Delik
El aletleri satan bir mağazanın direktörü, işe yeni aldığı bir tezgâhtara “biz ne satıyoruz, biliyor musun” diye sormuş. Çocuk şaşkın, raftaki matkabı göstermiş. Direktör “hayır” demiş, matkabı almış, duvara dayamış, çalıştırmış, duvarda bir delik açmış. “İşte bunu satıyoruz” demiş, “müşterinin ihtiyaç duyduğu şey matkap değil, duvarda istediği gibi bir delik.”
AKP (yani Erdoğan) bize, Kürt Barışı tablosu veya bölgenin yeniden tanzimi sürecinde Etkili Türkiye tablosu asabileceğimiz delikleri delemedi. Duvara asmak ümidiyle sandıklardan çıkarmış olduğumuz ama çoktan unuttuğumuz Rekabetçi Türkiye, Eğitimli Türkiye, Yaşanabilir Türkiye gibi tabloları asabileceğimiz delikleri de delememiş olmasını saymıyorum bile.
Neyimiz varsa yerde, duvara dayalı bekliyor. AKP (yani Erdoğan) bize, duvarların çok mukavim olduğunu anlatıyor. Biz tablolarımızı asamayalım diye yedi düvelin bir araya geldiğini, başka hiçbir yerde olmayan duvarları bizim etrafımıza ördüklerini anlatıyor.
AKP (yani Erdoğan) “terörü lanetleyin” diye bağırıyor, çünkü terörle mücadele ekipmanı işini yapamıyor, deliği delemiyor. “Bölgeyi düzenleyiverecektim ne güzel, bırakmadılar, emperyalizmi lanetleyin” diye bağırıyor, çünkü Kürtleri emperyalizmin kucağına bıraktılar. Gerekli delikleri delemeyen ekipmanlarını yağlayıp, güzelce silip, parlatıp, başköşeye yerleştirdiler “en güzeli bu, daha güzeli yok” diyerek…
Ama duvarda uygun delikler yok.
Yok mu?
Yukarıdaki benim, sizin perspektifiniz. Ama öte yandan bakacak olursak duvarlar delik deşik.
AKP (yani Erdoğan), bu topraklarda yaşayan ve uzun süredir adama sayılmadığını hisseden milyonlarca kişiye, duvara kendi fotoğrafını asabileceği delikler deldi. Milyonlarca delik. Çoğu, kendi hizmetlerine sunulmuş bu deliklere o kadar müteşekkir kaldı ki, kendi fotoğrafı yerine Erdoğan’ın fotoğrafını astı. Duvarlar, boydan boya, Erdoğan fotoğraflarıyla dolu. Öfkeli, kızgın, bağıran, ders veren, söven, hakaret eden, kendisine hakaret edildi diye ortalığı velveleye veren Erdoğanlar… Milyonlarca…
AKP (yani Erdoğan) matkabı, yani, pekâlâ delik delebiliyor…
…Da. Üç mesele var.
Birincisi, onlarca yıldır adama sayılmadığını hisseden milyonlara adama sayıldıklarını hissettirmek iyi bir şey. Ama adama sayılmak başka, kararlar üzerinde tekel kurmak başka. Değerlerine saygı gösterilmesi başka, başkalarının değerlerine saygısızlık yapma şehvetinin önünü açmak başka. Kendi değerlerin hayatın gerçekleri karşısında çuvalladığında, karşındakini suçlayarak temize çıkma serbestiyetinin bir faturası var. Daha öncekilerin faturasını hanidir ödüyoruz. Bunun faturasını da fena halde ödeyeceğiz.
Buna bağlı olarak ikincisi, adama sayılmamış olanların adama sayılmaya başlaması, herkesin her şeyi hak ettiği manasına gelmiyor. “Buncağız adama sayılmıyordu, şimdi İçişleri Bakanı yapalım da gönlü olsun” filan olmaz yani. Ben de rektör olmak istiyorsam mesela, veya —daha açıklayıcı olsun— dördüncü köprünün statik hesaplarını ben yapmak istiyorsam… “E hadi, senin de gönlün olsun” denecek olursa…
Üçüncü, son ve en mühim olarak… Duvarlarda Kürt Barışı, Rekabetçi Türkiye filan gibi tablolar için yer kalmadı. Eh, her santimetrekarede bilmem kaç Erdoğan fotoğrafı birilerinin hoşuna gidiyor besbelli. Tamam da, diğerlerine de ihtiyaç var. “Canım birkaç Erdoğan fotoğrafından feragat ederiz, siz de tablolarınızı asarsınız” da olmaz. Bir defa onlar bizim, belirli bir kesimin tabloları değil, herkese lazım. İlaveten, Erdoğan fotoğraflarını taşıyan delikler, bu tabloları taşımaya müsait değiller.