CHP, Sen Ne Ayaksın?

Beşiktaş yine rezil bir maç çıkarmış, yenilmişti. Zamanın teknik direktörü, maçtan sonra, “maç boyunca takım halinde topun arkasına geçtik” filan diye bir açıklama yaptı. İroni filan yapmıyordu, sahada sergilenen şeyden memnundu. Aslında galiba futbolseverlerin ve Beşiktaş taraftarının neden memnun olmadığını da anlamıyordu. Takım, maç boyunca topun arkasına geçmişti ya işte…

Ben, o maçtan sonra, bütün sezon boyunca, takımın takım halinde topun arkasına geçip geçmediğine baktım —aslında sahada bakılacak başka şey de olmuyordu. Geçiyorduk. İyi.

CHP’nin halleri —daha doğrusu memleketin Aydınlanmacılarının halleri— aha işte o Beşiktaş’ı andırıyor. Takım halinde topun arkasına geçiyorlar, kendilerine Cemaatçi, Kürtçü, terör yardakçısı, provokatör, falan filan dedirtmemek için her şeyi bihakkın yapıyorlar. Yaptıkları saçmalıkları neden yaptıklarını sorduğunuzda yani, “öyle yapmayalım da bize Cemaatçi mi desinler” diye cevap veriyorlar.

Neticede AKP’liler kendilerine Cemaatçi, Kürtçü, terörist, provokatör filan deyip duruyor. Şamar oğlanına dönüyorlar. Tıpkı o Beşiktaş gibi yenilip duruyorlar ilaveten. Ama takım halinde topun arkasına geçiyorlar. Hiç ihmal etmiyorlar.

***

Futbol gol atmak ve maç kazanmak için oynanır. Eğer takım halinde topun arkasına geçmeniz maçı kazanmayı sağlamıyorsa, manası yok. Eğer sen, “takım halinde topun arkasına geçersek gol yemeyiz, bir de denk gelir atarsak, kazanırız” diye düşünüyorsan, bütün planını takım halinde topun arkasına geçmeyi takıma öğretmek için yapmışsan ama yine de yeniliyorsan… Demek ki varsayımların yanlış. Yanlış iş yapıyorsun. Yanlış işi doğru yapıyorsun.

Ama memleketin Aydınlanmacılarının kafası öyle çalışmıyor. “Takım halinde topun arkasına geçenlerin kazanması lazım, biz de onu öğrendik, beceriyoruz” diyorlar ve… “Bu memlekette futbolun kuralları işlemiyor” diye suçu memlekete atıp huzura eriyorlar.

***

Referandum sürecinde Hüsnü Bozkurt, galiba Halk TV’de bir konuşma yaptı. Nasıl haberim oldu? Pek az temasım olan biri, besbelli telefon rehberindeki herkesle birlikte bana da videoyu ulaştırdı —yanında “bu adam Başbakan olmalı” ibaresiyle birlikte. Öyle haberim oldu. Ben daha videonun tamamını seyretmeye vakit bulamadan CHP’de kıyamet koptu. “Vay, şimdi bize filanca derlerse” diye endişelere gark oldular. Bozkurt’un konuşmasının muhtevasına katılıp katılmamak başka —ki birçok yerine katılmıyorum. Ama CHP’ye ve referandumda temsil ettiği Hayıra zarar verdiğini iddia etmek için cinnet halinde olmak lazım gelir.

Bozkurt’un konuşması neticesinde CHP ve Hayır zarar görmedi mi? Görmüştür. Bozkurt’un konuşması yüzünden değil, CHP’nin onu örtmek için yaptıkları yüzünden… “Ne diyorsunuz ya siz, Osmanlı’nın Müslüman Türk çocukları, yüz yıl kadar önce, bu topraklara musallat olan düşmanları da, onlarla işbirliği yapan hainleri de denize döktü, yine dökeriz” deseydi CHP şöyle yüksek perdeden, zarar ne kelime, kâra geçecekti. “Siz düşman mısınız yoksa düşmanın işbirlikçileri hainler misiniz de üstünüze alınıyorsunuz” deseydi… “İhanet etmeyin, denize dökmeyelim” diye ilave etseydi…

Onlar takım halinde topun arkasına geçtiler, Bozkurt hücum hattında bir başına kalakaldı.

Ama itiraf edin, müthiş bir çeviklikle ve hep birlikte geçtiler topun arkasına… Hepsi topun arkasına geçince de, Erdoğan yalakaları, bütün vasıfsızlıklarına rağmen, ellerini kollarını sallaya sallaya geldiler topla birlikte. Gol oldu mu pozisyon, bilmiyorum. Ama olduysa, hepsinin topun arkasına geçmek için birbirlerini ezmesi yüzünden oldu. Olmadıysa AKP’nin takati kalmadığından olmadı.

***

16 Nisan’da bir oylama oldu.

Akşam dokuz civarında, memleketin tamamı derin bir hayal kırıklığına gömüldü. Evetçiler ve Hayırcılar, hepsi… On civarında, neden olduğu pek de belli değil ama Hayırcıların çoğunun yüreği hafifledi. O saatte elimizde kabaca üç veri vardı:

  1. Evetçiler abandone olmuş boksör giyidiler. Kıl payı galibiyeti, yıllardır üstlerinde tepindikleri Kürtler sayesinde almışlar gibi görünüyordu ve İstanbul ile Ankara’da yenilmişlerdi.
  2. Hayırcılar “aha galiba bu defa yendik, yenildiysek bile ofsayt bir golle yenildik, demek ki bir dahaki sefere yenebiliriz” hissiyatında idiler. Öfke vardı ama artık çaresizlik yoktu. Yerini ümit almıştı.
  3. HDP oylarına sahip çıkamamış gibi göründüğünden, yeni ruh durumunun rantını yiyebilecek biricik aktör kalmıştı geriye: CHP.

CHP çıkıp “bunca eşitsiz rekabet şartlarında Evetçilerin 12 puan kaybetmesi, bu millete ne kadar güvenilir olduğunu bize bir defa daha gösterdi, yarından tezi yok bu referandumda Hayır diyen herkesi kucaklayacak, onların hassasiyetlerini temsil edecek politikalar üretmek için kolları sıvayacağız” türünden bir şeyler deseydi şöyle gümbür gümbür… Ümide ümit katsaydı…

Onlar takım halinde topun arkasına geçtiler.

İtiraf edin, müthiş bir kıvraklıkla geçtiler.

Mühürsüz oy pusulalarını gündeme getirmesinler, YSK’yı hedef tahtasına yerleştirmesinler demiyorum. Bütün bunları yapabilirlerdi. “Biz bu oylamadan Hayır çıktığını biliyoruz ve bütün hukuk yollarını zorlayacağız, kimsenin şüphesi olmasın ama…” diye başlayabilirler ve arkasını yukarıda özetlediğim mealde bağlayabilirlerdi.

“Böyle yapın” dediğim CHP’liler bana, “aslında AKP oylarını korudu, kaybeden MHP” filan gibi derin (!) tahliller yaptılar. Yani CHP’nin taarruzuna karşı AKP’lilerin sergileyeceği defansı, AKP adına bizzat CHP’liler yaptılar.

Çok Aydınlanmışlar, çok akılcılar ve çok doğrucular. Ama aydın kafaları, akılları ve doğruculukları, AKP’nin o saatte yaşadığı hayal kırıklığını ve yenikliği idrak etmeye yetmiyor. Aslında mekteplerde öğretmen olmaları lazımken, atanamadıkları için milletvekili, parti temsilcisi filan olmuşlar.

***

Dün Osman aradı ve burnundan soluyarak, “senin temasın vardır, söyle şu Kılıçdaroğlu’na, ne demek yirmi dört milyon oyun namusu, elli milyon oyun namusu demek çok mu zor” dedi. Ben de bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Sonra vaz geçtim.

CHP içinden bir yığın insan tanıdım şu son sekiz-on ayda —daha önceden tanıdıklarıma ilave olarak. Sendikalardan, Köy Enstitülerinden filan söz etmeye başlayana kadar, son derece sağlıklı değerlendirmelerde bulunuyorlar, kendileri, partileri, ülke, bölge ve dünya hakkında… Ama durmadan topun arkasına geçmekten bitap düşmüş haldeler.

Kıyamadım.

Sonra dün gece, memleketin muhtelif yerlerinde birileri sokağa çıktılar. Birileri sokağa çıktıktan sonra CHP Gençlik Kolları adına, sokaktakileri destekleyen bir açıklama yayıldı sosyal medyada. Ve CHP’de yine kıyamet koptu. CHP Gençlik Kolları Başkanı kim oluyordu, herkes topun arkasına geçmişken ne demeye bir başına rakip yarı alana geçiyordu, filan…

Nihayet muratlarına erdiler, yalanlattılar mezkûr bildiriyi. Mesela şöyle diyerek de yapabilirlerdi: “Biz CHP olarak, hukuk mücadelemizi sürdürüyoruz. Vatandaşlarımızı, hukuk yolları tükenene kadar sakin olmaya davet ediyoruz. Hoyrat ve mağlubiyeti hazmedememiş bir iktidarın, yenilginin hıncını sokaklarda oyunun hakkını arayan vatandaşlarımızdan çıkarması, zaten pamuk ipliğine bağlı olan toplumsal barışı çok olumsuz etkileyebilir.” Filan.

Ama CHP’nin aklında topu kapmak, rakip yarı alana geçmek, gol kovalamak filan yok. Onlar idmanlarda ezberledikleri şeyleri tekrarlayıp takım halinde topun gerisine geçecekler… Gol bir biçimde atılır. Nasıl bir biçimde? Eh, onlar topun gerisine geçmeyi biliyorlar. Sadece o kadarını… Bu sorunun cevabını da onlardan beklemek fazla değil mi?

***

Dün gece öfke ve hayal kırıklığı içinde eve döndüm. Ama yine de yazmadım.

Sonra?

Az önce Böke, parti adına açıklama yaparken, sine-i millet manasına gelecek bir laf etti. Utangaç mutangaç bir laf. Galiba defans topu uzaklaştırabilmek için şöyle bir tepmişti. Ama CHP’den ileri doğru bir hareket beklemekten yorgun düşmüş tribünler “aha galiba hücum edeceğiz” diye hevese geldiler, sosyal medya patladı.

Sonra?

Endişelenecek bir şey yok, Kılıçdaroğlu ve şürekâsı duruma derhal hâkim oldular, herkesi topun gerisine davet ettiler.

CHP, takım halinde topun gerisinde, merak etmeyin.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin