Engerekler, Çıyanlar

Hakkâri’de Kurban Bayramı arifesinde, insansız hava araçlarından atılan bombalarla beş kişi öldürüldü. Sağdan soldan cılız itirazlar yükseldi. Büyük AKP’nin büyükbaşları, yedi düvele göğüslerini siper etmiş kahramanlar, bu cılız itirazlara bile katlanamadılar, gürlediler: “Teröristleri öldürüyoruz, size n’oluyor? Sizi teröristler sizi!” Filan.

Serinkanlı olmaya çalışacağım.

Serinkanlı olabilmek için de, meseleyi nötr kalabileceğimiz bir yerlere taşıyacağım. İsrail-Gazze veya Myanmar-Arakan filan gibi yerlere taşıyabilirim ama yapmayacağım, sevildiğinizi bilin. Şöyle tarihe, Britanya-IRA sahnesine götüreceğim sizi —çünkü 1990’larda, kendisine mensupları tarafından devlet adı verilen cinayet şebekesi ile itişirken de aynı sahneyi kullanmıştım.

Britanya’nın bir Kuzey İrlanda meselesi vardı. O mesele, terörü siyaset enstrümanı olarak kullanan IRA adında bir teşkilat doğurmuştu. Britanya devleti de IRA ile —kendi bildiği usullerle— dövüşüyordu. Düzensiz aralıklarla IRA Britanya’nın çeşitli yerlerinde terör saldırıları düzenliyor, masum insanların ölümüne sebep oluyor, Britanya’nın güvenlik bürokrasisi de, bir yandan bir sonraki saldırıyı önlemeye çalışırken, bir yandan da önceki saldırıları gerçekleştirenleri yakalamaya ve yargı önüne çıkarmaya çalışıyordu. Eh, o da bir devlet nihayetinde, sıklıkla sahada birileri güvenlik güçleri ile çatışmada öldürülüyor, yani aziz devletimizin çok daha sonra icat edeceği terminolojiyle etkisiz hale getiriliyordu.

Uzakta bunlar olup bitiyordu. Olup biteni, bildiğiniz herhangi bir şeye benzetmemeye çalışarak değerlendirmeye çalışın. Bir devlet var. Bazı vatandaşları, güzelce okuyup meslek sahibi olup, evlenip barklanıp, işinde gücünde yaşamak yerine, böyle tuhaf hayatları tercih ediyorlar. Sizce devletin ne yapması lazım gelir?

Soruyu açıklığa kavuşturmak için, bir de şunu sorayım: Delikanlının biri ergenlikten çıktığı dönemlerde kız arkadaşları tarafından terkedilmiş, kendine güvenini kaybettiği için kadınlarla ilişki kuramaz hale gelmiş, tek başına yaşadığı evinde erotik dergilerle sevişe sevişe içinden çürümüş olsa, sonra da edindiği bir otomatik silahla bir kız lisesinin kapısında pusuya yatıp, ders çıkışı neşeyle ve kapıda kendilerine yazılan delikanlılarla cilveleşerek okuldan çıkan kızların üzerine mermi yağdırsa… “Manyağın biri” der geçersiniz. Eğer insanlıktan nasibiniz varsa, “ah canım” der, onun için, çektiği onca acı için bile içiniz yanar. Toplumun bu tür sıkıntılara yol açmaması için başka türlü düzenlenmesi gerektiğini düşünür, muhtemelen formüller de üretirsiniz. Filan. Ama neticede, benzer şartlara maruz kaldığı halde benzer çılgınlıklar yapmaya teşebbüs etmeyen bir yığın kişi var. O da bunu yapmamalıydı. En ağır cezayı çekmeli.

