Çok mu Aptal Görünüyoruz Sayın Bakan?
…yoksa ettiğiniz laflar size sahiden akla uygun mu görünüyor?
Ne manaya geliyor mesela “çevre bozulmasın diye kalkınmaktan cayalım mı” sorusu? Üçüncü köprü bizi nasıl kalkındıracak? Birincisi ne kadar kalkındırdı mesela? İkincisi ne kadar? Üçüncüsü ne kadar kalkındıracak, bilelim de “çevre mi, kalkınma mı” oylamasında reyimizi ona göre kullanalım.
Sonra ne demek mesela çevrenin bozulması? Sorayım şimdi Demirel gibi: Çevre saat mi ki bozulsun? Çevre dediğiniz şey bozulmaz Sayın Bakan, değişir. Her değişimden birileri zarar görür, birileri fayda sağlar. Üçüncü köprü de çevreyi değiştirecek, birileri zarar görecek, birileri faydalanacak. Boğazın her iki yakasının kuzeyindeki ağaçlar zarar görecek mesela, köprüyü inşa edecek olanlar, civarda arazisi olanlar fayda sağlayacak.
Sizi hiç tanımam. Ama “bu Kabinede köprünün rahatsız edeceği mahlûkatın hakkına hassas olabilecek bir tek Bakan vardır” deseler, aklıma siz gelirdiniz. “Âlemi aptal yerine koymaya yeltenmeyecek kadar akıllı bir tek Bakan var” deseler, aklıma yine siz gelirdiniz. Yanılmışım. Yarıya yakını partinize rey verdi diye ahaliye aptal etiketi yapıştıranlara inandıysanız, “ne desem bu aptallara yediririm” diye düşünüyorsanız, bence hatırlamanızda fayda var: Kılavuzu karga olanın…
İlk köprü yapılmadan önce Boğaz’ın iki yakası arasındaki trafik talebi her ne kadardıysa, köprü bu talebi haydi haydi karşılayacaktı Sayın Bakan. İstanbullular köprüyü istediler. Köprüyü yapan kendisine yapmadı. Seçim kaybedince de köprüyü cebine koyup gitmedi. Yani nereden çıkıyor bu laflar, gocunacağınız bir şeyler mi var, anlayamadım.
Neyse, İstanbullular köprüyü istediler. Yapıldı. İlk köprü karşıladığından daha çok talebi kışkırttı. İkincisi elzem oldu. Şimdi tüp geçit filan da kesmiyor, ille de üçüncü köprü diye tutturuyorsunuz. Yaptığınız her geçit, her köprü, yeni bir tüp geçide, yeni bir köprüye ihtiyaç doğuracak Sayın Bakan. Bu akıllarla davranmayı sürdürecek olursanız, Boğaz’ın üzerini tamamen örtmeden duramazsınız. Artık anlamanız lazım ki, Boğaz’ın iki yakası arasındaki trafik ihtiyacı insanın karnının acıkmasına benzemez, ihtiyacınız kadarını yiyince doymazsınız. Uyuşturucu iptilasına benzer, tükettikçe daha çoğu lazım gelir. (Teknik tabiriyle söyleyecek olursak, trafik talebi bir negatif geribildirim döngüsü değil, pozitif geribildirim döngüsüdür, karşılandıkça azalmaz, artar.)
Muradınız sahiden kalkınma mı Sayın Bakan? Mesela sinema sektörünü Antalya’ya taşıyacak tedbirler hayal edin. Sinemacılar Antalya’ya taşınsın, İstanbul’un nüfusu biraz azalsın. İstanbul’u finans merkezi yapmaya kalkmak yerine, mesela Mersin’i finans merkezi yapmaya çalışın. Bankacılar Mersin’e yerleşsin, İstanbul’un nüfusu biraz daha azalsın. İstanbul’un içindeki sanayiyi mesela Sivas’a, Erzurum’a taşıyın. (Sivas’ı, Erzurum’u Trabzon’a bağlayacak yolları yapın siz. Sivaslılar, Erzurumlular, Trabzonlular muhakkak istiyorlardır. Neden yapmıyorsunuz sahi?) Zaralılar İstanbul’a değil Sivas’a, İspirliler, Hınıslılar Erzurum’a göçsünler. Şehir gibi şehirlerimiz olsun. İstanbul da biraz nefes alsın.
Bakın köprü möprü yapmaya lüzum kalmadan nasıl kalkınacağız.
Cemalettin N. TAŞCI