Fadime’yle Bir Gececik…
Mustafa Balbay, Veysel Eroğlu için “baltasını halka bal tası gibi göstermeye çalışıyor” demiş. Daha ne demiş? “Vey’i gitmiş seli kalmış” demiş, “Orman ve Su İşleri Bakanı değil, talan ve süs işleri bakanı” demiş. Üstelik —her biri tek başına katlanılmaz olan— bu zırvalıkların hepsini, hepi topu üç paragraflık bir basın bülteninde yumurtlamış.
Bildiğim kadarıyla, lise öğrencileri bile bu tür kelime oyunlarının zekâ göstergesi olmadığının farkına çoktan varmış oluyorlar.
Balbay’ı tanımam, etmem. Ama tanıyanların şişirip durmasına bakarak, “herhalde benim gördüğüm kadar çapsız değildir de, ‘ahalinin ortalama eğitim seviyesi bu, demek ki zekâ seviyesi de bu, demek ki anladıkları dil de bu’ diye düşünüyor zahir”, diyordum kendi kendime. Ama bir yandan da şüpheleniyordum.
Ben kendi hesabıma kararımı verdim. Darısı başınıza…
***
Balbay’ın çapı bu kadar da, Erdoğan’ın konuşmalarını yazanların çapı da fena halde daraldı. Eskiden yazdıklarının bir dayanağı vardı. Hiç değilse “Emirdağ’dan bir geçmeyle yol olmaz / Altın yere düşmeyle pul olmaz / Fadime’yle bir gececik yatmayla / Adı çıkar ama kendi dul olmaz” türünden bir dayanak. Emirdağ’dan bir geçmeyle yol olur mu? Olmaz. Altın yere düşmeyle? Elbette pul olmaz. E, bu kadar sarih doğruları bu kadar veciz bir biçimde söyledikten sonra, üstelik adının çıkmayacağı gibi fazla iddialı bir önermeyi de reddedince… Fadime’den bir gececiği istemenin de makul bir zemini oluyor gibiydi.
Şimdilerde bu tür inceliklere ya vakitleri yok veya çapları elvermiyor, karargâhtakiler Erdoğan’a, yani memleket zücaciyecisinin gelmiş geçmiş en büyük, en ölçüsüz, en sakınmasız filine, muhalefeti kastederek “zücaciye dükkânındaki fil gibi kırıp döküyorlar” dedirtiyorlar. “Neler salladık yedi millet, bunu da yer” diye düşünüyorlarsa?
Bence yanılıyorlar.
***
AKP’nin en önemli avantajlarından biri, rakiplerinin birbirine çok yakın, adeta bir duvardaki tuğlalar gibi görünmeleriydi. Karşısında bir cephe olması da, AKP’nin algısına çok olumlu bir katkı yapıyordu. Denklemin bir yanında bir tek AKP varsa, öte yanında birbirinden tefrik edilemeyecek bir yığın parti yer alıyorsa, AKP açık ara güçlü görünüyordu. Tercih yaparken de güç mühim bir faktör. Cumhurbaşkanlığı seçiminde mesela, “çatı aday” fikri, Erdoğan’ın —normal şartlarda asla kazanamayacağı— seçimi kolayca kazanmasını sağlayan en önemli faktörlerden biriydi.
Ama Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra bir şeyler oldu. Her ne olduysa, CHP, MHP ve HDP birbirinden uzaklaştı. Yani kamuoyundaki algıları birbirinden uzaklaştı. Bu seçim öncesinde AKP (ve tabii ki Erdoğan) tarafının işini zorlaştıran şeylerden biri de bu. Erdoğan bugün, muhalefet partilerinin vaatlerinin birbirine benzerliğini delil gösterip, hepsini yine aynı pakete tıkıştırabilmeye çalışmış. Ama siz “hepsi aynı” dediniz diye hepsi bir arada görünmüyor ahalinin gözüne. Zaten bir cepheymiş gibi davranıyorlardı, öyle algılanıyorlardı, siz Erdoğan’a ”hepsi aynı” dedirttiğinizde de inandırıcı oluyordu. Artık öyle değiller ve siz öyle söylettiğinizde, Erdoğan bile inanıyor görünmüyor ettiği lafa.
Haydi bakalım, kolay gelsin…