Ya masum insanların üzerine mermi yağdırma benzeri işleri işleyenler neredeyse fabrikasyon olarak üretiliyorsa? Herhalde biraz başka bir perspektife ihtiyaç var. Öyle bir ihtiyaç sadece siz insan olarak yaratıldığınızdan, vicdan sahibi olduğunuzdan duyduğunuz bir ihtiyaç da değil. Londra’da kız lisesinin kapısında katliam yapan delikanlıyı vurup etkisiz hale getirdiğinizde, onun düşürdüğü bayrağı alıp koşmaya devam eden başkası, “kız arkadaşları tarafından terkedilmişlerin kardeşliği örgütü” filan gibi bir hal zuhur etmiyor. O infaz edildi diye başkaları sokağa çıkmıyor. Ama öldürdüğünüz her IRA mensubu, birkaç İrlandalının daha dağa çıkmasına sebep oluyor.

İmdi…

Kız lisesinin kapısında katliam yapan birini polis —yakalama şansı varken— vurup öldürürse, Britanya kanunlarına göre suçludur. Size şaşırtıcı gelecek ama Türkiye kanunlarına göre de suçludur. 90’larda suçluydu, şimdi de suçludur. Aynı polis, yakalama şansı olduğu halde bir IRA mensubunu vurup öldürürse, yine suçluydu.

Neden öyle? Neden bir yığın masumu gözünü kırpmadan öldüren birini öldürmek suç? Hukukçu değilim ama ben bile bilebiliyorum, az çok. Siz de biliyor olmalısınız. Bu mevzua girmeyeceğim. Ama hatırlatayım dedim, kız lisesinin önünde katliam yapanı da, bir IRA mensubunu da, eğer daha çok kişiye zarar verme ihtimali kalmamış ise, yakalama şansınız varsa, yakalamak ve kanuna teslim etmek zorundasınız. Emniyet bürokrasisi ayrı, adalet bürokrasisi ayrı. Birinin işi zanlıyı yakalamak, diğerininki yargılayıp cezasını tespit etmek. Bütün normal devletlerde böyle. Normal devletlerde.

Ve üstelik… Eğer katliamcı manyağın davasını güdecek birileri yokken, terörist dediğiniz kişileri vurup öldürdüğünüzde devlet olarak başınızdaki belayı büyütüyorsanız… Mercimek kadar aklı olan, öldürmeden yakalayabileceği teröristi öldürmez. Yakalar. Mercimek kadar aklı olan. Aklı

Uzaktan bakınca, Britanya’nın işlerine bakınca, böyle görünüyor.

İlaveten görünüyor ki, Britanya gibi bir devletin başına bile, ayrılıkçı terör gibi bir musibet gelebiliyor. Adasında yaşayan, Ortadoğu bataklığına (!) komşu olmayan, Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın muhtelif yerlerinde muhtelif devletlerin başına gelen musibetlerde olağan şüpheli olarak ilk sıraya yazılan Britanya’nın bile… Yani? Sizin, bizim başımıza gelen de —biz her vakit olduğu gibi son derece masum olduğumuz halde— Britanya’nın filan kışkırtmasıyla ortaya çıkmış bir musibet olmayabilir.

Bunu bir kenara yazalım. Ve devam edelim.

Britanya, her normal devlet gibi, IRA mensuplarını canlı ele geçirip yargılamaya çalışır göründü. Ve elbette her devlet gibi, öyle görünmeye çalışırken bir yandan da sayısız cinayet işledi. Ama Britanya dediğiniz şey, tek başına güvenlik bürokrasisinden ibaret değildi. Üniversiteleri kafa yordular. IRA ile kız lisesi katliamcısının aynı şey olmadığının —söylemeye bile ihtiyaç duymayacak kadar— farkındaydılar. Adalet bürokrasisi, yasama, basın, hepsi kendince kafa yordu. “Ay ne kadar doğru işler yaptılar, hepsi de çok cici çocuklardı” filan diyor değilim. Ama çabaladılar.

