Elmas Gibi
Hâlâ çok saygı duyduğum, muhabbet beslediğim biri, her ikimiz de gençken, “elmas toprak altından çıkarıldığında,” demişti, “iyi elmastıraş ona bakar, nasıl kesilmesi gerektiğini anlarmış. Eğer iyi elmastıraş değilse, elmasa kendi istediği biçimi vermeye kalkarsa, elmas çatlarmış.” Elmas nasıl bir şeydir, elmastıraşlık nasıl bir bilgi gerektirir, bilmiyordum —bugün de bilmiyorum. Ama araştırmaya filan ihtiyaç hissetmeden, bana aktarılanı hiç tereddütsüz kabul etmiştim. Sadece bana aktarana duyduğum saygı yüzünden değil, daha çok, bu bilginin benim dünya algıma cuk oturan bir bilgi olması yüzünden. (Hep öyle olur.)
Gençken âlemin elmaslardan ve elmastıraşlardan müteşekkil bir âlem olduğunu düşünüyordum. İyi elmastıraşların kesip biçim verdiği elmaslar vardı, ehliyetsiz ellere düşmüş, çatlamış, bir yığın da çöp… Gençken, herkes gibi ve her vakit olduğu gibi, bir yığın tercih yapmam gerekti. Gerçekliğin dayatmaları imkân verdiği ölçüde, o dünya algısıyla tercihler yaptım. Herkes gibi ve her vakit olduğu gibi…
Bugün âlemin elmaslardan ve elmastıraşlardan müteşekkil bir âlem olmadığını biliyorum. Her şeyin ve her birimizin ta içinde bir mükemmel olabilirlik varmış da, usta ellere veya uygun ortamlara düşersek o olabilirliği gerçekleştirebilirmişiz de, onu bir gerçekleştirdik miydi de artık mükemmel biçimimiz içinde ebedi sükûna erebilirmişiz de… Öyle yakınsak, her şeyin bir biçime —kendi biçimine— yakınsaması gerektiği bir âlemde yaşamıyoruz. Aksine, ıraksak bir âlemde yaşıyoruz, her işlem şeylerin seçeneklerini artıyor, azaltmıyor. Nihai bir biçime yakınsamıyoruz, her yaptığımız tercih bize yeni olabilirlikler sağlıyor.
Gençken aksini düşünüyordum ve fakat o varsayımlarla yürüye yürüye, buraya vardım.
***
Daha önce demiş olmalıyım, bence Aydınlanma Aklı dediğim şeyin en özet ifadelerinden biri, Whitehead’in “19. Yüzyılın en büyük buluşu, buluş tekniğinin bulunmuş olmasıdır” sözüdür. Bugün şiddetle muarız olduğum her şeyi değilse de, muarız olduğum her şeyin en temel dayanağına işaret ediyor bu söz.
Şöyle ki…
“Buluş tekniği 19. Yüzyılın en büyük buluşu değildir” demiyorum, “19. Yüzyılda buluş tekniği bulunmadı” da demiyorum, “buluş tekniği henüz bulunmadı” da demiyorum, “buluş tekniği bulunamaz/bulunamayacak” da demiyorum. Ya ne diyorum? “Buluş tekniği diye bir şey yok” diyorum.
Whitehead’in buluş tekniği diye adlandırılabilecek bir şey (a) varmış, (b) bulunabilirmiş, (c) bulunmuş ve (d) 19. Yüzyılda bulunmuş zannetmesi, böyle dört majestik hatayı zincirleme yapması, yaşadığı çağın ruh iklimi hesaba katılırsa, çok da anlaşılmaz bir şey değil. Derdim, bizim yaşadıklarımıza/yaşıyor olduklarımıza kıyasla kağnı süratinde sayılabilecek değişimlerden başı dönmüş bir neslin, gerçekleştirdikleri değişimlerle sarhoş olmuş olması değil yani, aradan bunca zaman geçtikten sonra da aynı anlayışın —üstelik yaygınlaşarak— yaşıyor olması.
Eğer yol varsa, ararsınız. Bulabilirseniz bulursunuz, bulamazsanız kaybolursunuz. Yani mesela Osmanlı’nın yıkılmamasının bir yolu vardıysa, 19. Yüzyılın Osmanlı elitleri onu bulamamışlar ki, Osmanlı yıkılmış. Ama zaten Osmanlı’nın yıkılmamasının bir yolu yoktu, Ortaylı’nın İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı adlı kitabında anlattıklarından benim hissettiğim kadarıyla, Osmanlı elitlerinin pek çoğu da bunun farkındaydı. Yolun bulunması değil, yapılması gerekiyordu. Dünyada kıymetli olan şey, yol açmaktır, yol bulmak değil.
Çankaya’dan Kızılay’a yol var. Birkaç alternatif yol var. O yollardan birine düşenler, kim düşerse düşsün hepsi, Kızılay’a varır. Ama mesela Google olmanın yolu yok. Google’ın izinden gidenler, tastamam Google’ın yapmış olduklarını yapanlar Google olmayacak. Google Google olmanın yolunu kendi açtı ve… Açtığı yolu başka herkes için kullanılamaz hale getirdi.
***
Elmasın olabilirliği, eğer bana söylenen doğruysa, keşfedilmesi gereken bir şey. Google ise icat edilmesi gereken bir şey. Elmas yakınsak bir âlemin unsuru, Google ıraksak… Elmas bir defa —usta veya değil eller tarafından— kesildi miydi, artık ondan, olduğundan başka bir şey olmaz. Google ise durmaksızın değişiyor —ve daha mühimi yığınla değişimi tetikliyor. Google’a yaslanarak bir yığın yeni icat yapılıyor.
Âlemde elmaslar var. Mesele elmasların mevcudiyetinden kaynaklanmıyor, (a) âlemin elmas gibi olduğu, (b) elmas gibi olmanın kıymetli olduğu, iyi olduğu varsayımlarından kaynaklanıyor. Tercihlerin elmas gibiliğin lehine yapılmasından kaynaklanıyor.
CHP, Türkiye’de, âlemin elmas gibi olduğu, elmas gibi olmanın esas kıymet olduğu, elmas gibi olmanın yolunun da CHP’den geçtiği imalarıyla hayat bulan bir zihniyetti. Karşısında “ne elması la, yaşıyoruz işte, bizi kafanıza göre kesip biçmeye kalkmayın” diyen, gerçekliğin künhüne varmak filan gibi iddiaları olmayan, hayatın elmaslardan müteşekkil olmadığını hayatın içinde idrak etmiş kalabalıklar vardı. Ta derinde, en derinde, uzlaşmaz bir çelişki vardı yani, hudutlar besbelliydi, savaşın hangi hatta sürdüğü herkes için aşikârdı. Kimse adını koyamasa da, cepheye gitmek için silahlarını kuşandığında nereye gideceğini biliyordu.
CHP şimdi muhalefet yapamıyor, çünkü Erdoğan karşıdaki kalabalıkları bin yıllık kabullerinden uzaklaştırıp, âlemin elmas gibi olduğuna, elmas gibi olmanın esas kıymet olduğuna ama bu defa elmas gibi olmanın yolunun onun peşinden gitmekten geçtiğine inandırdı. Böyle bir kastı vardı demiyorum. Kendisi öyleydi ve hâlâ öyle. Öylelerinden bir ordu kurdu, CHP topraklarına geçti, yağmaladı. Öte tarafta kalanlar bu yağmadan hisse aldılar ve tatmin oldular. Alıştığımızdan çok başka bir askeri harita zuhur etti. CHP yeni şartlara uyum sağlayamadı ve kötürümleşti.
Eski güzel günleri özlüyor değilim —hiç güzel günler değildi. Alıştığımız şartlar ortadan kalktığı için mutsuz olacak biri de değilim, aksine mutlu olmam gerekir. Ama bu başlık altında yazdığım yüzlerce sayfa da şahit ki mutsuzum. Neden? Çünkü Erdoğan’ın peşinden giden kitlenin elmas gibi olmadığını, bir yığın olabilirliği içinde barındırıyordu olduğunu, Erdoğan’ın onları bir çıkmaz sokağa sürüklediğini, miadını çoktan doldurmuş Whitehead zihniyetiyle zehirlediğini düşünüyorum. Kendi hesabıma CHP’ye değil, CHP’yi var eden varsayımlara muhaliftim. Şimdi aynı varsayımlar her yere sirayet etti.