Batı Hint Adalarından…
Mecliste birkaç defa Markar Esayan’ın odasının önünden geçtim. Kapısı hep açık olan odada hummalı bir çalışma var gibi görünüyor dışarıdan. Ama çalışanlar danışmanları, Esayan Meclisteki odasına pek uğramazmış. Bunu bir eleştiri olarak söylemiyorum, zaten ben de olsam uğramazdım. Yazdıklarına bakılırsa, bizim yaşadığımız ülkeyi ve mecbur olduğumuz gerçekliği hiç andırmayan bir yerde yaşıyor.
Şöyle şeylerin denebileceği bir yerde: “Yeni ülke kurulurken, yapılan kritik hatalar ile medeniyet kurucu/taşıyıcı özelliklerimiz tozlanmış, özgüvenimiz çökertilmiş, kardeş kardeşten şüphe duyar hale gelmiş. İşte son 14 yıldır, bu millet tüm parçalarıyla özgüvenine kavuşuyor…” (http://www.aksam.com.tr/yazarlar/markar-esayan/bin-yil-once-yuz-yil-sonra-e2-80-a6/haber-496743).
Esayan’ın yaşadığı yer her neresiyse, buradan bakınca çok hoş görünüyor. (Gerçi buradan bakınca her yer hoş görünüyor, o ayrı.) Ama benim o yeri imrenerek, ağzım sulanarak seyretmeme asıl sebep, Mahçupyan’ın yazıları. O da Esayan’la aynı coğrafyada ikamet ediyor gibi görünüyor. Onun yaşadığı ülkede AK Parti diye bir hareket varmış, “Kemalist rejimin ve vesayetçi sistemin vicdanı kenara iten yaklaşımına vicdanı siyasetin merkezine oturtarak cevap ver[miş] ve bu tercih onu kalıcı biçimde iktidara taşı[mış]” (http://www.karar.com/e-mahcupyan/hakkaniyet-acigi). “Ah!” diye geçiyor insanın içinden, “bizim yaşadığımız ülkede de —vicdanı siyasetin merkezine oturtmaktan geçtik— az biraz vicdan sahibi bir hareket olsa da kalıcı bir şekilde iktidara taşısak.”
***
Akşam’da yazarken başka bir vesileyle anlatmıştım:
“Kolomb’un döneminde, dünyadan biraz haberi olan herkes, dünyanın küre şeklinde olduğuna, hep batıya gidilirse doğuya ulaşılacağına inanıyordu. Ama dünyanın çevresi hakkındaki tahminler muhtelifti. Dolayısıyla Portekiz’den çıkıp Hindistan’a gitmek için ne kadar yol alınması gerektiği bilinmiyordu. Kolomb, kendisini finanse etsinler de hayalindeki seyahati gerçekleştirebilsin diye, dünyanın, bilinen bütün tahminlerden daha küçük olduğunu ısrarla iddia etti.
“Bu iddiasının ne kadar katkısı olduğunu bilemeyiz, nihayet gerekli finansmanı buldu. Hep batıya gitti. Hindistan’ın batısındaki bir adaya vardığını zannetse de, mevcudiyetini bilmiyor olduğu bir kıtaya çıktı.
“Lakin seyahati, kendi tahmininden bile daha kısa sürmüştü. Kolomb, ya Hindistan’a ulaştığı fikrinden veya dünyanın büyüklüğü konusundaki tahmininden vazgeçmek zorundaydı. Akla gelmeyecek yolu seçti, dünyanın biçimi hakkındaki inancından vazgeçti. Dünyanın armudi bir şekle sahip olduğunu, kuzeyde çevresinin güneydekinden daha kısa olduğunu öne sürdü.
“Gerçeklikle irtibatını kaybetmek böyle bir şeydir. Eğer dünyanın gerçek ölçüleri hakkındaki bir yığın delili, işinize gelmediği için görmezden gelirseniz, çıktığınız adanın Hindistan’ın batısında olduğu fikrinden şüphe etmemekte de ısrar ederseniz, dünyayı deforme edip armuda benzetmekten başka yolunuz kalmaz.”
Esayanların, Mahçupyanların başına gelen de benzer bir hal. Sadece yaptığım alıntıları değil yazıların tamamını okursanız göreceksiniz, başlarına geleni aklileştirmek için ne armudilikler imal etmek zorunda kalıyor, ne sancılar çekiyorlar. Kemalist ideoloji limanından alayıvala ile kalkan, uzaklara gideceği vaadinde bulunan —ve bu yüzden hevesle bindikleri— teknenin, kısa bir çevre turundan sonra, çıktığı limanda karar kılmış olmasını kabul edemiyorlar. Batı Hint Adalarına vardıkları zannıyla yazıyorlar.
Anlattıkları yer, o yüzden buraya benzemiyor.