Ben Bir Döneğim
Gençken parçaları anladığımda, bütünü zaten anlamış olacağımı düşünürdüm. Canın karaciğerde, böbreklerde, kalpte, beyinde olmadığını anlamam vakit aldı. Bütün bu organları anlamanın canı anlamaya kâfi gelmeyeceğini çok zor fark ettim. Toplumların da bir nevi canı olduğu, toplumu oluşturan fertlerin veya sosyal kesimlerin anlaşılmasıyla anlaşılamayacağı neticesine ise, nispeten kolay vardım.
Gençken, bir bütünü meydana getiren unsurların her birinin aynı hedefe doğru, aynı akılla yönelmesi durumunda ancak yol alınabileceğini düşünürdüm. Şimdi toplumun aklının, birbirinden farklı, hatta kimi bir diğeri ile çelişen akılların toplamından zuhur ettiğini biliyorum.
Gençken, bir merkezde akıllı bir özne tarafından tasarlanıp, uygulaması denetlenmedikçe düzenli bir şeylerin ortaya çıkmasının imkânsız olduğunu düşünürdüm. Sonraları lisanın, insan beyninin, şehirlerin filan son derece düzenli şeyler olduklarını ama onları tasarlayan bir öznenin mevcut olmadığını görünce, döndüm. Sadece düzenin ille de bir tasarı gerektirmediğini düşünmeye başlamakla kalmadım, düzen denen şey hakkındaki bütün kavrayışım tepetaklak oldu.
Gençken, mükemmelliği yaralayan unsurları, kusur olarak gördüğümüz şeyleri tasfiye ettikçe mükemmelliğe yaklaşılacağını, neticede de mükemmelliğe ulaşılacağını düşünürdüm. Sonra döndüm, mükemmelliğin bir sterilizasyon işi olmadığını düşünmeye başladım. Hanidir varlığımızı, kusur olarak gördüğümüz şeylere borçlu olduğumuzu düşünüyorum.
Gençken neticelerin önemli olduğuna inanırdım, şimdi süreçlerden başka bir netice olmadığına inanıyorum.
Ve saire…
***
Başlıkta “ben bir döneğim” demekle sizi aldattığımı, benim dönekliğimin önemsiz bir döneklik olduğunu düşünebilirsiniz. Yanılıyorsunuz. Benim hicretim ile mukayese edildiğinde, eski solcuların liberallerin safına katılması veya Atatürkçü olmaları, bir vakitler başı secdeden kalkmayanların laikçi kesilmeleri, en hızlı laikçilerin dini keşfetmeleri, aynı sokakta ev değiştirmeye benzer.
Ben elimdeki reçeteyi bir başka reçeteyle değiştirmedim, bütün reçeteleri çöpe attım.
Kürtlere, başörtülü kızlara, HSYK’ya, daha kim varsa herkese boyun eğdirip, büyük bir projeye nefer yazmak çözüm değil. Gençken gönüllü olarak istihdam ettiğim varsayımlar ise, başka bir yol olmadığını ima ediyordu.
***
1982’de bu millet, “referandumdan istedikleri netice çıkmazsa, bunlar başımızdan gitmezler” diyerek, Anayasayı onayladı. Milletin yaptığı işi neden yaptığını idrak edemeyenler, bunu bir ayıp gibi o gün bugündür milletin başına kakıp duruyorlar. Ama bu ayıbı temizlemek için yapılması lazım geleni de yapmadılar. Benim gençliğimde sahip olduğum kavrayışla yapılmış olan Anayasa, bünyeyi perişan etti. Bağışıklık sistemini çökertti.
Bünyenin zayıflığından istifade kendilerine bir yer bulanlar, şimdi bize reçete yazıyorlar. “Bir nöbetçi yargıç, tek başına sistemi iğfal ediyor, buna razı mısınız” diye soruyorlar. 1982’de yapıldığı gibi, bir defa daha milleti köşeye sıkıştırmaya, şiddetle ihtiyaç duyduğu bir şeyi elde etmek için, bünyeyi daha da tahrip edecek bir yığın şeye daha razı gelmesini sağlamaya çalışıyorlar.
Muhtemelen başaracaklar. Bu işte milletin hiçbir dahli yok, günahı da olmayacak.
Cemalettin N. TAŞCI