniz, e evet, Türkler o tarihlerde çoktan yerleşmiş olan kavimlere göre daha askerdiler. Ama büyük çoğunluğu, tez zamanda yerleşti. Silahını bırakıp çiftiyle çubuğuyla uğraşmaya başladı.

***

Savaşçılık veya zafer kazanmak ölçü olmayabilir birileri için. Askerliğe duyulan muhabbet “asker millet” tanımlamasına dayanak kabul ediliyor olabilir. O halde de sıkıntı var. 1975’te üniversite imtihanı öncesinde bir anket yapılmıştı. Sorulardan biri “niye üniversiteye girmek istiyorsunuz” türünden bir şeydi. Cevap seçenekleri arasında da “askerliği er olarak yapmamak” gibi bir seçenek vardı.

Kaç kişi bu seçeneği işaretledi bilmiyorum. Ama üniversite kapısına yığılan delikanlıların kafasındaki en önemli motiflerinden birinin askerliği er olarak yapmamak (şimdilerde biraz olsun kısa tutmak) olduğunu hepimiz biliyoruz.

“En büyük asker bizim asker” diye coşkuyla uğurluyoruz gençleri. Pek de içimize sinmeyen bir şeyi içe siner hale getirmek için olduğu besbelli değil mi? Askerliği pek seviyor olsaydık, bunca reklama, bunca tantanaya ihtiyaç duyar mıydık?

***

CHP’nin utangaç teklifi, doğru kıyıya atılmış yanlış olta gibi duruyor. CHP’ye ne kazandırır, ne kaybettirir bilemem. Ama iş buralara geldi ya, profesyonel orduya geçmemize çok kalmadı. İlgili herkes de farkında ve hesabını çoktan ona göre yapıyor.

Cemalettin N. TAŞCI

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin