Çiller Başkan Olsun
Dünden devam edeyim…
Çiller seçim meydanlarında “bugüne kadar en çok teröristi ben öldürdüm” diye bağırırken gülünebilirdi. “Eh, öldürdüğün her bir vatandaşının anası, babası, kardeşleri şimdi devlete düşman. Ne yapmış oldun?” filan denebilirdi. Dedik zaten.
Şimdi, aradan bunca yıl geçip aynı noktaya gelince… 2015 bilançosu diye önümüze 1300 teröristin öldürüldüğü konunca… Hâlâ gülünebilecek şey bulunabilir mi? Boş verin gülünebilir şeyi, söylenebilecek laf bulunabilir mi? Bütün lafları o vakit tükettiydik biz.
Şöyle şeyler:
Öldürdüğünüz her terörist –birer insan olmasını geçtim– yönettiğinizi söylediğiniz ülkenin birer vatandaşı. Kendi vatandaşlarını öldürmekle övünen bir devlet olabilir mi?
Neden başka ülkelerin vatandaşları arasında bu kadar terörist çıkmıyor da, sizin vaziyet ettiğiniz ülkenin vatandaşları arasında çıkıyor?
Devletin vazifesi suçluyu öldürmek değil, yakalayıp yargılamaktır.
Ve saire…
Alakasız alanlardan misaller verdiğimi de hatırlıyorum, durumun vahametine hiç uymadığını bile bile…
Diyelim bir kulüp yöneticisi, “en çok futbolcuyu ben kovdum, performansları çok düşüktü, onca para verip aldık ama aldıkları paranın hakkını vermediler” dese, ne demiş olur? Ya kulübün parasını –aracılara aldanıp– uyduruk futbolculara harcadığını veya kulübü iyi futbolculardan verim alamayacak kadar kötü yönettiğini itiraf etmiş olur. Bir kulüpte, kovulması gereken çok futbolcu varsa, normal şartlarda, fatura futbolculara kesilmez, kulübü yönetenlere kesilir.
***
Fatura Çiller’e kesildi.
Ettiği lafın bir itiraf olduğunu idrak edemeyecek kadar sığ biriydi. Yaptığı işin bu memleketin insanlarının bir bölümünde nasıl derin yaralar bıraktığını idrak etmek ise… Oraları zaten geçin.
Bence Çiller döneminde öldürülen terörist sayısının yıllık ortalaması ile Erdoğan dönemindekiler mukayese edilsin (ben yapamayacağım böyle istatistikleri midem kaldırmıyor). Madem performans kriteri budur, hangisi daha vahşiyse o Başkan olsun.
***
Çiller döneminde Çiller zırvaladığında, Çiller’in zırvaladığını söylemek kabildi. Şimdi kazara bu yazdıklarım bir yerlere ulaşsa, “vay, terör yanlısı” diye yaftalanmak işten değil. Hatta terörü desteklemekten kodesi boylamak bile küçük ihtimal değil.
Yani Çiller dönemine kıyasla yeni bir hal var gibi görünüyor. Eğlenceli olan, gülünebilir şeyler çıkarılabilir hal bu olabilir mi?
Olamaz.
Çünkü bu da hiç yeni bir hal değil. Ta Hamid döneminde de benzer haller vardı. Gazete denen şeyin gücü fark edilmiş, ahlaksızlıkta sınır tanımayan uygun mahlûklar satın alınıp gazeteci yapılmıştı. Yargı derseniz… Zaten evlere şenlikti. Sonra Takrir-i Sükun döneminde de aynı trajedi tekrarlandı. Menderes’in üçüncü döneminde… 12 Eylül’de… 28 Şubat hatıraları daha taze…
Yüz yılda, en azından altıncı defa aynı filmi seyretmek zorunda kalıyoruz yani.
Filmin afişinde adları irili ufaklı yazılmış zevatın tamamı besbelli eğleniyorlar. Onlar eğlensin diye ölüp duranların ve yakınlarının eğlenmedikleri aşikâr.
Da…
Marks seyircilerin, filmin ikinci ve sonraki versiyonlarından bir komedi tadı aldıklarını nasıl çıkarıyor, anlamak zor.