Erdoğan’ın Moskova Zaferi

Akif Beki çok eğlenmiş (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/akif-beki/putin-gibi-gelsin-bize-dostluk-neymis-gorsun-merkel-40392290) veya bizimle kafa buluyor.

Erdoğan’ın Moskova ziyareti, evet, Putin açısından pek başarılı geçti. “Sinsilikten geçinen Avrupalılar” Putin’in dobralığından ders çıkarırlar mı bilemem ama çıkarmazlarsa bizim için iyi olacak —kötünün iyisi yani. “İki alıp bir sayan” pazarlıkçı Putin, “ağza bir parmak çalıp” eğer muhatabı “yumuşak başlıysa”, her istediğini alıyor besbelli. Erdoğan, Beki’den anladığımıza göre, lafını esirgemiş, sözünü sakınmış…

Ama diklenmeden dik durmak Moskova seyahatinin neresinde gerçekleşmiş, bilemedim. Galiba Erdoğan’la inceden kafa buluyor Beki, “hani diklenmeden dik durmak diye bir şey vardı, n’oldu” diye sinsice hatırlatıyor. Az sonra anlıyoruz ki, diklik kuyrukla sınırlıymış, kuyruğu dik tutmuş Erdoğan.

“PKK’nın Suriye kolu PYD’nin Moskova’nın göbeğindeki faaliyetlerine son verilmesini özellikle beklediğimizi” söylemiş, “başka iğneleyici laf sokuşturmadan, kanırtmadan, bilerek sert yapmadan, ağır konuşmadan, tadında bırakarak…” “Nezaketiyle ezmiş, utandırdı dense yeriymiş”.

Ee? Putin utanıp “tamam, son verelim” demiş mi? Dememiş. Yüzüne vurulmasına gerek kalmadan Putin, PKK’yı terör örgütü saymaya, Rus askerlerinin Menbiç’e bizi sokmamak için üniformalarına PYD arması takmalarına son vermeye, örgütün Suriye’deki faaliyetlerine destek ve cesaret vermekten vazgeçmeye filan söz vermiş mi? Ne gezer! Ama Putin kıt anlayışlı olmadığından, Erdoğan’ın inceliğini takdir etmeyi bilmiş ve misafirinin Kremlin’den memnun ayrılmasını sağlamış.

Erdoğan’ın neden memnun ayrıldığını bilmiyoruz. Ama devam etmeden, Beki’nin inceden eğlendiğine nasıl karar verdiğimi vurgulayayım. Siz bir diplomatik temasta taraflardan birinin iğneleyici bir laf sokuşturmadığını, kanırtmadığını, bilerek sert yapmadığını, ağır konuşmadığını filan söyler misiniz? Söylemezsiniz. Çünkü zaten işin normali budur. “Konuşurken arada nefes alıp veriyordu, susadığında su içiyordu” filan demeyeceğiniz gibi, bunları da söylemezsiniz. Beki neden söylüyor? Tahmin etmek müşkül değil, Erdoğan’dan beklenen öylesi, çünkü Erdoğan’ın hep yaptığı öylesi.

Yani?

Beki demiş oluyor ki, “Erdoğan bugüne kadar yaptığı gibi yapmadı ve…” Öyle yapmaması da iyi oldu. Demek ki bugüne kadar yaptığı kötüymüş, yanlışmış… Bence de öyleydi ve başımız bu kadar beladaysa Erdoğan’ın bugüne kadar yaptığı bu hatalardan…

Ama şimdi, tam referandum öncesinde hatalarından dönüp poker suratlı bir al-verci Putin’in karşısında kuyruğun dışındaki her şeyi yumuşatarak beladan dönmüş filan değiliz. “Putin almaza yatıp basın toplantısında konuya girmemiş, soruyu gargaraya getirerek geçiştiriyormuş, havaya bakarak ıslık çalıyormuş gibi yapmış ama mesajı almış.” Nereden belli? “Taviz üstüne tavizler dağıtıp mahcubiyetini saklamaya, ayıbının üstünü örtmeye soyunmuş”, oradan biliyormuşuz. Putin’in taviz üstüne taviz diye tarif edilen verdikleri, uçak krizinden sonra alınanların yarısı bile değil. Bir tek hususta iki yıl öncesine dönmüş sayılabiliriz, Rus turistler hususunda… Kalan her konuda başladığımız noktadan gerideyiz.

