Erdoğan ve CHP

Meslektaşlarımla İnternet üzerinden dünya ve Türkiye ahvalini tartıştığım dönemde, bir gün, “futbolcuların yaptığı şey, hepinizin yaptığından daha zor” mealinde bir laf ettiydim. Sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde, müstekbir ofislerde, sayısız yanlış karar veriliyor, her an. Sadece devletlerde de değil, hisse senetlerinin değeri ok gibi yükselen devasa özel teşebbüs kuruluşlarında da… Ama bu kararları, nasıl verildiklerini filan görmüyoruz. Bazıları, kimse fark etmeden düzeltiliyor. Birçoğu düzeltilemiyor ve dünya o karara göre biçimlemiyor. Filan.

Hâlbuki bir futbolcunun sahada verdiği herhangi bir karar, aynı anda, tribünlerdeki herkes tarafından, televizyonlarının başında izleyenler tarafından ayan beyan görünüyor. Herhangi bir parlak holdingin herhangi bir üst düzey karar vericisinin hata oranıyla karar verse bir futbolcu, üç maç üst üste öyle bir performans sergilese, futbol hayatı biter.

Biter mi?

Mesela Quaresma… Beşiktaş tribünlerinin sevgilisi… Top diğer kanatta oynanırken mesela, içeri girmesi gerekirken çizgiye kaçıyor. Hep çizgiye kaçıyor. Sonra top ceza alanı içine düşüyor ve orada Quaresma yok. Olması gerektiğini, başka bir tercih yapsaydı olabilecekti olduğunu, onun yerine mesela Olcay oynuyor olsaydı orada olacaktı olduğunu düşünmezseniz, Quaresma’nın hata yaptığını fark da edemezsiniz. Karşısındakini geçemeyeceğini, geçse de bir avantaj sağlayamayacağını, dolayısıyla pas yapması gerektiğini düşündüğünüz yerde çalım atmaya teşebbüs edip topu kaptırması, çalım denemesi gerektiği yerde geriye manasız pas vermesi, oyunun akabileceği bölgeye oynamak yerine tıkanacağı bölgeye oynaması filan gibi bir yığın hatalı kararı, her maçta onlarca hatalı kararı saymıyorum bile.

Sonra top, arada sırada, her nasılsa çizgiye doğru açılıyor. İçeride, Quaresma’nın olması gerektiği yerde kimse olmadığından açılıyor. Quaresma fantastik bir hareketle bir orta yapıyor. Top auta gidiyor ama Beşiktaş tribünleri “Quaresma, Quaresma” diye ayağa kalkıyor.

Yani?

Yanılmışım. Futbol sahalarında da istikrarlı bir biçimde hatalı karar vererek kahraman olunabiliyormuş.

***

Quaresma, başka kimsenin teşebbüs etmediği türden hareketler yapıyor sahada. Bildiniz işte, o trivela filan gibi tuhaf hareketler. O hareketleri kimse yapamıyor değil. Birçok futbolcu, mesela halı sahada eğlencesine top oynarken, benzer hareketleri, hatta daha tuhaflarını yapıyor. Yani hemen hepsi yapabilir o hareketleri.

Mesele bir şeyi yapabilir olmak değil. Mesele, nerede neyi yapacağını bilmek. Biz, iyi futbolcu diye, başkalarının yapamadığı şeyleri becerebilenlere demiyoruz. Herhangi bir maçı seyrederseniz görebilirsiniz ki, hemen her futbolcu, topla, bütün temel hareketleri yapabiliyor. Sadece doğru zamanda doğru tercihi yapabilenler iyi futbolcu oluyor. Alex mesela, başka kimsenin atamadığı çalımları atabiliyor değildi. Kerim de atabiliyor Alex’in attığı çalımları. Ama Alex o çalımları, eğer çalım başarılı olursa gol pozisyonu olacak bölgede, öyle bir zamanda atıyordu. Kerim, çalımı başarsa bile bir faydası olmayacak yerde ve zamanda deniyor. Başarıyor ve… Bingo! Başladığımız noktadayız. Gole aynı mesafedeyiz. Hatta, Kerim’in veya Quaresma’nın kendilerini tatmin etmek için harcadıkları süre içinde rakip defans daha da güvenli bir biçimde yerleştiğinden, gole daha da uzaklaştık.

Ne gam!

Seyirciler memnun.

Neden?

Çünkü seyirciler, kendileri olsa o hareketi yapamayacaklarını biliyorlar. Sahadaki fiillere “ben bunu yapamazdım” karinesiyle değer biçiyorlar. Yani seyircilerin önyargısının mühim bir rolü var. Ama o kadar değil. Asıl mühimi, spor medyası, ekmek teknesinin değerini artırabilmek için yıldızlara muhtaç. Onlar, top Quaresma’nın ayağına gelince, ses tonlarını değiştiriyor, yükseltiyorlar, filan. Futbol üzerine kafa yormaya vakti olmayan, vakti olsa niyeti olmayan kalabalıklar da, nerede heyecan duyacaklarını, futboldan taleplerinin ne zaman karşılanacağını, bu tür ipuçlarıyla belirliyorlar.

Neticede Beşiktaş, geçen sezon, Quaresma’nın oynamadığı dakikalarda sergilediği akıcı/akışkan futbolla göz doldurdu ve yıllar sonra şampiyon oldu. Bu sezon Quaresma’sız dakikalar çok daha azaldığı için de, bir türlü tatmin edici bir futbol oynayamadan ilk yarıyı tamamladı.

***

Ünlü piyaniste sormuşlar, “üstad, nasıl oluyor da bu kadar güzel çalıyorsunuz?” “Basit,” demiş piyanist, “doğru zamanda, doğru tuşlara, doğru şiddette basıyorum.” Her birimiz, piyanonun her bir tuşuna, her bir mümkün şiddette basabiliriz. Bu işi becerebiliyor olmak, hiçbirimizi vasat bir piyanist yapmaya bile yetmiyor. Çünkü…

Mesele hangi anda, hangi tuşa, hangi şiddette basacağını bilmek ve bildiğini yapabilmek.

Futbol, piyano filan derken, asıl muradım, geçende bir CHP’li vekilin “ama sen de hep bizi suçluyorsun” deyişinin bende kışkırttıklarını paylaşmak. Bildiniz işte, herkes için daha iyi bir hayat, daha saygın bir Türkiye, zenginliğin daha adil bölüşümü filan gibi şeyler istiyor CHP’liler. İstiyorlar. Şüpheniz mi var? Bence yoktur ve olmamalı.

Ama…

CHP bir türlü Quaresma’nın tribünlerden gördüğü sempatiyi göremiyor. Neden?

Bir açıklaması, tribünlerin aymazlığı olabilir. CHP’lilere göre zaten öyle. Tribünler Quaresmalar arıyor. Ama CHP Quaresma gibi yapamaz. Kendi menfaatini takımın menfaatinin önüne geçiremez. Daha iyi bir pozisyon imkânı varken, sırf kendisini tatmin etmek ve tribünlerin “Quaresma, Quaresma” diye ayağa kalkmasını sağlamak için çalım atmaya kalkamaz. Filan.

Ama CHP’nin görmezden geldiği bir şey daha var. Şu anda skorboardda göründüğü kadarıyla Türkiye fark yemiş durumda. Tribünler, çaresizlik içinde, “top Quaresma’nın ayağına gelsin de biraz hareket görelim” duygusuna getirilmiş olabilir ama aynı zamanda yenilmişlik yüzünden de öfkesi burnunda. Başka bir yerden ümit verici bir takım gelişmeler görse, pekâlâ onu da destekleyebilecek. Ve CHP’nin derdi gücü,” topu çevirelim, ayağımızda tutalım, böylece yediğimiz farkın daha da büyümemesini sağlayalım” gibi görünüyor.

CHP piyano çalamıyor.

Hangi seslerin iyi bir besteye ait olduğunu, hangilerinin gürültü olduğunu bilebiliyor, ayırt edebiliyor olmasıyla yetinilsin istiyor. Onu hepimiz biliyoruz. Tribünlerde “Quaresma, Quaresma” diye kendinden geçenler de biliyor iyi futbol ile kötü futbolun arasındaki farkı. İyi futbol seyretme ihtimali olmadığında, hiç değilse, kendi ceza sahasının önünde top çevirip durmaktansa Quaresma’ya top gelsin de bir aksiyon olsun telaşına düşüyor.

***

Gelelim AKP’ye…

Erdoğan tam bir Quaresma. Bildiği bir tek manasız bir hareket var. Başkaları o hareketi yapmıyor, bilmiyorlar zannediyor. Hâlbuki herkes biliyor o hareketi yapmayı, ama bir faydası olmadığını da biliyorlar. Erdoğan top ayağına her geldiğinde aynı hareketi yapıyor on beş yıldır. Fark yedik. Erdoğan takım arkadaşlarını tribünlere şikâyet edip ıslıklattırdı. Sırayla birileri kenara alındı ve top Erdoğan’ın ayağına daha sık gelmeye başladı. Bizim de gol yeme frekansımız arttı. Daha sık ve daha çok gol yedikçe, Erdoğan başkalarını da ıslıklatıp kenara aldırdı. Hakeme sövdürdü. Top ayağına geldi, manasız hareketini tekrarladı. Top rakip takıma geçti. Erdoğan’ın ısrarıyla sahaya sürülen acemiler mangası rakip atakları kesemedi. Gol yedik.

Böyle bir kısır döngünün içindeyiz.

Şimdi, topla sadece kendisinin oynayacağı bir düzene geçmeye çalışıyor. Hâlbuki hanidir zaten öyleydi.

Ve biz, “filanca hareketi siz yapabilir misiniz” veya “falanca hareket filancadan daha zor” veya “ancak tribünleri ayağa kaldıracak filanca hareketi yapan biri kurtarır memleketi” ayarında konuşup duruyoruz.

Çünkü siyasetin piyanistlerini, siyaset oyununun futbolcularını yetiştiremedik.

***

Şimdi tekrarlayayım:

Quaresma top diğer kanatta oynanırken mesela, içeri girmesi gerekirken çizgiye kaçıyor. Hep çizgiye kaçıyor. Sonra top ceza alanı içine düşüyor ve orada Quaresma yok. Olması gerektiğini, başka bir tercih yapsaydı olabilecekti olduğunu, onun yerine mesela Olcay oynuyor olsaydı orada olacaktı olduğunu düşünmezseniz, Quaresma’nın hata yaptığını fark da edemezsiniz.

Erdoğan olması gerektiği yerde hiç olmadı. Orada olsa takımın faydasına olacak olan yerlerde hiç olmadı. Olabilecekti olduğu halde olmayan şeyi kavramak zor iştir. Hiçbirimiz layıkıyla beceremeyiz. Ama skorboarda bakar, “ha, yolunda gitmeyen işler var” deriz. Şimdi de öyle yapıyoruz. Yolunda gitmeyen işler var. Quaresma olması gerektiği yere girebilecek vasıflara sahip olmadığından ve… CHP için de aynı şey. Olması gerektiği yerde olmayı, orada basit, herhangi bir futbolcudan beklenebilecek hareketleri yapmayı CHP de beceremediğinden…

Şaşırmışsınızdır belki ama Erdoğan ve CHP —diğer hepimizle birlikte— aynı takımın oyuncuları.

Şaşırmışsınızdır ve şaşırmanız, aslında, ahvalimizin en güzel göstergesi.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin