Bu Defa Başka
2002’de AKP, 28 Şubat kalıntılarına karşı bir referandumun tarafıydı. Kimin kazandığı görüldü. 2007’de Gül’ün Cumhurbaşkanlığına mani olan odaklar ile AKP arasında bir referanduma sürüklendi memleket. Kimin kazandığını gördük. 2011’de, daha önceki bütün şeytanları muğlak CHP zihniyeti olarak paketleyip kendisini yine bir referandumun tarafı yaptı AKP. Rakipleri bu oyunu da bozamadı ve kimin kazandığını gördük. Son mahalli seçimlerde, şeytanlar tükenmişken Cemaat imdada yetişti. Seçim AKP ile Cemaat arasında bir referandum haline getirildi. Kimin kazandığını gördük.
Seçimlerin birer referandum haline getirilip getirilmediği hususunda anlaşamayabiliriz. Bence öyleler. Ama seçimleri kimin kaybettiği konusunda bir anlaşmazlık olmaz herhalde aramızda.
Şimdi bir seçime daha gidiyoruz. Bildiği yegâne siyaset seçimleri referandum haline getirmek olan, başkaca hiçbir şeye aklı ermeyen Erdoğan’ın, şimdi de seçimi Davutoğlu ile kendisi arasında bir referandum haline getirmek gibi bir muradı varmış gibi görünüyor. Ama mesele şurada: “Sandık sonuçları şöyle çıkarsa Erdoğan, böyle çıkarsa Davutoğlu kazandı” denebilmesi mümkün değil. Diyelim AKP yüzde kırkta kaldı, kim kazanmış, kim kaybetmiş olacak? Veya yüzde altmışa çıktı, kim kazanmış, kim kaybetmiş olacak?
***
Daha önce anlatmış olmalıyım: Köylünün biri damda kalmış, inemiyor. Köylü toplanmış, adamı damdan indirmenin bir yolunu bulamamışlar. Nasreddin Hoca’yı çağırmışlar. Hoca mevzuyu dinleyip manzarayı görünce “Kolay,” demiş, “bana hemen bir halat bulun. Bulup getirmişler. Hoca halatın ucunu damdaki adama fırlatmış, “bağla beline” demiş. Adam bağlar bağlamaz da, halatın öbür ucunu sertçe çekmiş. Adam düşmüş ve karpuz gibi yarılmış. Köylüler Hoca’nın etrafını sarmış “ne yaptın Hoca, adamı öldürdün” diye bağrışmaya başlamış. Hoca, “yahu ben daha önce bu yolla birini kurtardımdı ama şimdi karıştırdım, kuyudan mıydı, damdan mıydı” demiş.
Uzaktan bakınca, seçim kazanmaya yarayan son derece ilkel bir taktikle, durmadan seçim kazanıp durdu Erdoğan. Ama her defasında süreç, şimdiki gibi başladı. “Bu defa karşısındakiler bir daha oyuna gelmez, oyunda figüranlığı kabul etmez” dedim her defasında. Her defasında “o kuyudandı, bu defa adam damda, halatı beline bağlamaz, bağlarsa da ölür, kurtulmuş olmaz” dedim kendi kendime. “Adam ölürse Erdoğan’a da hesap vermek düşer” dedim kendi kendime.
Her defasında yanıldım. Adam halatı beline bağladı. Düştü, öldü. Hesabı vermek de ölmüş adama kaldı Erdoğan’ın Türkiye’sinde. Ölmüş adamın çoluğuna, çocuğuna, eşine kaldı.
Şimdi “Bu defa başka” diyorum, yukarıda da gördüğünüz gibi. Bu defa “kimin kazandığı belli olmaz ki ama” diyorum.
Sonra etrafa bakıyorum…