…De…

Asıl mühim yanı şu: Ruslar PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmediler, “havaya bakarak ıslık çalıp” geçiştirdiler, kabul edeceklerine dair bir emare sergilemediler. PYD ile ortaklıklarını gözden geçireceklerine dair de…

Ne yaptılar? Beki’den öğreniyoruz: Daha Erdoğan Moskova’ya gitmeden “tarım ürünlerimizden dördü üzerindeki ambargoyu derhal kaldırarak yaptırımlarını gevşetmişler” Geriye kalan vize yasaklarıydı, askıya alınmış çalışma izinleriydi, sınırdan sokulmayan TIR’lar meselesiydi, öbür sebze ve meyvelere ambargonun sürmesiydi filan… O konularda çok da hevesli olmayın, “hepsini ‘yakın zamanda’ kaldırma vaadini bir çırpıda müjdelemiş” Putin. Yakın zaman? Onu Putin hazretleri bilir artık. Biz diklenmedik, kuyruğu dik tuttuk. Soramazdık yani…

Yazının altın vuruşu sonra, Merkel’e ders verme safhasında geliyor: “Merkel hâlâ bakanlarımızı Almanya’ya sokmasın. Bir seyahati hayal kırıklığına dönüştürmemeyi, sırtını pışpışlayıp gönderebilmeyi, muhatabına hakkı olanı verirken hakkın iadesi gibi yapmamayı, onu da zamana yaymayı, yine de karşısındakini şımartabilmeyi, taviz kopartma sevinci yaşatabilmeyi varsın öğrenemesin…”

Yani ne olmuş? Muhatabının sırtını pışpışlayıp göndermişler, hakkı olanı verirken hakkın iadesi gibi yapmamışlar, onu bile zamana yaymışlar, yine de karşısındakini şımartmışlar. Bir dakika! Bunları filanca bir devletin başındaki zata biz yapmış değiliz, bizim Erdoğan’a Ruslar yapmışlar. Şımaran, taviz koparma sevinci yaşayan biziz. Yani Erdoğan…

Haksız mıyım? Beki inceden dalga geçmemiş mi Erdoğan’la? İnceden eğlenmemiş mi?

Rus basını bile bu kadar inceden alay edemedi, askıya alınmış çalışma izinlerinin iadesinden zafer çıkaran Türk basını ve heyetiyle…

***

Ve…

İşin can alıcı noktası… Muhatabının hakkı olanı bile vermeyen, bir kısmını —onları da zamana yayarak— veren Putin, bu kadarını vermek için bile muazzam bir ısırık aldı: S-400 füze savunma sistemi görüşmeleri… Bu, kolaylıkla tahmin edilebileceği gibi, NATO’ya müthiş bir gol manasına geliyor.

Bir ısırık, bir gol…

Eğer kazara S-400 füze savunma sistemini bize satarlarsa bir ısırıktan değil meyvenin bütününü yutmaktan, bir golden değil lig şampiyonluğundan söz etmek lazım gelir.

Isıran ve golü atan Rusya, biz değiliz. Yutabilirse yutan ve şampiyon olan da Rusya olacak. Rusya bizim üzerimizden müthiş bir performans sergilemiş oldu. Türkiye, uzun bir aradan sonra her diplomatik müzakere sürecinde gol üstüne gol yiyen, kuyruğu dik tutmaktan fazlasını hayal bile edemeyen bir zavallı ülke haline geldi. “Ulan bizi elin maskarası yaptınız” deyince, sosyal medyada, meydanlarda filan bizi vatan haini, Avrupacı, Rusçu filan ilan eden haysiyetsiz mahlûkat, Putin bize ve bizim üzerimizden Batı sistemine gol atarken zafer çığlıkları atıyor.

Evet, Erdoğan “tamam biz söyleyelim de siz yine yapmayın zararı yok, üstelik S-400 görüşmeleriyle filan hasımlarınızın canını yakmanıza da aracılık yapalım, yeter ki siz şu tarım ürünlerine, hiç değilse dördüne ithal yasağını kaldırın, askıya alınmış çalışma izinlerini iade edin, biz memlekete dönünce bir zafer hikâyesi yazabilelim” demiş oldu. Heybesinde işte o zafer hikâyesiyle döndü. Çünkü Türkiye’yi on beş yılda getirdiği hal bu. Onun yaptığı Türkiye’nin pazarlık gücü bu kadar.

Merkel’inki de akıl değil hani. Böyle Erdoğan’ı bulmuş, neler koparır neler —öyle diyorsun yani Akif Beki, doğru mu anlamışım?

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin