Dava Adamları

Demirören “yeni kural futbolcu yetiştirme davamıza hizmet edecek” mealinde laflar etmiş. Lafa sayarsanız artık…

Ne öğrenmiş olduk? Ben burada kendi küçük dünyamda adam hakkında atıp tutarken, meğer o benim küçücük aklımın ermeyeceği davaların peşindeymiş. Öyle Futbol Federasyonunu yönetmek gibi küçük işleri çoktan aşmış, yıllardır ihmal edilmiş davaları gerçekleştirme planları yapıyormuş adam. O davalar uğruna önce sahadaki yabancı sayısını 5, toplamı 8 ile sınırlamış, sonra bu adım netice verdikten sonra da hoop! Serbest bırakarak…

***

Bunca yıllık hayatımda öğrendim ki, bir adam ne kadar küçükse davası da o kadar büyük oluyor. Hiç şaşmıyor bu. Eğer biriyle şöyle ağız tadıyla, mesela filanca kuruluşun stok problemini konuşamıyorsanız, mevzu anında memleketin ihracatını artırmaya filan geliyorsa, kesinlikle emin olabilirsiniz ki, o adam stok problemini çözmekten acizdir. Başka herhangi bir problemi çözmekten de acizdir.

Emin olamadığım bir şey var: Stok problemini konuşurken meseleyi ihracat seferberliğine getiriveren adam, sahiden de böyle bir davaya inanmış mıdır, yoksa böyle bir davayı paravan yapıp kendi koltuğunu korumaya mı çalışıyordur? Demirören mesela, sahiden kendisini bir dava adamı gibi mi görüyor, yoksa öyle görünmekle o koltukta oturmasına meşruiyet kazandırmaya mı çalışıyor?

“Demirören’de böyle derin stratejiler ne arasın” demeyin, ne de olsa, en budala olan bile —memlekette yeterince yaşamışsa— ihracat davası gibi şeylerden söz etmeye başladığında bir nevi dokunulmazlık kazanacağını öğrenmiş olabilir. Bu hususta şahsi tahminim, bu küçük adamların küçük çocuklarken kendilerini bir —hatta birçok— davaya adamış oldukları, sonra hasbelkader bir koltuk sahibi olduklarında herhangi bir davayı gerçekleştirebilecek vasıfları olmadığını anladıkları, kısa süre içinde de davayı bir paravan olarak kullanmayı öğrendikleri yönünde. Çoğunun öyle olduğunu düşünüyorum. Erdoğan için ise kalıbımı basarım mesela.

***

Bir insanın futbolcu yetiştirme gibi bir davası olabilir mi? Eğer dünyada olup biten her şeyin, ancak o şeyi kasteden özeneler, o şeyi oldurabilecek doğru işleri yaparlarsa ortaya çıkacağına inanıyorsanız, neden olmasın? Ama dünyada kıymetli şeylerin pek azı bu özelliğe sahip. Mesela futbolcu yetiştirmek için bir merkezde planlar yapılması, sonra da o planların hayata geçirileceği fabrikalar kurulması filan gerekmiyor. Hiç gerekmedi. Mesela Lefterler, Can Bartular, Metin Oktaylar, Baba Hakkılar ve saireler, “âlemde var, bizde neden olmasın” diyen özneler futbolcu yetiştirme fabrikaları kurdukları için yetişmediler. “Bir vakit öyleydi ama şimdi başka” diyebilir miyiz? Diyemeyiz, çünkü Brezilya’da böyle akıllar varsa da, futbolcu yetiştiren asıl kaynak, her vakit söylenegeldiği gibi, Rio plajları. Drogbalar da Fildişi Sahillerinde birileri kolları sıvayıp onları yetiştirecek düzenler kurduklarından yetişmiyor.

Siz engellemezseniz, futbolcu yetişir.

Buzdolabı imal etmek için fabrika kurmazsanız, tabiatın muhtelif metalleri kendiliklerinden bir araya gelip buzdolabı formu almazlar ama futbolcu —veya gazeteci veya tiyatrocu veya şarkıcı veya ressam— yetişir. Siz engellemeyin yeter ki. Kulüpler futbolcu yetiştirir, tiyatrolar tiyatrocu… Siz kulüpler arasında adil rekabet şansını muhafaza edin, kulüpler diğerlerinin arasından sıyrılıp şampiyon olabilecekleri hayalini kurabilsinler, zaten futbolcu yetiştirirler.

***

Siz engellemezseniz, siyasetçi de yetişir. Dolayısıyla doğru dürüst siyaset de yapılır. Ama partinizi bir dava uğruna, yanlış insanlardan ayıklayıp doğru insanlarla dolduracağız diye fabrikalaştırdığınızda… Ortada siyasetçi kalmaz. Siyasetçi olamayanların siyaset yaptığı ortamda ne olur? Başa dönelim. Stok problemini çözemeyenlerin yaptığı gibi, devasa davalar doldurur siyaset arenasını.

Neticede Çarşı’dan darbeci imal etmek durumunda kalırsınız koltukları koruyacağız diye.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin