Düzen İflas Etti, Sizi İsimlerle Oyalayalım
Seçmenler 1999’de parlamentonun üçte birini, 2002’de yarısını değiştirdi. Bunlar, parlamenter demokrasi tarihinde benzeri muhtemelen görülmemiş depremlerdi. Ama şimdi daha şiddetle sarsılıyoruz. Parlamentonun yarısı daha şimdiden, siz sandığa gitmeden, parlamento dışında kaldı.
Bu iyi bir şey midir?
Manasız bir soru sorduğumun farkındayım. Ama itiraf edin ki, benzer bir soru başka bir alanda sorulsa hiç de manasız olmayacaktı. Bir şirketin insan gücünün veya bir futbol takımının yarısı tek hamlede tasfiye olsa, üzerinde derin tefekkür gerektiren bir hal olduğundan hiç şüphe etmezdiniz.
Ya her şey artık sürdürülemeyecek kadar berbat bir hal almış, şirket iflasın eşiğine gelmiş, takım küme düşmüş olmalı… Veya yepyeni fırsatlar çıkmış, şirket yepyeni alanlara girmiş, takım bir üst lige terfi etmiş, daha önce güçlerinin yetmeyeceği pazarlardan insan gücü devşirebilecek kadar palazlanmış olmalı… Ki bu çapta bir yenilenme gündeme gelmeli.
Sizce hangisi?
Türkiye’de mevcut siyaset Türkiye’yi bir üst lige taşıdı, artık mevcut kadrolarla yeni ligde rekabet şansı kalmadı, yeni bir heves ve yeni kaynaklarla yepyeni kadrolar kuruluyor demek için bir sebep var mı ortada? Hakan Şükür veya Türkeş biraderler Tahir Öztürk veya Edibe Sözen’in hakkından gelemeyeceği hangi işi daha iyi yapacaklar mesela?
***
CHP’de olup biteni bir biçimde açıklayabiliriz, diyelim. Öyle ya, yeni bir genel başkan ve yeni bir yönetim, eski yönetimin kadrolarını tasfiye etti. Meseleyi böyle açıklıyorsak, zaten açıkça kabul etmiş oluyoruz ki, biz seçmenler, genel başkanların ve parti yönetimlerinin vekillerini seçmiş oluyoruz. Bu da, pek içe sindirilecek hal değil, itiraf edin.
İçimize sindiremesek de katlanalım. Ama dahası var. İktidar partisinde genel başkan veya yönetim değişmedi. Her şey aynı. Üstelik kendisini çok da muvaffak olmuş gören bir Başbakan var ortada. Buna rağmen AKP’nin listeleri de altüst oldu. Neden?
Keyfi ve manasız bir siyaset düzeni vardı. Milletvekillikleri kullar arasından en sadık olanlara dağıtılan ulufeydi. Ama sanki keyfi değilmiş, bir dizi kurala riayet ediliyormuş gibi yapılıyordu. Bu dönemle birlikte, rol yapmaktan da caydılar. Umurlarına değiliz ve bunun farkına varmamızdan bile çekinmiyorlar artık.
***
Zamanında Mesut Yılmaz Vehbi Dinçerler’in üstünü çizip sandalyeyi Lale Aytamanlara lütfederken, Çiller ağzı çorba kokanları ayıklarken alkışlayanların bazıları, nihayet seçim ve siyasi partiler mevzuatından şikâyet etmeye başladılar. Hatırlatayım, bir vakitler alkışladıkları sistem ile şimdi şikâyet ettikleri sistem aynı.
Çoğu, merceklerinizi sistemi görecek şekilde odaklamanızı hâlâ istemiyor. Teker teker isimlere bakmanız için ellerinden geleni yapıyorlar. Hâlbuki mesele şunun gidip bunun gelmesi değil. Parlamentonun yarısının şimdiden tasfiye olmasının iyi bir şey olup olmadığını sormak manasız hale gelmiş, çünkü parlamentonun kimlerden müteşekkil olduğunun manası yok. Bu siyaset düzeninden dişe dokunur bir şey çıkmaz. Siyaset hiç çıkmaz.
12 Eylül yargılanacakmış. Bu meşum düzeni memleketin başına sarmanın hesabı da sorulacak mı? Hiç zannetmem. Çünkü işimiz gücümüz isimlerle uğraşmak. Bu abuk sabuk neticeleri imal eden makineleri sorgulamak hiçbirimizin işine gelmiyor.
Cemalettin N. TAŞCI