Eşzamanlı Çılgınlık
Graeber Borç adlı kitabının bir yerinde şöyle diyor (s. 363): MacKay’a inanılacak olursa, tüm Londra halkı eşzamanlı çılgınlığın ne olduğunu anladı, paranın gerçekten yoktan var edilebileceğini değil, ama diğer insanların buna inanacak kadar aptal olduğunu —ve tam da bunun sayesinde, parayı gerçekten yoktan var edebileceklerini.
Şöyle anlıyorum: (a) Para yoktan var edilemez. (b) İnsanlar aptaldır ve paranın yoktan var edilemeyeceğini anlamazlar. (c) Bu aptallardan yeterli sayıda bir araya gelir de eşzamanlı olarak inanırlarsa, paranın yoktan var edilebileceği şartlar oluşur.
Eğer doğru anlıyorsam, Graeber, bunu söylemeden önce ve söyledikten sonra, paranın yoktan var edilemeyeceği konusundaki inancını muhafaza ediyor —ki zannımca bu inancın dayanağı, hiçbir şeyin yoktan var edilemeyeceği inancı. Ve ben de, bütün bir kitap boyunca paranın —bağlamıyla hiçbir alakası yokmuş gibi görünen şiddet, borç, kölelik, hırs ve saire gibi unsurların organize edilmesiyle— yoktan var edilmesinin tarihini anlatıp duran bir adamın, ısrarla paranın yoktan var edilemeyeceğini tekrarlayıp durmasını anlamıyorum.
Anladınız herhalde, lafı yine Türkiye’ye, siyasete, AKP’ye, Erdoğan’a getireceğim. Ama önce…
Bir.
Bir yığın şey —neredeyse her şey— yoktan var edilmiş, ediliyor. Cebinizdeki telefon yoktu, şimdi var. E, evet, plastikten, silikondan ve saireden yapılmış ama plastikte, silikonda ve diğer unsurlarda hiç olmayan fonksiyonlara sahip. Bundan sadece yirmi yıl kadar önce cep telefonlarını ilk yapanların, tasarlayanların bile hayal edemedikleri fonksiyonlara… Cep telefonları zuhur etmiş (emergent) bir şey ve —zuhur eden her şey gibi—zuhur etmeden önce var olmayan bir şey.
Cep telefonları, ulus devletler, karınca, Türklük, herhangi bir şiir, mimari bir akım, aşk, aile gibi şeylerin hepsi zuhur eden şeyler ve yoktan var edildiler.
İki.
Yoktan her şeyin var edilebileceğini iddia etmiyorum. “Eşzamanlı bir çılgınlığı organize edebilirsek, her şey mümkün” diyor değilim. Ama olan her şey, eşzamanlı çılgınlıklar marifetiyle, yoktan var edilmiştir diyorum.
Üç.
Bir şeyi yoktan var edenler, genellikle, hiçbir şeyin yoktan var edilemeyeceğini, dolayısıyla da kendi var ettikleri şeyi de kendilerinin var etmediğini, onun hep var olduğunu —ve dolayısıyla da hep var olacağını— iddia etme eğiliminde olurlar —ki imtiyazlı pozisyonları sürsün. (Graeber de zaten, mesela Adam Smith gibi adamların böyle yapmalarından, kendi icatları olan şeyin hep vardı olduğunu iddia etmelerinden şikâyet ediyor.)
Lisanlar mesela… Yoktan —eşzamanlı çılgınlık sayesinde—var edilmiş şeyler. Ama hiçbir şeyin yoktan var edilemeyeceği inancını muhafaza etmek için her türlü cambazlığı göze alan aptalların da içine sinsin diye, İncillerden biri “önce söz vardı” diye başar, Bakara’da da “Âdem Rabbinden kelimeleri karşılayıp aldı” denir (Graeber’e gönderme olsun diye aptal sıfatını kullanıyorum, yoksa kimsenin aptal olduğunu düşünmüyorum). Böylece, “ulan bu lisan yoktan var olmuş gibi görünüyor” diye aklınızın karışmasının önüne geçilmiş olur.
Dolar mesela… Yoktan var edilmiş bir şey ve fakat sizin de kendi dolarınızı yapmanız, doları yoktan var etmiş olanlar için en büyük kâbus. Dolayısıyla doların —çünkü hiçbir şeyin— yoktan var edilemeyeceğine inanmanız gerekiyor ve onlar da öyle inanmanız için lazım gelen her şeyi yapıyorlar. Yoktan bir şeylerin var edilemeyeceğine inanmak bir eşzamanlı çılgınlık olarak sürdüğü sürece de, doların statüsü garanti altında sayılabilir.
Dört.
AKP yoktan var edilmiş bir şey. Memleketin kahvehanelerinde, ücra ev içlerinde onlarca yıl boyunca küf gibi çoğalmış birbiriyle alakası olmayan söylencelerden, İmparatorluğun kaybedilmiş olmasına duyulan öfkeden, adama sayılmamanın yol açtığı çaresizlikten, yoksulluğa duyulan tepkiden, mesnetsiz böbürlenmelerden, Kadir Mısıroğlu gibi adamların tarih diye uydurdukları manasızlıklardan ve benzeri bir yığın şeyden var edilmiş bir şey… “E, iyi ama yoktan var edilmemiş işte, bir şeylerden yapılmış” demenin manası yok. Çünkü su da oksijen ve hidrojenden yapılmış ama ne oksijen ve ne de hidrojen gibi davranmıyor. Anlam kelimesindeki a sesleri aptal kelimesindeki a sesleri ile aynı ama, işte o kadar. Her iki kelime de yoktan var edilmişler. Eşzamanlı çılgınlık sayesinde… “A” sesinde hiç olmayan şeyler var her ikisinde de…
AKP yoktan var edilmiş bir şey ve yoktan var edilmediğini, zaten var olduğunu, hep vardı olduğunu, bundan böyle de hep var olacağını dayatmak için olağanüstü bir çaba harcıyor. O çabası sayesinde hayatta kalmıyor. Karşısındakiler hiçbir şeyin yoktan var edilemeyeceğini kabul ettikleri için, bu eşzamanlı çılgınlık sayesinde hayatta kalıyor. Bu eşzamanlı çılgınlık sayesinde, memleketin muhtelif ücralarında birikmiş, eğer organize edilebilirse bir yığın şeyin var edilebileceği materyal, öyle manasız çürüyor.
Beş.
Ancak her şeyin yoktan var edilmiş olduğunu, bundan sonra bir şeyler var olacaksa onların da yoktan var edileceğini kabul edenler bir iş yapabilir. Yol yok. Ancak açarsanız olur. Ve ancak yolların zaten mevcut olmadığını, açılması gerektiğini kabul edenler yol açabilir.
Görünüşe göre, memlekette kabul edilmesi en zor gerçeklik de bu.