Beş Yıl Sonra
Eskişehirspor yıllar önce Süperlig’e çıktığında, şehirde on binlerce kişi, gece boyunca coşkuyla gösteri yaptı. Bu olağandışı hal, Büyükşehir Belediyesinin bürokratlarına ilave iş çıkardı –onlar da bu işten hoşlanmadılar. Geleneksel Aydınlanmacı jargonla, futbol, afyon ve saire muhabbeti başladı. Canım sıkıldı ve “siz on bin kişiyi sokağa çıkartabilir misiniz” diye sordum. Birbirlerine baktılar ve… Sükût. “Eğer sizin yapamayacağınız işi bir başka özne yapıyorsa, sizin uyandıramayacağınız heyecanı birileri uyandırabiliyorsa, bence saygı duymanız gerekir” dedim.
Gezi’nin beşinci yıldönümü vesilesiyle sosyal medya hararetlendi. Memleketin dört bir yanında, yazın ortasında, milyonlarca kişi sokaklara dökülmüş. Haftalarca, yıllardır görülmemiş bir enerji ve heyecanla sokaklarda kalmış, birilerinin klavyelerinden yine manasız küçümsemeler dökülüyor. 15 Temmuz sonrasında, Gezi’yi ne kadar kıskandığı belli olan çevre, belediye otobüslerini, belediyelerin imkânlarını, devletin imkânlarını, akla gelmeyecek propaganda desteğiyle seferber ettiler, Gezi’yi egale etmeye uğraştılar, Gezi’yi biraz olsun andıracak bir atmosfer imal edemediler. Gezi’yi neden unutamadıkları anlaşılıyor yani. Normal şartlarda susmaları ve saygı duymaları beklenir –malum çevrenin en bilmediği şeyler.
İnsanın içi kıyılıyor malum zevat için.
Kimileri de, her yenilgilerinden sonra olduğu gibi, dış mihraklardan söz ediyor. E öyle olabiliyorsa bu işler, mesela siz de Gazze’de Filistinlilere katlanılmaz zulümler yapan İsrail’de benzeri işler tezgâhlayın! Olmuyor mu? Olmaz. O işler sizin bildiğiniz gibi olmuyor. Siz talimatla ve ancak bütün imkânlar seferber edilirse sokağa çıkıp size buyurulanları yapıyorsunuz diye, sokaktaki her direniş öyle gerçekleşmiyor.
Bazı beyinlerde bu tür halleri kavramak için lazım gelen modüller yok anlaşılan –veya kullanılmaya kullanılmaya buharlaşmış, yerine direktif çözümleme modülleri zuhur etmiş. İnsanın içi kıyılıyor, bu şekilde bir hayat sürmek zorunda kalanlara…
Ötekiler “vay terör örgütleri” filan diye gürlüyorlar. Gezi’de –muhtemelen Gezi’yi kriminalize etmek kastıyla iktidar tarafından “içeri sokulmuş” – kriminal unsurlar var mıydı? Bir süre sonra dâhil oldular. Ama Gezi’yi benzersiz kılan yanlarının başında da, onca müdahaleye rağmen bir hayli temiz ve masum kalabilmesiydi. Temizliğini ve masumiyetini çoktan ve bütünüyle kaybetmiş olanların idrak edememesi anlaşılmaz şey değil yani.
Bu ölçüde kirlenmiş olanlar için insanın içi kıyılıyor.
Gezi, memleketin gençliğinin başına gelmiş en güzel şeydi. Uzun süredir memleketin başına gelmiş en güzel şey…
Seçilmiş iktidara karşı komplo imiş.
Gezi “iktidara karşı” değildi, iktidarın tasarruflarından birine karşı bir protesto idi. Onu “bana karşı” diye kodlayan, dönemin iktidarı idi. Seçilmiş iktidarlar protesto edilebilir –çünkü zaten seçilmiş iktidarlar protesto edilir. İktidar seçimde yetkiyi aldığı zaman, “her şeyi yapma yetkisi” almaz. Bir uç misal verelim, mesela “Beşiktaş ilçesi bana oy vermedi, Beşiktaşlıları Yozgat’a süreceğim” dese… Diyemez. Derse? Protesto edilir, direnilir. “Yahu ne yapalım seçilmiş bir defa, bir sonraki seçimi bekleyelim” denmez.
Bunları anlatmak zorunda olmak acıklı ama gerekiyor. Çünkü sahiden, kazara kelimeleri düzgün bir sırayla dizebildiği nadir zamanlarda, gramer olarak kısmen doğru bir cümle kurabildiğinde, aynı zamanda anlamlı da bir cümle kurduğunu zanneden birileri ile uğraşıyoruz. Gezi “iktidara karşı” değildi –zaten Gezi’de iktidara oy vermiş, yine verecek olan çok kişi de sahnedeydi.
Gezi iktidara karşı değildi ama iktidar Gezi’ye karşı idi. Gösterileri kriminalize etmek için çirkin tezgâhlar kurmaktan, memleketin gencecik insanlarına hunharca saldırmaya kadar yığınla adilikler sergiledi.
Ve böyle yaparak, kendi sıkletini teşhir etti. Erdoğan ve heyetinin ne kadar “boş” olduğu, Gezi sayesinde görüldü. Boş olmasalardı, azıcık siyaset biliyor olsalardı, insanlıktan, akıldan filan azıcık nasipleri olsaydı, Gezi onlar için büyük fırsattı. O zaman anlamadılar, hâlâ anlamış değiller ve asla anlayamayacaklar.
***
Gelelim işin öte yanına…
Geziciler “hani parkın yerine AVM yapacaktınız, yapamadınız işte” diyerek, Gezi’nin “amacına ulaşmamış beyhude bir iş olduğu” iddialarına karşılık üretiyor.
Öyle değil.
Şimdi park yıkılsa ve AVM yapılsa, Gezi “boşuna yapılmış” olmayacak.
“Ürün” AVM yapımını engellemek olabilir ama hayatın birçok alanında “yan ürün”, üründen çok daha kıymetlidir. Gezi’nin yan ürünlerinin çoğu, öyle bir parkı muhafaza etmek ile kıyaslanmayacak kadar önemli. Gezi’nin, Erdoğan’ın maskesini düşürmek filan gibi bir yığın yan ürünü var ama bence bir tanesi hepsinden önemli. Gençler, sokakta, birbirlerine temas ederek, zaten teorik olarak bildikleri bir şeyi, asla unutamayacakları biçimde öğrendiler: Birbirlerine düşman değiller, sadece farklılar. Ve iyi ki farklılar…
Gezi’de kazanılmış şeylerin ne kadar kıymetli olduğu, hadisede yer almış olanların bugün o günleri ne kadar özlemle hatırladıklarından belli oluyor zaten –başka delil lazım değil.