CHP Mevtadır
Başımız fena halde dertte. Öyle görünüyor.
Öyle görünüyor ki, başımızın ne kadar dertte olduğuna dair kötümser tespitler bile, tez zamanda, ziyadesiyle hafif görünmeye başlayabilir. Ve bunlar benim şahsi hissiyatım, kanaatlerim filan değil, memlekette muhalif, muvafık hemen herkes teyakkuzda.
Herkes?
Pek sayılmaz.
Nadide muhalefetimizin pek umurunda değil gibi olup bitenler.
***
Dünyanın her yerinde, yerel para biriminin bir günde yüzde yirmi değer kaybetmesi, tek başına iktidarı götürebilecek bir şey. Türkiye’de neredeyse her gün tekrarlanıyor, bir vakittir. İktidarın başı dertte. Nereden çıkarıyorum? Bir yandan yaşananları kutsal savaşta yeni bir cephe olarak gösterme gayretleri var, pek karşılık bulmuyor galiba. Orada, burada bir takım manyaklara dolar yaktırıyorlar mesela —eğer bir neticesi varsa, o da doların değer kazanmasından başka hiçbir şey olmayan bir eylem. Kadının birini kameraların karşısına oturtup, ABD’den “yanında” getirdiği dolarları teşhir ettiriyorlar, sanki doları bozdurmak için ABD’den gelmek şartmış gibi. Bunları yapıyorlar ve yapmayı sürdürüyorlar ama bir yandan da…
Mesela tehdit ediyorlar, en yukarıdan. Veya “tamam başımız dertte ama eğer Erdoğan’dan başkası olsaydı, uf” dedirtiyorlar birilerine. Başkalarına “canım bu döviz krizi, ekonomik kriz değil” filan… Ve elbette “Türkiye hepimizin, hepimiz aynı gemideyiz” yalvarmaları…
İktidarın başı dertte. Ama muhalefet yok.
Başımıza gelen ne? Neyin habercisi —yani daha neler gelebilir? Bir fikriniz var mı? Vardır. Eğer varsa, fikrinizin iki kaynağı var: (a) İktidarın muhtelif araçlarla pompaladığı, pompalamaya çalıştığı, kavramlaştırmalar ve (b) kendi dünya görüşünüzden çıkardığınız kavramlaştırmalar. Muhalefet bize, bu soruların cevabını vermek konusunda herhangi bir yardımda bulunmuş değil.
Tekrar pahasına hatırlatayım, iktidar bize diyor ki, başımıza gelen şey, mevcut iktidarla bir dünya devi olma yolunda dev adımlarla yol alan ülkemize bir taarruz yüzünden. Diyor değil mi? Meselenin bu şekilde anlaşılmasını, adının böyle konmasını istediğinin farkındasınız yani… Ama bir yandan da inandırıcılığını kaybettiğinin farkında ki, “öyle değilse bile iktidarın bir kabahati yok, zaten olacaktı, iyi ki mevcut iktidar iktidardayken oldu, zaten de büyütülecek bir şey değil” filan diyor. Bir şeyler diyor yani. Yersiniz, yemezsiniz, o sizin damak zevkinize kalmış.
Muhalefet ne diyor?
Hiç.
Önce utangaç bir edayla ABD’yi, Trump’ı suçladı birileri. Demiş oldular ki zımnen, evet, liranın çakılması ABD’nin marifetidir. Yani? “Mevcut iktidarın bu işte mesuliyeti yok” demiş oldular. Varsa da ABD’yi, Trump’ı kızdırmaktan ibaret. Sonra… Ahali kulaklarını dikmiş “ne diyecekler” diye beklerken değil, artık yorgunluktan bitap düştükten sonra, bilmem kaç maddelik, “teknik” tavsiyeler ilan ettiler ve… Bitti.
***
Mart 2019’ta yapılması gereken mahalli seçimler yapılır mı, yapılırsa ne vakit yapılır, bir fikrim yok. Ama o seçimler bir “cezalandırma” seçimi olacak. Cezalandırılacak olanların başında da CHP geliyor. Ve bütün bunlar olup dururken dişe dokunur bir laf etmemiş, bir pozisyon almamış olan CHP, “ulan memleketi ne hale getirdiler hâlâ AKP’ye oy veriyorsunuz” diye ahaliyi suçlayacak yine. Ve muhalefetini yapmış olacak.
Ya kime verselerdi?
Görülüyor ki, insanlar başımızın dertte olduğunu düşünüyorlar. Daha da büyük bir derdin de kapıda olduğunu da… Ama CHP’de tık yok. Bir laf ederlerse kendilerini Amerikancı gösterirler filan… Mazeretleri de, herhalde bu. E, Amerikancı gösterilemeyecek biçimde bir pozisyon al. Başımıza geleni bize akla uygun gelecek şekilde tarif et. Adını sen koy.
E ama medyaya erişim… Filan.
Hani bir laf etmişler, bir teşebbüste bulunmuşlar da, laflarının ahaliye ulaşması için mecra bulamamışlar gibi… Geçiniz.
Deyip duruyorum, memlekette siyaset üretilmiyor. Siyaset, her şeyden önce, tam da bu gibi durumlarda, yani ahali bir “açıklama” ararken, aranan açıklamayı üretme işidir. Kendi işinize yarayacak biçimde hali tarif etme işi… “Hele bir seçim gelsin, seçim atmosferinde söyleriz söyleyeceğimizi” filan gibi “kafalarla” olmaz siyaset. Rakibinizin yaptığı tariflerde nüanslar yaratmakla hiç olmaz. “Ama beni şöyle etiketlerler” filan ürkekliğiyle hiç, hiç olmaz.
CHP mevtadır.
Bir vakittir memleketi kasıp kavuran kasırga ülkeye sayısız zarar verdiyse de, CHP’yi memleketin gündeminden ebediyen uçurarak bir fayda sağladı. Şuradan sonra CHP’nin “kalesi” gördüğü yerlerde bile işi çok zor. Bunu şimdi inandırıcı bulmadığınızı biliyorum ve yine de bu kadar iddialı bir biçimde söylüyorum. Çünkü bu kadar endişeyle, bu kadar çaresizce, kendi başına bir çıkış arayıp duran ahalinin, en çok ihtiyaç duyduğu anda “telefonuna çıkmayan” CHP’nin telefona çıkmadığını unutmayacağını “biliyorum”.
Kimsiniz siz ey CHP? Ne halta yararsınız?
***
Neyse…
CHP denen çete için daha çok tuş eskitmenin manası yok.
HDP’den bir şey beklemek mümkün değil —aslında gün bugündü ama “bileşen”lerinin üzerinde mutabakat sağlayacağı bir teşhisi üretemezler, üretebilseler o teşhis “ekstra” tabanlarına, yani 35 yaş altı gençlere İbranice gibi görünür.
Akşener? Hâlâ bir şansı olduğunu düşünüyorum ama meseleyi bir ABD-Türkiye meselesi gibi görmeyi sürdürdüğü sürece, “şansını kullanma şansı” yok. Mesela Ayşegül Karakülhancı Duman’ın bugünkü Duvar’daki yazısına bakalım (https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2018/08/13/korktuklari-surece-benden-nefret-edebilirler/). Neymiş, Roma İmparatoru Caligula çılgınmış ve serencamı da gösteriyormuş ki, demokrasi de öyle matah şey değilmiş. Filan. Kafalar fena halde karışık. Akşener’in kafası da öyle görünüyor.
Hâlbuki mesele son derece sade. Yoksullaşıyoruz. Dünyanın dört bir yanında, herkes yoksullaşıyor. Çoktan çok, azdan az gitmiyor, herkesten biraz gidiyor. Yoksullaşıyoruz çünkü… “Sen kazanmıyorsan o da kazanmasın”cılar siyaset arenasına el koydular.
Nereye varacak bu süreç?
Onu da yarına bırakayım.