Engels’in Manchester’ı ve Tophane

Engels daha 1844’te İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu kitabında, bir işçi semtine uğramadan, hatta bir işçiyle karşılaşmadan Manchester’da yıllarca yaşanabileceğini yazmıştı. Böyleydi, çünkü işçiler ile orta sınıfın yaşadığı bölgeler, sanki arada bir sözleşme varmış gibi, birbirinden kesin sınırlarla ayrılmıştı.

O tarihten bu yana Manchester’da yaşayanlar defalarca değişti. Manchester’ı yönetenler değişti. İnsanların şehirleri ve birbirleri hakkındaki görüşleri değişti. İşçi sınıfının durumu değişti. İşçi mahalleleri ve orta sınıfın mahallelerinin yerleri değişti. Ama işçi sınıfı ile orta sınıfın yaşadığı bölgelerin birbirinden kesin sınırlarla ayrılması gerçeği değişmedi.

***

Geçen hafta Tophane’de tatsız şeyler oldu. Memleketin okumuş çocukları, meseleyi enine boyuna tartıştılar. Tophane’de olup bitenler olmadan önce zaten varmış oldukları neticelere bir daha vardılar. Bu topraklarda hoşgörü ve başkasının tercihlerine saygının yetişmediğini bir defa daha tespit ettiler. Satır aralarında, memleketin insanları düzeltilmeden kimselerin hayat tarzının asla güvence altına alınamayacağı defalarca söylendi.

Manchester’da yaşayanlar Türk değil. Beyrut’ta, Rio’da, Venedik’te, Madrid’de, Hamburg’da, Amsterdam’da, çok farklı kültür çevrelerine mensup, çok farklı insanlar yaşıyor. Ama hepsinde sosyal kesimler birbirlerine değmeden, sanki aralarında bir sözleşme varmış gibi kesin sınırlarla birbirlerinden ayrılmış olarak uyuyorlar.

Şehir denen şey, icat edildiğinden beri böyle. Birbirinden kesin sınırlarla ayrılmış olan bölgeler el değiştirebiliyor ama kesin sınırlarla ayrılmış halde yaşama gerçeği değişmiyor. Bölgelerin el değiştirmesi genellikle, hareket kabiliyeti daha yüksek olan, daha varlıklı ve imtiyazlı olan kesimlerin, daha iyi yaşama fırsatı çıktığında, kendi bölgelerini terk etmeleriyle oluyor. Böyle olduğunda sancısız oluyor.

Ama her vakit böyle olmuyor. Bazen büyük bir göç dalgasıyla gelenler, kalabalık olmalarının verdiği cüretle, aradaki zımni sözleşmeye tecavüz ediyorlar. Şehirlerin tarihi boyunca birçok defa böyle tecavüzler yaşandı. Son dönemde özellikle Batı Avrupa şehirlerinde, Kuzey Afrika ve Doğu Avrupa’dan göçenlerin sebep olduğu çok vukuat oldu. Hemen hepsinde de, devlet gücü ve şiddetle tecavüzcüler bertaraf edildi.

Bazen de varlıklı ve imtiyazlı olanlar ötekilerin bölgesine göz koyarlar. Ötekilerin elinde devlet aygıtı olmadığı için, kaybedecek olan bellidir. Ama aslan bir defa avını yakalamışsa da kaybedecek olan bellidir. Kaybedecek olsa da avı aslanı tekmelemekten, tırmalamaktan filan caymaz yani.

***

İstanbul’un her yanını adım adım gezmeye can atıyor değilsiniz, zorlasalar gitmeyeceğiniz bir yığın mahalle var. Ötekiler bir anlık şaşkınlıkla sizin mahallelerinizde göründüklerinde rahatsız olmuyor da değilsiniz. Sizin mahallenizde başkalarının hayat tarzlarına ve değerlerine saygı gösterdiğiniz de yok. Bütün bunlar da kabahat değil. Böyle olmanız şehrin huzurunu da kaçırmaz. Ama sanki öyleymiş gibi konuşup, Tophanelilerin üstüne devletin polisinin filan yanısıra bir de gazete köşelerinden ikiyüzlülük boca edince, öfke bileniyor, kaybedecek olanların tekmeleme arzusu büyüyor, bilesiniz.

Zannetmeyin ayrıca, insanlar mesela okul tornasından geçirilebilse bu işler hallolur. Bu tür tedbirler işe yarasaydı, daha üç yıl önce bienaller düzenleyip nezihleştirme tartışanlar şimdi Tophane’de olanlara daha hazırlıklı ve makul olurlardı.

Bu hususta daha diyeceklerim var.

Cemalettin N. TAŞCI

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin