Dal
Efendim, Erdoğan Numan Kurtulmuş’u çağırmış, “sizi Başbakan yapmak istiyorum” demiş. Kurtulmuş kibarca reddetmiş, “öncekinden farklı olmaz” diyerek… Bunun üzerine Mehmet Ali Şahin’i çağırmış ama daha sistematik bir itiraza yaslanan bir retle karşılaşmış, çünkü güya Şahin, “bu işlerin bu tarzda yapılmasını” içine sindiremiyormuş. Filan.
Memleketin muhayyilesi hayranlık verici… Sanki normal şartlarda yaşıyormuşuz zannını üretebilmek için ne menkıbeler imal ediyor… Bakanmış gibi yapmakta hiç beis görmeyen, kırmızı plaka uğruna akla gelmeyecek taklalar atmış adamların, mevzu Başbakanmış gibi yapmak olduğunda aniden fazilet kazanına düşüvermiş gibi davranmalarını tahayyül etmek, bu vesileyle hiç değilse birkaç kişiyi yıkayıp temizlemek ve —ama asıl mühimi— sanki makul ilişkiler ağı içinde yaşıyormuşuz zannını imal etmeye çalışmak, neresinden baksanız hoş.
70’lerde memleketimde televizyon alıcısı kabini piyasası oluşmuştu. Televizyon alıcısı satın almaya gücü yetmeyenler, evlerinde televizyon alıcısı varmış gibi yapmak için, içi boş kabinler satın alıp salonlarının başköşesine yerleştiriyorlardı. Onun gibi bir şey. Acıklı mı? Acıklı.
Ama…
Neyin muteber bulunduğu konusunda ipuçları da taşıyor. “Yani evet, düğmesine basınca çalışmaya başlayacak bir siyasi sistemimiz yok ama olsaydı ne iyi olurdu” diye hissetmese insanlar, böyle manasız menkıbeler imal etmeye de kalkmazlar, öyle değil mi?
Öyle bakınca, tutunacak bir dal olarak bile görülebilir.
Eh, biliyoruz ki, Erdoğan da eninde sonunda farkına varır böyle bir dalın mevcut olduğunun. Farkına vardığında ne olacağı da az çok belli. Tutup kıracak. Ama o vakte kadar tadını çıkarmakta beis yok.