Bunları, bizim ne halde olduğumuzla kontrast oluşturduğu, dolayısıyla ne halde olduğumuzu anlamaya fırsat sağladığı için söylüyorum. Yoksa bugünlük derdim o değil. Bugün, sahneyi binlerce kilometre uzağa koyarak, temel prensibi hatırlatmak istiyorum. Serinkanlılığımı korumaya çalışarak…

Neymiş temel prensip: Emniyet güçlerinin işi zanlıyı yakalamak, adalet bürokrasisisin işi de yargılayıp, eğer suçlu ise cezasını kesmek. Nokta. Bütün normal devletlerde ve kafatasının içinde en azından mercimek ebadında beyin olan herhangi biri için böyle bu. “Vay, bunlar ülkemizin bütünlüğüne kastediyorlar, hepsini öldürmeli, yetmez, işkenceyle öldürmeli, yanlarına yaklaşanı öldürmeli, kurunun yanında yaş da yanar ne yapalım, zaten Kürt değil mi hepsi terörist” filan gibi lafları laf niyetine ortalığa salanlar var mı? Var. Öyleleri olur mu? Olur. Herhalde Britanya’da da vardı öyleleri The Sun’ın okur mektupları köşesine nadide hissiyatlarını fikir niyetine yazanlar filan…

Öyleleri hep olur. Ama devlet dediğinin birinci işi, adalet duygusunu tesis etmektir. Toplumda intikamcılık duygusunun yaygınlaşmasına mani olmaktır.

Devlet dediğinin

Serinkanlılık mode off!

***

Neyse… Serinkanlılık mode on!

Hakkâri’de Kurban Bayramı arifesinde, insansız hava araçlarından atılan bombalarla beş kişi öldürüldü. Büyük AKP’nin büyükbaşları, yedi düvele göğüslerini siper etmiş kahramanlar gürlediler: “Teröristleri öldürüyoruz, size n’oluyor? Sizi teröristler sizi!”

Öldüremezsiniz kardeşim. Öldüremezsiniz ulan! Ulan Canikli, ulan Soylu, ulan hepiniz, öldüremezsiniz! Öldüremezsiniz dediğimde ben terörist olmam. Terörist sizsiniz. Siz teröristsiniz. Teröristsiniz. Yargısız, keyfinize göre insan öldüren bir teşkilatın mensubu olarak, bir çetenin, alçak bir çetenin mensubu olarak, her biriniz ve hepiniz teröristsiniz. Devleti katıksız bir terör şebekesi haline getirdiniz. Hesabını vereceksiniz. Ben görmeyebilirim ama yeterince uzun yaşayan her biriniz, bütün bu alçaklıkların hesabını vereceksiniz.

Yok, hayır, hâlâ serinkanlıyım. Ancak bu kadar oluyor. Daha fazlasını nasıl bekleyebilirsiniz ki? Bakın malum olayın ardından Hakkâri Valiliği nasıl bir açıklama yapmış (http://www.hakkari.gov.tr/basin-aciklamasi-2017285)?

Neymiş?

Bir SİHA ile birilerinin üzerine, hedef gözetilerek bomba atılmış. Atılmış. Hedef gözetilerek. Neden? Çünkü hedeftekiler bölücü terör örgütü mensubuymuşlar. Nereden biliyoruz? Kim karar veriyor? Neye göre karar veriyor? Aynı kişiler mesela sizin Kuzey Kore ajanı olduğunuza hükmederlerse ne yapılacak?

Kimsiniz ulan siz?

Ben arkadaşlarımla oturdum, değerlendirdim ve karar verdim. Hulusi Akar Amerikan ajanıdır. Erdoğan Rus ajanı… Nurettin Canikli ve Süleyman Soylu… Yok, kafataslarının içinde herhangi bir şey bulunmayan bu zavallıları ajan olarak istihdam edecek kadar çığırından çıkmış bir devlet olamaz. Bunlar olsa olsa Sedat Peker’in köpekleridir. Netice? Hepsinin katli vacip. Hakkâri Valisi? Onu da adama sayıp koynuna alan kadına, kendisine baba diyenlere soralım.

Var mı böyle şey?

Kimsiniz ulan siz? Diyelim ki öldürdükleriniz, sahiden de terörist. E belki teslim olmaya, itirafçı olmaya geliyorlardı. Nereden biliyorsunuz?

Bakın sadece terörist olduğu iddiasıyla, tepelerine bile bile, taammüden, silahsız bir araçtan, kalleşçe, kancıkça bomba atılanlardan söz ediyorum. Ama işin daha da vahim yanı var. “Daha da vahim yanı olabilir mi” diyorsunuz, ama var. Hedef olarak belirlenenlerin dışında birileri daha varmış bombanın düştüğü yerde. Ne yapmış güvenlik bürokrasisi? Onların da teröristlerle toplantı halinde olduklarını anlamış. Ne zaman anlamış? Vurduktan sonra.

Diyelim dağda davarımızı otlatıyoruz. Diyelim dört terörist de bizim davar otlattığımız bölgeye girdiler. Karınları aç. Yanımıza geldiler. Bizi tehdit ediyorlar. O sırada, onları takip eden bir SİHA geliyor, üstümüze bomba atıyor. Bu kafayla olmayacak iş mi bu? Olanın böyle olmadığının delili nerede?

Serinkanlı olacağım. Bakın gördünüz, serinkanlılığımı kaybetmeden, 90’larda yaptığımı yapıp, Britanya-IRA sahnesi üzerinden derdimi anlatmaya çalıştım, filan.

İyi de…

Dünyanın hiçbir yerinde böyle, Kurban Bayramı arifesindeki gibi alçaklıklar olmuyor ki? Sahneyi nereye kurup da, aramıza mesafe koyup da anlatacağız meseleyi? Kerameti kendinden menkul bir takım alçaklar, kendi aralarında, birilerinin terörist olduğuna karar veriyor, öldürülmelerine karar veriyor, üzerlerine SİHA yollayıp bomba atıyor, sonra tam da “dört teröristin etkisiz hale getirildiğini değerlendirmişken” bakıyor ki, orada dört kişi daha varmış. “Aha şimdi ne yapacağız” filan diye bile endişelenmiyor besbelli, onların da işbirlikçi olduğunu “değerlendiriveriyor”. Nasılsa Ankara’da Nurettin Canikli, Süleyman Soylu filan gibi, insanlık seviyeleri kendi seviyelerine denk, kudretleri kendilerini korumaya yetecek mahlûkat var.

Kimsin ulan sen, “Hakkâri’de siviller öldürüldü” diyeni terörist diye etiketleyecek? Kimsin ulan sen? Senin gibi bir pisliğin bakan olduğu memlekette, hücrede olmak ne büyük bir emniyet!

***

Eh, aynı heyet, ahmak ve alçak istihbaratçıları “Cemil Bayık geçecek, vuralım kahraman olalım” hayalleriyle Roboski’de 34 köylüyü “insanlı” hava araçlarıyla bombalattığında, haysiyetsizce, “ama onlar kaçakçıydılar” filan diye bık bık etmişlerdi. Sanki kaçakçıları havadan bombalayıp öldürmek meşru imiş gibi… Haysiyet? O dediğiniz insanda olur.

Aynı heyet, 15 yaşındaki bir çocuğu, İstanbul’un ortasında, sırf kendilerini protesto ediyor diye haysiyetsizce vurduktan sonra, “ama cebinde bilyeler bulundu” filan diye bık bık etmişlerdi. Haysiyet?

En kahraman onlar ama 15 yaşındaki bir çocuğun cebindeki bilyelerden bile korkuyorlar. Kahramanlık?

Sonra dilinden haysiyet, kahramanlık eksik olmayan reisleri de, o çocukcağızın acılı annesini, meydana topladığı —haysiyeti, kahramanlığı, dini, imanı dillerinden düşürmeyen— kalabalıklara yuhalatmıştı.

“Bunlar engerekler ve çıyanlardır” demek isterdim Ahmed Arif gibi… Ama engereklere, çıyanlara yazık.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin