Beyaz Türklerin Masumiyeti
Ertuğrul Özkök Salı günü beyaz Türklerin değerlerinin bir envanterini çıkarmış. Katılırsınız, katılmazsınız ayrı mevzu. Dikkate değer, takdire şayan bir çaba yani.
Ama asıl meseleyi fena halde ıskalıyor. Ahalinin beyaz Türklerin değer yargılarıyla bir derdi yok. Özkök bunun farkında olmalı. Yine “pompalı tüfekleri istiflediler, bir iktidara gelirlerse bir daha gitmezler” veya “Türkiye İranlaşıyor, yok Cezayirleşiyor, yok yok Malezyalaşıyor” veya “şu mahalle baskısı yok mu” muhabbetlerinde olduğu gibi, kasıtlı bir zemin kaydırma çabası mıdır şahit olduğumuz?
***
Beyaz Türklerin değerleriyle olmasa da, “bizi temsil eden, modernleştirici değerlerimizi temsil eden siyasi partilerin seçim kazanması için ne yapmak lazım” diye sormak yerine, TSK’nın veya yüksek yargının arkasına saklanıp siyaset yapmalara alkış tutmakla, en azından bu ahlaksız siyasi mücadeleyi meşrulaştırma çabalarıyla derdi var milletin.
Ama mesele bu kadarla kalmıyor. Millet dişiyle tırnağıyla ANAP’ı yapıyor, ilk fırsatta bembeyaz Yılmaz’ın tapusuna geçiriliyor. Millet yılmıyor, DYP’yi yapıyor. Bu defa gökten bir Leydi indiriliyor. 1982’de öyle bir düzen tesis edilmiş ki, partinin bütün gövdesi sizin olsa bir kârı yok, Tepesine bir beyaz oturtulduğunda işiniz bitti.
Siz beyaz Türklerin bu yağmacı partiler düzenine itiraz ettiğini hiç işittiniz mi? Birkaç çatlak sesten fazlasını zor işitirsiniz. Çünkü “yarın belki AKP’nin başına da bir Çiller, olmadı bir Yılmaz bulur, getiririz, AKP’yi de mülkiyetimize geçiririz” filan gibi ham hayaller kuruyorlardır.
***
Sadece siyaset değil yağmalanan. Yine de yağma o kadar dert değil. Asıl mesele daha da derinde. Mesela futbol oynamak, dünyanın her yerinde zencilerin işi. Ama memleketin potansiyelini harekete geçirecek futbol düzenini kurmak beyazların işi. Almanya’daki birkaç milyon Türk’ün arasından, Türkiye’dekinden daha çok ve daha vasıflı futbolcu çıkıyor. Türkiye’de çıkmıyorsa, kabahat kimin?
Bu memleket, dil bilmez, okuma yazma bilmez simsiyah gençlerini, Sirkeci’den trenlere doldurup Almanya’ya yolladı. Onlar Almanya’da Yunanistan’ın, Hırvatistan’ın, İtalya’nın siyahları ile rekabet ettiler. Hiçbir konuda onlardan geri kalmadılar.
Dünyanın başka yerlerindeki muadilleri ile rekabet edebilen kaç beyaz Türk var? Şunca yılda kaç uluslararası bilim insanı çıkmış mesela? Kaçının yazdığı oyun başka ülkelerde sahnelenmiş? Aralarından bir Borges çıkmış mı?
Platon’u geçtim, mesela Mevlana’yı veya Yunus’u olsun, bir Avrupalının yaptığı kadar derinlikle tahlil edebilmiş bir beyaz Türk var mı? Bize dair olanları sevmiyorlar, tamam. Peki, mesela kaç senfonik eserleri dünya piyasasına girmiş?
Binlerce yılda yapılan şehirler, karınları yarılıp öldürülüyor. Cipleriyle evlerinden gece kulüplerine daha rahat gidecekler ümidiyle seyirci kalıyorlar.
Falan…
***
Sonsuza kadar uzar bu liste ama uzatmaya lüzum yok. Memleketin sıkıntısı beyaz Türklerin değer yargılarıyla değil, işlerini yapmamalarıyla. İşlerini Macar, Arjantinli, Belçikalı muadilleri kadar ciddiyetle ve onların standardında yapsınlar, kimse beyaz Türklerin dekolteleriyle, içkileriyle, dinledikleri müzikle ve sair değer yargılarıyla meşgul değil.
Ayrıca hatırlamakta fayda var, değerleri siyaset arenasına beyazlar taşıdı, siyahlar sadece kendi değerleriyle mukabele ettiler. Ötekinin değerleri ile beyazlar dövüştü, siyahlar da yumruklarını konuşturmaya başladı.
Siyahların meselesi sanki beyazların değerlerinden kaynaklanıyormuş gibi yapmaklarla, kendi değerlerini masumlaştırmaklarla alınacak bir mesafe yok. Herkesin değerleri masum.
Cemalettin N. TAŞCI