Darbecinin Ölümünden Birkaç Rey
Arınç 12 Eylül darbesinden “şahsen” çok çekmiş. Yazııık!
Şahsen çektikleri yüzünden de Evren hakkında iyi şeyler söyleyemezmiş. Haklı tabii… Şahsen çekmeseydi? O vakit böyle kırmızı çizgileri olmayacaktı.
Evren’e, darbelere alkış tutanlar varmış. İyi şeyler duymak istiyorsak, gidip onlara sormamız lazım geliyormuş. Manisa’daki küçük sanayi sitesinin adının değiştirilmesine direnenler misal gösterilerek müşahhas hale getirilen bu darbeciler var ya bu darbeciler… Hani 7 Haziran’da parti tercihinizi yaparken onların mevcudiyetini unutmayın, aman ha!
***
12 Eylül sabahı, işe gitmek için evden çıkıp “sıkıyönetim ilan edilmiş” diye dönen kardeşimin sesiyle uyandım. “Zaten sıkıyönetim vardı” dedim. “Yok, öyle değil, sokağa çıkma yasağı var” dediğinde, ne olduğunu anladım. “Allah kahretsin, yine kurtardılar bizi” diye söylenerek arkamı döndüm ve uyumaya devam ettim.
Darbeye, darbe olduğu gün de karşıydım. Her sabah yurtlardan çıkanların 15-20’sinin akşam yatağına dönemediği günlerdi. Her sabah o 15-20 kişiden biri olma ihtimaliyle yurttan çıkıyorduk hepimiz. Yine de darbeye karşıydım.
Çünkü…
Evet, içinde yaşadığımız şartlar hiç de makul şartlar değildi. Ama toplumların öyle yumuşak, pürüzsüz, çatışmasız bir biçimde olgunlaşmadıklarını, hiçbir tabii şeyin öyle olgunlaşmadığını hissediyordum. Evet, içinde yaşadığımız şartlarda yaptıklarımızdan bambaşka şeyler yapılabileceğini, yapılması gerektiğini biliyordum. Ama birilerinin bize ne yapmamız gerektiğini söylediği durumda, yukarıdan buyruklarla iş yapıldığı durumda, akla uygun hiçbir şey yapılamayacağını, yapılan hiçbir şeyin toplumun olgunlaşması anlamında bir katkısı olmayacağını, tırnak ucu kadar bile katkısı olmayacağını da biliyordum. Yani öyle biliyordum ve hâlâ öyle biliyorum.
Dolayısıyla…
12 Eylül sabahı bize, hepimize, herkese yerini bildiren bir yüce otoritenin tesis edilmesine neden ve ne kadar karşı idiysem, tastamam aynı sebeplerle ve tastamam o şekilde, 13 yıldır bize “bakın sizin için iyi olanı sizin adınıza yaptık, şimdi sizin ne yapmanız gerektiğini listeleyelim” deyip duran yüce otoriteye de karşıyım. Birilerine darbeci deyip duran, ama darbecilerin elindeki kudrete imrenerek büyümüş olduğu her hallerinden belli olan zevatın beni ve benim gibi düşünenleri anlamadığını da zannetmiyorum. Pekâlâ anlıyorlar.
Daha önce defalarca dedim, Erdoğan’ın Tandoğan’dan farkı yok. Evren’den de farkı yok. Varsa, Erdoğan’ın açık ara daha vasıfsız olmasından kaynaklanan bir fark var sadece. Arınç’ın ise, Evren’in dizi dibinde, Evren’e “senden büyük yok” deyip duranlardan bir farkı yok. Neticede, vaziyet ettikleri memlekette birçok kişi —muhtemelen 12 Eylül dönemindekinden daha fazla kişi— siyasi faaliyette bulundukları için gözaltına alındı/alınıyor. Fişlendi/fişleniyor. Sahte delillerle yargılanıp mahkûm edildi/ediliyor. Dahası, 12 Eylül kanunları vasıtasıyla siyasi faaliyet zaten neredeyse imkânsızlaştırılmış durumda —12 Eylülcülerin elinde, onlar icat edene kadar böyle bir imkân yoktu.
12 Eylülcüler ahaliye “doğru din” anlatıp duruyorlardı, bunlar da anlatıp duruyorlar. “Doğru din” diye pazarladıkları şey farklı ama neticede market rafında sadece bir tek şeyle karşılaşıyor olduğunuz gerçeği aynı.
12 Eylülcüler kimsenin ismine karışmamışlardı hiç değilse. Bunlar “benim kızımın adı da Sümeyye ama o isim öyle yazılmaz, söyle babana değiştirsin” diyecek kadar ölçüyü şaşırmış bir güruh.
12 Eylülcüler yatak odasına, milletin içkisine ve sairesine bu kadar karışmış da değillerdi. Eğer gençler dövme yaptırıyor idilerse, kifayetsiz bir muhteristen ayar yeme ihtimalleri daha yüksek değildi mesela.
Filan…
“Siz darbe deyince ne anlıyorsunuz sayın Arınç” diye sormak isterdim, eğer zat-ı şahaneleri kudretle bu ölçüde zehirlenmemiş, lafı lafa benzeyen biri olsaydı. Ben darbe deyince, birilerinin, artık nereden aldılarsa bir gücü alıp, ahalinin tamamını kendi istedikleri kıvama sokmaya çalışmasını anlıyorum. Neticede “iyi ama seçilmiş parlamento seçimde değişebilir” denmesi beni kesmiyor mesela, çünkü darbeciler de gidiciydiler ve gittiler. “İyi ama önce kanun yapıp her şeyi ona uygun yapıyoruz” da beni kesmiyor mesela, çünkü darbeciler de öyle yaptılar. Dahası, onlar kanun yaparken hiç değilse kanun yapma tekniğine sadık kaldıklarından, şimdi olduğu gibi başıboş dolaşan, denetimsiz bir adam zuhur edememişti.
Sayın Arınç,
“Esas darbeci sizsiniz” demek istiyor değilim, çünkü bu hafif kalır. Darbe sizsiniz! Allah uzun ömür versin, Hak vaki olduğunda, sizin arkanızdan, sizin Evren için söylediklerinizden daha ağırlarını söyleyecekler. (Umurunuzda mı? Zannetmem.) Ben o günleri görür müyüm, bilemem. Ama eğer görürsem, Evren ile sizi —ve haddini şaşırtıp memleketin başına musallat ettiğiniz patronunuzu— Evren’den daha kötü hatırlayacağımdan eminim. Çünkü Evren, hiç değilse darbeciydi ve darbeci olduğu aşikârdı. Ahalinin darbe karşıtlığından bir güç devşirip, darbecilere duyduğu özentiyi memleketin tepesine boca etmiş değildi.
Darbeciler üç yılda gittiler. Gitmeyebilirlerdi. Siyasi parti kurup, başkalarının siyasi rekabet imkânlarını sıfırlayıp, valileri, emniyet müdürlerini, savcıları, yargıçları, Diyanet İşleri Başkanını seferber edip, bütün televizyonlarda sadece kendi partilerinin reklamlarını döndürüp, olağanüstü adaletsiz bir kampanyayla on üç yıl, hatta daha uzun süreyle başımızda kalabilirlerdi. Bir dereceye kadar ahlaklı adamlarmış, tevessül etmediler.
Yani…
Bu memlekette darbeden ve darbecilerden “şahsen” çekmiş veya çekmemiş bir yığın insanın darbeciler hakkında ileri geri konuşma hakkı var. Sizin yok. Utanıyormuş gibi yapın ve susun bence. Ölüm insana ölümü hatırlatır. Dünya Evren’e kalmadı, size de kalmayacak. Tırnak ucu kadar olsun, irkiltmiyor mu bu sizi? Bir darbecinin ölümünden birkaç rey devşirmeye çalışmak neyin nesi?