Ergen Kafası

Soner Yalçın tane tane anlatmış (http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/soner-yalcin/tane-tane-anlatayim-2051869/). Ben de tane tane anlatayım.

Bir.

Soner Yalçın’ın verdiği malumat doğru mu? Doğru. Ama kısmen. Mesela ABD’nin Osmanlı’nın paylaşımında aktif rol alması ne manaya geliyor? Yani Osmanlı parçalanırken ABD ne yapmalıydı? “Durun, yapmayın, Osmanlı’ya bunu yapamazsınız” filan diye feveran etmesi mi gerekiyordu? Bugün biz Suriye’nin paylaşımında aktif rol almaya çalıştık, başaramadık. Başarsaydık, bir daha sittin sene Suriyelilerle bir araya gelemeyecek miydik? Denedik, bundan sonra bir araya gelemeyecek miyiz? Osmanlı vakt-i zamanında Balkanları, Orta Doğuyu filan ele geçirmiş olduğuna göre, oraların halkları Osmanlı’nın torunları olan bizlerle artık asla bir lokmayı bölüşmeyecek mi?

İki.

Soner Yalçın’ın verdiği malumat doğru mu? Doğru. Ama eksik. Mesela Osmanlı’nın parçalanışı sürecinde Rusya’nın, İngiltere’nin, Almanya’nın filan neler yaptıkları yok orada. Cumhuriyete karşı aynı aktörlerin, İran’ın ve sairenin neler yaptıkları yok.

Üç.

Soner Yalçın’ın verdiği malumat doğru mu? Doğru. Mesele malumat değil. Mesele, o malumatı paketleme biçimi. Bursasporlular Beşiktaş’ı, kendilerini küme düşürdüğü için affedemiyorlar. İyi ama daha önce onlar da Altay’ı daha hazin ayak oyunları ile düşürmüş, kendileri kümede kalmışlardı. Geçen sezon Trabzonspor Rizespor’u daha da adice küme düşürüp Bursaspor’un kümede kalmasını sağladı. Ne yapacağız şimdi? Bursaspor’un, Beşiktaş’ın, Altay’ın, Rizespor’un, Trabzonspor’un asla aynı ligde oynamayacakları düzenlemeler mi yapacağız? Birbirinden kuyruk acısı olan her özne için ayrı bir lig mi düzenleyeceğiz?

Dört.

Veya… Beşiktaş ile Bursaspor’un aynı ligde oynamayı sürdürmesi için, mesela Beşiktaş’ın borcunu ödemesini sağlayacak bir şeyler mi yapacağız? (Beşiktaş ile Bursaspor misalini kullanıyorum, çünkü Beşiktaşlıyım. Yoksa her kulübün kendisini borçlu ve alacaklı hissetmesini sağlayacak sayısız misal bulabiliriz. Ama şimdi Galatasaray’ın borçları üzerinden laf etsem “hah, Beşiktaşlı olduğundan” denebilir.) Mesela Beşiktaş Bursaspor maçlarına çıkarken “ama biz bunları düşürmüştük” diye düşünecek, maçı kazanmamaya mı çalışacak?

Beş.

ABD şunu yapmış da, bunu yapmış da… Bunlar nasıl bir tarih tasavvurunda yetişen nasıl tuhaf nebat? Yaptırmayacaksın kardeşim. Sen yapmışsın. Bugün yine yapmaya çalışıyor, yapamıyorsun. Beceremiyorsun. Sana yapmalarına mani olman gerekiyor, onu da beceremiyorsun. Oynanan oyun bu, yahu. Sen de oynuyorsun. Yenilmişsin, yeniliyorsun. Sonra da mağlubiyetlerini listeleyip, “ama bize gol attılar, şutumuzu da kalecileri kurtardı” filan diye sızlanıyorsun. Adam sana “senin bekan da benden sorulur, benim gizli servislerim seni de koruyacak” filan mı demiş? Dese, sen buna güvenecek misin? Güvenecek ve kendini teslim edeceksen, şikâyet etmeye ne hakkın var?

Altı.

ABD Fethullah Gülen’i ABD’ye kabul etti. Elbette biliyoruz ki bu “kabul etti” fiili çok hafif kalıyor. Bir projesi vardı, o proje için Gülen benzeri bir operasyonel figüre ihtiyacı vardı. Daha önce teklif götürülenler reddetti, Gülen balıklama atladı. ABD’ye gitti. Gülen ABD’ye gittiği andan itibaren, senin devletinin teyakkuzda olması gerekiyordu. Gülen’i ABD kullanırken, senin de kullanabilmen gerekiyordu. Kullandın mı? Kullandın. Ama ABD’nin senin aleyhine kullanmasına izin vermeyecek tedbirleri de alman gerekiyordu. Aldın mı? Almadın. “Alamadın, göremedin” demiyorum bak, almadın. Göz göre göre, dört bir yandan uyarılar gelip duruyorken, “adama dindar diye saldırıyorlar” filan gibi manasız laflarla uyarıları baskılayarak, alman gereken tedbirleri almadın. Sonra 15 Temmuz. “ABD şunu yaptı, bunu yaptı”, filan. Geçiniz. Yaptırmayacaksın kardeşim. KPSS sorularını çaldırmayacak, devletin orasına burasına Cemaatçileri yerleştirtmeyecektin. Tedbirlerini alsan ve orduyu, emniyeti, TÜBİTAK’ı filan Cemaate teslim etmesen ABD ne yapacaktı? Sana savaş mı açacaktı? Hayır. Gülen’i sınırdışı mı edecekti? Hayır. Gülen başka operasyonlar için yine kullanılacaktı ama sana karşı bir operasyonun enstrümanı olarak kullanılamayacaktı.

***

Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında, “vay Gökhan Gönül para için Fenerbahçe’yi sattı”, “vay Tümer alçağı” geyikleri dönüp duruyor. Sıradan ve ergen kulüp taraftarları bu tür geyikleri sürdürür durur. Kendilerinin bileceği iş. Ama futbol düzeni, “şu kulüp buna yenilmiş onu düşürmüş, şu kulüp bu kulübün filanca futbolcusunu transfer etmiş” diye yeniden kurulmaz. Taraftar aklıyla kulüp yönetilmez, kulüp sözcülüğü yapılmaz. Yaparsan ne olur? Aha şimdi başımıza gelenler gelir.

Ruslar Osmanlı’ya taarruz ettiğinde, onları İngilizler ve Fransızlar durdurdu, biz durdurmadık. Ne yapacağız şimdi? “Ah ne iyiler, bizi Ruslardan kurtardılar” filan diye İngilizlere, Fransızlara borçlu mu hissedeceğiz kendimizi? Neden kurtardıklarını hepimiz bilmiyor muyuz? Kendi göz koydukları hisselere Ruslar oturmasın diye yaptıklarını… Almanlar İngilizlere, Fransızlara karşı Osmanlı’nın sırtını sıvazlarken, “ah ama Osmanlı da lazım bu dünyaya, ölmesin, bu adi emperyalistler Osmanlı’yı yiyemesin” diye mi göze aldı onca maliyeti? Eh, elbette hayır. Osmanlı’yı kendileri yiyebilmek için. E, Osmanlı Ruslara karşı İngilizlerle, İngilizlere karşı Almanlarla ittifak yaparken, “ama bu Ruslar kötü, İngilizler daha az kötü, Almanlar en az kötü” filan gibi çocukça hesaplar mı yaptı? Elbette öyle de değil.

Dünya, kendi menfaatini maksimize etmeye çalışan, puan cetvelinde bir basamak yukarı çıkmaya çalışan bir yığın aktörle dolu —ve Osmanlı da onlardan biriydi, biz de onlardan biriyiz. Bahse konu olan aktörlerin güçleri eşit değil, tıpkı herhangi bir futbol ligindeki takımların güçlerinin eşit olmaması gibi. İmkânlarını ve sınırlarını iyi bilip, o imkân ve sınırlara göre doğru bir oyun planı ile oynayan, her hafta yeni bir maça çıktığını bilen, “lig lideri hıyarın biri, domuz o, domuzdan kıl koparsak kârdır” filan gibi manasızlıklara tevessül etmeyen takım, bu haftayı da kazasız atlatıp, bu maçı kazanıp, bir basamak tırmanıp… Neyse işte.

Soner Yalçın çocukça mı düşünüyor yoksa bizi çocuk yerine mi koyuyor bilemiyorum ama ettiği lafların hepsi doğru bile olsa, zerre kadar kıymeti yok. ABD emperyalist mi? Emperyalist. Türkiye’ye muhtelif fenalığı dokundu mu? Dokundu. Bundan böyle de dokunacak mı? Dokunacak. Ulan bize fenalığı dokunmayan kimse var mı? Ya bizim fenalığımızın dokunmadığı kimse? Hayal edilen şey kimin kime ne kadar fenalığının dokunduğunun hassas bir envanterini çıkarmaksa, beyhude iş. Hep söylediğim gibi, geçmişin adalet terazisi dengelenemez, mesaisini onu dengelemeye harcayan budalalar da, geleceği asla hak edemez. ABD bize fenalık ediyor olduğundan değil, böyle manasızlıklara enerji ve kaynak harcayıp, önümüzdeki maça bakamadığımız için geliyor başımıza gelenler.

Sonra da ABD şunu yaptı, bunu yaptı.

Aha ben sana bir tüyo vereyim, sen ve senin kafandaki zavallı mahlûkat bu geyiklerle memleketi güya ABD’nin kucağından kaldırıp Rusya ve İran’ın kucağına oturtunca göreceksiniz Hanya’yı, Konya’yı…

***

Memleket neredeyse tamamıyla geçmişin muhasebesini denkleme çabasına angaje olmuş, “ama Ermeniler de şunu yaptı, Türkler de Ermenilere şunu yapmıştı, Aleviler daha çok zulüm gördü, yok Kürtler şöyle, dindarların başına şunlar geldi, sosyalistler en fenası” filan diye zıvanadan çıkmış. Aleviler misal, zulüm görmüş mü? Elhak, çok zulüm gördüler ve hâlâ da görüyorlar. Ee? Ne yapacağız şimdi? Alevilerin dedelerinin babalarının gördüğü zulümlerin bedeli mukabili, memleketin en önemli kıymetlerinden birinin, CHP’nin mülkiyetini Alevilere devredip ödeşecek miyiz?

Bütün bu eski hesaplar hep gündemde tutuluyor, çünkü bütün ödeşme talepleri, aslında, örtülü olarak imtiyaz talebinden başka şey değil. “Ben şimdi bu maçı kazanmak için hazır değilim, ama filanca tarihte beni hakemi satın alıp yenmiştiniz ya, şimdi yatın, ödeşelim” türü bir hal bu. Kimse iş yapma peşinde değil, herkes imtiyaz peşinde. Sonra da “ABD şöyle yaptı da o yüzden bu haldeyiz” filan.

Geçiniz.

Her nasıl oluyorsa, herkes alacaklı bu ülkede. Ve bu ülkede birbirinden alacaklı olan herkes, ülke olarak bütün dünyadan alacaklı. Kimse ülke içinde kimseye borçlu değil, ve hepsi alacaklı olan bu mahlukat, ülke olarak, dünyaya hiçbir şey borçlu değil.

Geçiniz.

Önümüzdeki maçı alacaksınız. O kadar. Alamazsanız, bu defa da onun hakkında onlarca yıl konuşur durursunuz.

Âlem öyle yapmıyor.

ABD dünyanın en kirli işlerini döndüren, aşağılık bir özne. Ama dünyada kirli işler çevirmeyen herhangi bir devlet yok. Muhtemelen Liechtenstein da dâhil. Hani İsviçre Liechtenstein’a giden sermayeyi İsviçre’ye çekecek bir iki düzenleme yapmaya kalksa, mesela Liehtenstein İsviçre Hükümetinden birilerini satın alıp o düzenlemeleri engellemeye filan çalışır herhalde.

ABD diğer bütün devletlerden daha kirli, çünkü diğer devletlerin hepsinden daha güçlü. Daha çok iş yaptığı için, daha çok da kirli iş yapıyor. ABD’nin bu kadar aşırı güçlü olması, ABD dışındaki herkesin aleyhine. Herkesin ABD’ye hasım olması anlaşılmaz şey değil.

Ama…

Bu ergen kafalarla, bilmem kaç tane olguyu alt alta dizip, onları bahane edip “ben sana küstüm” akıllarıyla… Ne diyeyim? Siz bu dünyada bu kafalarla aç kalmamayı başarabiliyorsunuz ya, dünya sahiden çok cömert ya!

Aynı akıllarla, mesela Rusya’nın Osmanlı’ya, sonra da Sovyetlerin Türkiye Cumhuriyetine neler yaptığını da listelersek… İran’ın Osmanlı’ya ve İslam Cumhuriyetinin de Türkiye Cumhuriyetine…

E ama bunlar yetmez. Aynı zamanda Osmanlı’nın ve Türkiye Cumhuriyetinin de Rusya ve İran’a neler yaptığını listelemek lazım.

Ergen kafası, ergen taraftar kafası öyle çalışmıyor işte. Onlar kime küsmeye karar verdilerse, onun kendilerine yaptığını listeliyor Soner Yalçın’ın yaptığı gibi. Haklı buluyor kendini. Bitti. Ama ergenlere ana babaları bakıyor. Ergen kafalarla memleket idare eden Erdoğan’a, Soner Yalçın’a filan ise… Biz bakıyoruz. Bu kafalarla ekmek parası kazanılamaz çünkü.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin