Devlet İşlemişmiş
Bozacı Demirel şıracı Özkök’e demiş ki, “O gün devlet işlemiştir. Devlet normal işledi diye bu konuyu seneler sonra gündeme getirmenin manasını anlamıyorum. Böyle yaparsanız, bundan sonra devleti işletemezsiniz.”
Bunun üzerine Ertuğrul Özkök Demirel’e, 28 Şubata postmodern darbe dendiğini hatırlatmış. O da alışık olmadığı bir ses tonuyla, Özkök’e çok ilginç görünen bir laf etmiş: “O gün alınan kararlar bugün de hâlâ caridir. Madem postmodern darbe, önce o kararları değiştirsinler. Anlaşılır şey değil. Ben bunları on defa anlattım.”
Andıçlar, brifingler, fişlemeler, yalanlar, saptırmalar, sudan sebeplerle görevden el çektirmeler, zulmün enva-i türlüsü, meğerse neymiş? Devlet işlemişmiş.
Aha, işte devlet bir daha öyle işlemesin ümidiyle AKP’yi var etti ahali.
Gerçi AKP’nin derdi başka. Onlar devletin, birkaç kudretli kişinin keyfine ve değer yargılarına göre işletilebiliyor olmasından memnunlar. Ahalinin verdiği desteği devleti ele geçirmek için kullanıyorlar. Tastamam 28 Şubatta olduğu gibi dezenformasyon üretiliyor, fişleniyor, andıçlanıyor, sehvenleniyor, ve saire. Hal buysa, demek ki şimdi de devlet işliyor. Neden şikâyet ediyoruz? Vergi cezalarından, gazetecilerin, subayların beşer onar toplanmasından neden rahatsız oluyoruz? Devlet işliyor.
***
28 Şubat postmodern bir darbeydi. Müellifi Demirel idiyse, dezenformasyon müdürü de Özkök’tü. Şimdi Susurluk’ta ortaya çıkan rezaleti protesto etmek için yapılanları, kendi meşum projelerine destek olarak sokuşturmaya çalışan Özkök… O darbenin karakter olarak postmortem şakşakçılarının, kendilerine servis edilenleri sorgusuz sualsiz, hatta bire bin katarak yayınlayan iştirakçilerinin, bugün nehir kıyısında kendilerini yıkayıp aklama çabalarını ibretle seyrediyorum.
Söylemenin faydası yok ama ben yine de söyleyeyim: Bu kadar günahı yıkayacak nehir dünyada yok.
***
Eyüp Can da, Erbakan’ın cenazesinin ardından, “Türk siyaset âlemini siz yaratsaydınız nasıl yaratırdınız?” diye sormuş. “Âlemi benim yaratmam mümkün değil, ama mümkün olsa her şeyi merkezinde bırakırdım. Âlem öyle bir nizam içinde ki, buna bir şey ilave etmek de eksiltmek de düşünülemez.” dediği için adı Merkez Efendi kalan Musa Efendinin hikâyesini anlattıktan sonra… Erbakan’ın cenazesini 28 Şubatın cenazesi olarak yorumlayan gazetesinde… Her şey eninde sonunda yerine oturuyor kabilinden.
Hiçbir şey yerine oturmuş filan değil. Ayrıca, Türkiye siyaseti Allah yapısı değil, kul yapısı. İhtirası aklının fersah fersah önünde olan üç beş kulun —12 Eylülde ele geçirdikleri güçle iyice başları döndükten sonra— imal ettikleri bir düzen bu. Kurdukları siyaset düzeni, Merkez Efendinin bilgeliğinden bir nebze nasibi olmayan, âlemi beğenmeyip kendi tasavvurlarına göre yeniden, şöyle muntazaman yaratmaya heves ediveren, haddini bilmezler imal edip duruyor.
Kudreti böyle birkaç kişinin elinde toplayan her millet gibi biz de, eğer tez zamanda bu düzeni değiştirmezsek, tarih olacağız. İstikbaldeki Merkez Efendiler bizleri hatırladıklarında, “Hey güzel Allah’ım, ne şaşmaz düzen kurmuşsun,” diyecekler, “kudretten başı dönen haddini bilmezlerin eline geçince bir medeniyet yok olup gidiyor işte.”
Kudreti elinde toplayan o birkaç kişinin kim olduğu fark etmiyor. İster mahallenin kabadayısı olsun, ister hocaefendiler, ister o mahallenin dezenformasyon imalatçıları, ister bu mahalleninkiler… İster generaller, ister Leydiler, ister Leydileri milletin başına musallat edenler, ister ahalinin yok canından yaptığı partiyi Leydinin birinin tapusuna geçirip köşklere çıkınca aklı başına gelenler, aklı başından gidenler…
Cemalettin N. TAŞCI