Düğün Biter, Düğünler Bitmez

Beppe Grillo, Bizim Erdoğan’a benzer tarzda devrimcilik taslayan Berlusconi’yi gülünç duruma düşürürken, arkasında otuz yaş altındaki gençlerden bir ordu vardı. PODEMOS ve SYRIZA’yı da gençler sırtladı daha çok. Corbyn’in laf olsun diyeymiş gibi görünen adaylığı, gençler haninin milletvekilinde bir ışık gördükleri anda, gerçek anlamda bir anda parlayıverdi.

Otuz yaş altındaki gençler, dünyanın direksiyonunu ele geçiriyorlar.

Yani kimler?

Yani soğuk savaş bittikten sonra doğmuş olanlar. Yani yükseköğretimin Avrupa’nın her yanında (bu arada Türkiye’de de) kitleselleşmesinden nemalanmış, diploma sahibi olmuş olanlar. Yani, ellerindeki diplomaya rağmen işsiz olanlar (Avrupa’nın bütün ülkelerinde genç ve diplomalı işsiz oranı, genel işsizlik oranının kabaca iki katı). Yani işsiz olduğu halde gelirsiz olmayanlar.

***

Dünya Bankası gibi organizasyonlarda, hükümetlerde, lacivert kostümlü bürokratlar, muazzam bir ciddiyetle, “ne olacak bu gençlerin hali, onlar için bir çözüm üretmemiz lazım” diye tartışırlar, “iş yaratmalıyız” filan gibi muazzam akıllar sergilerlerken, gençler kendilerine bambaşka bir eğlence bulmuş gibi görünüyorlar. Yaptıkları ilk şey, hemen her yerde, gençler için çok kaygılandıklarını hissettirmeye çalışan ve kendilerini çok ciddiye alan zevatı gülünç duruma düşürmek oluyor. Bu niyetle yola çıktıklarını söylemiyorum. Ama o kadar basit sorular soruyor, o kadar basit ve gerçekçi cevaplar veriyorlar ki, aynı problemler için devasa denklemler yazmış ve çözmeye çalışan lacivert kostümlüler, ister istemez gülünç görünmeye başlıyorlar.

Beppe Grillo, “İtalya, İtalya’nın borçlarını ödemek zorunda mı” diye sormuş, “alacaklılar bekleyebilirler en azından” diye cevaplamıştı. Şimdi Yunanlılar soruyor, “Yunanistan’ın borcu kimin borcu?”

Lacivert takım elbiseli adamlar ve kadınlar cevap veremiyorlar. Onlar borcun ödenmeyebileceğini akıllarına bile getirmemiş, akıllarına böyle bir ihtimal gelse akıllarını emekliye sevk edecek kadar ciddi adamlar ve kadınlar. PODEMOS’un öncüleri, “para az değil, hırsız çok” diye slogan atmışlardı. “Bizi kefil gösterip aldıkları parayı aralarında üleşenlerin borcunu niye biz ödeyelim?”

***

Açıkça görülüyor ki, otuz yaş altındakilerin parayla ilişkileri bir tuhaf. Latife Tekin Sevgili Arsız Ölüm’de, şehrin kıyısına ilişmiş ailesini anlatırken, “parayı bulmak için şehre bıçak gibi giriyorlar, bulup çıkıyorlardı” mealinde bir şey demişti. Para hâlâ birileri için, erişilmesi zor ve define gibi aranacak bir şey olabilir. Ama onlar artık azınlıktalar. On yılı aşkın süredir dünyanın üzerine dolar yağıyor. Nispeten kurak bölgelerden olan yalnız ve güzel ülkemiz de, dünya ortalamasına kıyasla daha az olsa da, nasibini aldı iklim değişikliğinden. Belki de daha kolay bulunabiliyor olduğundan, otuz yaş altında olanlar parayı bulmaya değil, üleşmeye daha odaklı görünüyorlar.

Ama asıl farklılık parayla ilişkiden kaynaklanmıyor bana kalırsa. Dünyayı dikotomilerle algılamıyorlar. Soğuk savaş döneminde yetişmiş nesiller için anlaşılmaz bir şey bu.

Ve dahası, örgütlenme anlayışları çok farklı. Nabi Avcı, Zaman gazetesinde bir komploya maruz kalıp uzaklaştırıldığında, Gergedan mıydı, Argos muydu hatırlamıyorum, zamanın gösterişli sanat dergilerinden birinde kendisiyle bir söyleşi yapılmıştı. Orada Avcı’ya ısrarla “bana düzen kurdular” dedirtmek istenmiş, o da galiba eski arkadaşları hakkında kamunun önünde tatsız şeyler söylemekten kaçınmıştı. Mealen şöyle bağlamıştı: “Biz Anadolu çocuğuyuz, bir yerde davul zurna sesi duyduk mu, gider düğüne katılırız. Düğün bitince de dağılırız. ‘Burada düğün var’ dediler geldik. Düğün bitti, yarın başka yerde bir düğün olur, yine katılır oynarız.” Şimdiki gençlerin öyle kalıcı, kararlı örgütlenmelerle işleri yok, bir düğün, bir şenlik şeklinde örgütleniyor, örgütlendikleri kadar kolaylıkla da dağılıyorlar.

Böyle bakınca, PODEMOS, SYRIZA, HDP ve Corbyn gibilerin düşüşleri de yükselişleri kadar ani ve hızlı olabilir gibi görünüyor. Bizim nesil için bu hal, başlı başına bir kâbus. Ama aslını ararsanız, çok daha sağlıklı bir sosyal düzene tekabül edebilir gençlerin örgütlenme kavrayışı. Neticede her düğün biter ama düğünler bitmez. PODEMOS kalıcı olmaz ama her daim bir PODEMOS olabilir yani.

Bize çok güvensiz görünen bu örgütlenme anlayışı, genetik, epigenetik ve mikrobiyom etkileşimi yardımıyla yorumlandığında, bizim alıştığımız örgütlenme anlayışına kıyasla, çok daha tabii ve yaratıcı da görünüyor ayrıca. Genetiği biliyorsunuz, her birimizin bütün hücrelerinin paylaştığı bir kod var. Ama her hücrede kodun tamamı ifade edilmiyor, bazı kesimleri sessizleştiriliyor. Bu işi yapan epigenetik sistemler, bir yandan karaciğer hücresinin kas hücresinden farklılaşmasını sağlarken, bir yandan da ömür içinde yaşanmışlıkları biriktirerek, bir anlamda hücrelerin öğrenmesini sağlıyorlar. Genetik kod –kopyalama sırasındaki hatalar dışında– hiç değişmiyor. Ama epigenetik faktörler çok daha hızlı değişkenlik gösterebiliyor. Öyle görünüyor ki, her bir insan bedenini kendine has bir ekosistem haline getiren ve insan hücrelerinden farklı genetik kodları olan diğer canlılar (faydalı bakteriler, yani mikrobiyom), zaman zaman epigenetik faktörlerden de daha hızlı bir değişim sergileyebiliyorlar.

Şöyle uygun bir genetik kod icat edip, ilelebet yaşayacak, hep sağlıklı kalacak örgütler kurma hayaline odaklanmış bizim nesle tuhaf gelse de, aslında örgütler, zaman içinde öğrenebilme, yani değişebilme kabiliyetleri varsa hayatta kalabiliyorlar. Ama o da kesmiyor. Her örgüt, kolonileştirebildiği ve kolonileştirilebildiği ölçüde çevreye uyum sağlayabiliyor. Dolayısıyla gençlerin tutumları, aslında daha sağlıklı örgütlenmeleri mümkün kılabilir.

Biz uyum sağlayamayacağız gibi görünüyor, o ayrı.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin