Ekosistem
Dinozorlar, bir vakitler, yeryüzünün başat türleri arasında idiler. Evrim teorisini geliştirebilecek kadar kafaları çalışmıyordu. Çalışsaydı, kendilerinin evrim tarafından nasıl mükemmel bir biçimde çevreye uyum sağlamak üzere geliştirildiğini ortaya koyacaklardı.
Sonra yok oldular.
İnsanlar türedi. Evrim teorisini geliştirdiler ve dinozorların uyum sağlayamadıkları için yok olduklarını ortaya koydular.
***
Mesele şu: Dinozorları yapan da evrim, yok eden de… Dinozorların (veya insanların veya Batı medeniyetinin veya başka herhangi bir aktörün) penceresinden bakıldığında anlaşılması zor bir hal. Ama ekosistemin penceresinden bakınca anlaşılması o kadar zor değil. Evrimleşen şey dinozorlar, insanlar, arılar veya karıncalar filan değil, ekosistem evrimleşiyor. Bu olurken de itinayla imal edilmiş türler, belki de en mükemmel göründükleri dönemde, ansızın tarihin çöplüğünü boyluyorlar.
Mükemmel bir tür yok. Israrla evrimleşen ekosistemin evrimleşme sürecinde yer alan türler var.
Mükemmel bir dünya görüşü veya kavram haritası da yok. Israrla evrimleşen insanlık tarihinde iş yapan kavramlaştırmalar var.
***
İslam, ortaya çıktığı tarihten itibaren değişmeye başladı. Mekke’de başka, Medine’de başka, Bağdat’ta başka, Horasan’da başka, Somali’de başka, İstanbul’da başka İslami kavramlaştırmalar gelişti. Tıpkı daha önce Hıristiyanlıkta olduğu gibi… Bu süreç içinde insanlık tarihinin çok kıymetli kavramları üretildi, işlendi, geliştirildi. Hepsi de İslam şemsiyesi altında yapıldı.
İslam çevreyi değiştirdi, tıpkı dinozorların veya insanların çevreyi değiştirmesi gibi… Değiştirdiği çevreye uyum sağladı, tıpkı dinozorların veya insanların uyum sağlaması gibi…
İslam’ın, insanlık tarihi için çok kıymetli bir şey olması için, Müslümanların Amerika’yı Kolomb’dan önce keşfetmiş olması lazım değil. Müslümanlar —başka birçok şeyin yanı sıra— 8. ve 16. Yüzyıllar arasında, yeryüzünün en yaşanır, en gelişmiş sosyal organizasyonlarını kurdular, işlettiler, yaşattılar. İnsanlık tarihinde yer almayı hak ettiler ve aldılar. Öyle olmasaydı, bunu başaramamış olsalardı, bugün, onca yenilgiden sonra, böyle yüz milyonlarca Müslüman olmazdı. İslam hayatta ve evrimin penceresinden bakınca, hayatta olmak başarıdır. Yegâne başarıdır.
İslam insanlık tarihi için çok kıymetli bir şey. Soru o değil. İslam’ın tarihte kıymetli işler yapıp yapmadığını sorgulayanlar, ancak ve yalnız tarih bilgisi, sosyoloji bilgisi kıt yobazlar olabilir. İslam düşmanlığı yobazlığı yapanlar. Onlara da cevap yetiştirmenin manası yok, yobaz onlar. Herhangi bir delille fikirlerini değiştirecek değiller.
Soru, insanlık tarihinde İslam’ın rolü değil. İslam’ın bugün insanlık için söyleyebileceği yeni bir şeyler olup olmadığı…
Olmadığı anlaşılıyor. Nereden anlaşılıyor? Kendisini İslam’ın muhafızı olarak gören, kendilerini İslam’ın muhafızı olarak görmemizi isteyen kim varsa istisnasız hepsi, bize İslam’ın bir vakitler ne kadar parlak bir şey olduğunu anlatıp duruyorlar.
***
İnsanlık tarihinin en önemli yırtılma dönemlerinden birinde yaşıyoruz. Başka birçok kişi gibi Lucaks da mesela, 20. Yüzyılın, 17. Yüzyılda açılmış bir parantezi kapattığını öne sürmüştü. Hobsbawm ise daha ileri gitmiş, tarım devrimiyle açılmış bir parantezin kapanmakta olduğunu iddia etmişti.
İnsan türünün kültürel ekosistemi, tarım devrimiyle birlikte, yüz bin yıldan uzun süren bir dönemi kapatmış, yeni bir faza geçmişti. İzleyen on küsur bin yılda, daha önceki onlarca bin yılda hayal bile edilemeyecek şekilde hızlandı insanlığın tarihi. Bugün hâlâ istihdam ettiğimiz kavramların büyük bir bölümü, bugün her türlü bilimsel faaliyeti üzerine inşa ettiğimiz birikimin tamamı, o dönemde inşa edildi.
17. Yüzyıl civarında insanlık bir vites daha büyüttü. Son yüz yılda, daha önceki yüz binlerce yılda üretilenden daha fazlasını ürettik. Hem maddi ürün olarak hem de düşünsel üretim manasında…
Ve fakat, bugünkü dünya, yüz yıl önceki dünyadan tanınamayacak ölçüde farklı. Yüz yıl önceki dünyanın, on küsur bin yıl önceki dünyadan çok farklı olduğunu düşünürsek, içinde yaşadığımız dönemin nasıl bir dönem olduğunu anlamak belki mümkün olabilir.
Başka dönemlerde de işe yaramaz ama durmadan geçmişin parlaklığından söz edip durmanın, bu tür tarihin yırtıldığı dönemlerde hiçbir manası yok. İnsanlık bir gelecek inşa ediyor. Bambaşka bir gelecek.
Benim bildiğim İslam’ın, inşa ediliyor olan gelecek için söyleyebileceği çok mühim şeyler var. Bugün her nedense İslam’ın rakibi olarak konumlandırılan Kolomb’un mensup olduğu ve insanlığın son üç yüzyılına damga vurmuş olan Batı medeniyetinin kodunda mevcut olmayan şeyler…
Mesela İslam’a göre, siz üstünüze düşeni yapmakla yükümlüsünüz, neticeyi hâsıl etmek Allah’ın işidir. Yani netice odaklı davranamazsınız İslam’a göre. Filanca neticeyi almak için —diyelim seçimde bir zafer daha kazanmak için— kuralların dışına çıkamazsınız. Makyavel başka bir zihinsel kodun mensubuydu, İslam’da Makyavelist davranamazsınız. Netice sizi aklamaz. Bu ilke mühim. Çünkü mesela, bu ilkeye iman etmiş birileri, nükleer silah yapmaya yeltenemezler. Çünkü nükleer silahlar, yapıları icabı, kitle imha silahları. Kullandığınızda, hiç suçu olmayan, öldürme yetkiniz olmayan insanları da öldürmek zorunda kalırsınız. Filan. Bu ilke kurulmakta olan dünya için lazım. Çünkü evrim teorisinden kompleks sistemlere kadar, çağdaş bütün bilimsel kavrayışlar, neticenin herhangi bir öznenin elinde olmadığı gerçeğini, uzunca bir aradan sonra yeniden keşfediyor. Ama Batı’da, derindeki kavramsal kod direniyor.
Mesela İslam’a göre, hayır da şer de Allah’tandır ve hayırda şer, şerde hayır olabilir. İyi özneden kötülük, kötü özneden iyilik sadır olamayacağı temel varsayımına göre inşa edilmiş Batılı kavramlaştırmayla kıyaslandığında, hem çok daha gerçekçi, hem de insanlığın mevcut yaralarını tedavide çok işe yarayabilir görünen bir başka İslami kavramlaştırma bu. Yine evrim teorisi ve kompleks sistemler konusundaki çalışmalardan zuhur eden kavramlaştırmalara çok uygun ayrıca.
***
Yukarıdaki kavramlara, İslam’ı iyi bilen birileri tarafından bir yığın yenileri eklenebilir, eminim. Mesele şu ki, Türkiye’de ve dünyanın başka yerlerinde, Müslümanlığı kendi tekellerine geçirmiş olanların hiçbirinin bu tür kavramlarla işi yok. Erdoğan ve avanesi mesela, Türkiye’nin Batıcılarından bile çok daha inanmış bir halde netice odaklılar. Öyle konuşuyor, öyle davranıyorlar. Ve üstelik, yine memleketin Batıcılarından bile daha inanmış bir biçimde, hayrı ve şerri muhtelif özneler arasında üleştirmiş haldeler. Öyle konuşuyor, öyle davranıyorlar.
***
Atalarınız Kolomb’dan önce Amerika kıyılarına çıkmış olsalar ne yazar? Kolomb’un mensup olduğu medeniyetin kültürel kodları sizin zihninizi teslim almış. Zaten öyle olmasaydı, Amerika’ya daha önce gitmiş olmayı neden önemseyesiniz ki?