Çoktan Seçmeli
Teyzemin bir arkadaşı, çocuklar küçükken, onları yemeğe çağıracağında seslenirmiş: “Çocuklar, yemek vakti. Kabak kalle mi yersiniz, biber dolma mı?” Teyzem birkaç defa bu tür davetlere şahit olduğunda sormadan edememiş: “Yahu Leman, bir yandan çalışıp bir yandan hep böyle birkaç çeşit yemek bulundurmayı nasıl beceriyorsun?” “Sus, sus!” demiş arkadaşı, “Aslında evde birkaç çeşit yemek filan yok. Ama asla yemeyecekleri yemekleri de sayıyorum ki, evde olanı severek yesinler.”
Türkiye uzun süredir, Leman hanımınkini hatırlatan bir hınzırlıkla zapturapt altında tutuluyor. Bu hınzırlık Leman hanımda akıllıca ve sevimli duruyor olabilir. Ama koskoca ülkeye bu kadar uzun süre dayatılınca hiç de sevimli değil, teslim edersiniz ki.
Ergenekon davasında hukuksuzluğu mu tercih edersiniz, darbeyi mi? Bölünme mi daha katlanılır, demokrasinin biraz daha ertelenmesi mi? Askeri vesayet mi daha iyi, sivillerin despotluğu mu? Kureyşli Mustafa’dan mı yanasınız, Selanikli olanından mı? Cumhuriyet mi, İslam mı?
***
Teyzem, Leman hanımla bir gün yolda yürürken, arkadaşının eğilip yerden bir taş aldığını görmüş. “Ne yapacaksın o taşı? “diye sorduğunda, Leman hanım “Aman, kızımın hiç iştahı yok, bir şey yemiyor da, ‘eğer yemeğini yemezsen bu taşı yedireceğim’ diyorum, razı oluyor” demiş. Yani besbelli, gün gelmiş, biber dolmayı kazıklamak konusunda muhayyel kabak kalle de iş görmez olmuş. Meğer ufaklık sarılıkmış, iştahı o yüzden kesikmiş. Bir gün dayanamayıp annesine, “Daha küçük bir taş olsa olmaz mı?” diye de sormuş yani.
Türkiye de hanidir hasta. Hastalığın sebebi de, bana kalırsa, yıllardır uygulanan diyetten başka şey değil. 12 Eylül rejimi, şöyle adam gibi iki seçenekli bir sistemimiz olması gerektiği kanaatine varıp öyle bir siyaset düzeni kurdu ki, otuz yıl sonra işte bu hale geldik. Taş yemeye de çoktan razıyız da, gelirken bize yoldan taş toplayacak kimsemiz bile yok.
***
Mesele seçeneklerin sayısı değil. Muhammed Mustafa ile Mustafa Kemal’in arasına başka birkaç Mustafa daha ilave edilse memleketin derdine derman olmaz. Hukuksuzluk seçeneklerini çeşitlendirmek hiç olmaz.
Mesele, hatta, seçeneklerin muhtevası da değil.
Çoktan seçmeli bir soruyla karşılaştığınızda yapmanız gereken iş, bir tür keşiftir. Doğru cevap zaten mevcuttur ve sizin işiniz de onu keşfetmektir. Hayatın problemleri ise icat gerektirir. Henüz mevcut olmayan bir çözümü üretmeyi yani.
Biliyorum ki vaktiniz kıt, çoğunuz, “uzatma, teklif ettiğin seçeneği söyle” diyorsunuz içinizden. Gönlünüze göre bir yemek yok diye sofraya kızıyorsunuz. Mevcut olanlardan birini diğerlerine tercih etmenize yardımcı olmuyorum, içinize sinmediği halde taş yememek için razı geldiğinizin içinize sinmesine yardımcı olacak bir bahane sağlamıyorum diye bana da kızıyorsunuzdur.
Türkiye’nin problemi sofrada değil, mutfakta.
Cemalettin N. TAŞCI