Fotoğraf ve Fotoşop
Ümit Kıvanç, yazısının orta yerinde parantez açmış,
Değerli okurlarım, içimden geçeni kovmak, kendimi dizginlemek için muazzam çaba sarf ediyorum … Yine de, feryadı bastırıp, belki gidişatı düzeltebilecek birilerinin işine yarar umuduyla ve hiç değilse kayda geçsin diye, insan içine çıkabilecek, mâkûl ifadelerle devam etmeye çalışacağım. Bilin ki hakikatim bu değildir.
dedikten sonra kapatmış (http://www.radikal.com.tr/yazarlar/umit_kivanc/utanmamiz_da_mi_yok-1447315).
Konuşmaya veya yazmaya çalışırken –giderek daha sıklıkla– benzer bir ruh durumuna düşüyorum. Uyumaya çalışırken aklıma üşüşen görüntüler ve pişkinlikle söylenmiş şeyler yüzünden, kendimi yumrukları ve dişleri sıkılmış bir canlı bomba gönüllüsü olarak buluyorum. Belki otuz yıldır unuttuğum haller içindeyim ve yirmili yaşlarımda olmadığım için şükrediyorum.
Ama bilin ki hakikatim, yine de yazıp ettiklerimdir.
***
Bir vakitler Demirel yılları hakkında yazdığım ve Demirel yıllarını kendimce ironi yardımıyla akla uygun hale getirmeye çalıştığım bir metnin sonlarında, “belki de bütün bunlar, bu milletin bağışıklık sistemini teröre karşı güçlendirmek içindi, yaşadığımız onca şey bir tür aşıydı” mealinde bir laf ettiydim. Aradan yıllar geçti ve toplumun sahiden de her tür vahşete karşı bir tür bağışıklık kazandığını düşünmeye başladım. Toplumun bağışıklık sistemini aşmak, onu vahşet vasıtasıyla paralize etmek, vahşeti bir enfeksiyon ajanı olarak değerlendirmek için gereken vahşet dozu hızla yükseldiyse, biraz da bu yüzden. Ve her defasında toplum, yeni doza da bağışıklık kazandı.
Yani Ümit Kıvanç’ın çaresizlik hissettiği yerlerden ben, bir nevi ümit hasat ediyorum. Ediyorum ve bu benim hakikatim.
Ümit Kıvanç’ın işaret ettiği işlerin organize işler olduğu kanaatine katılıyorum. Sen Akrep’in arkasında bir cesedi –kollarını, bacaklarını özenle bağlayıp– sürükleyeceksin. Fotoğrafları servis edeceksin. Zırvayıtevilmedyası akla sığmaz iğrençliklerle tevil etmeye çalışacak. Sonra “o iş öyle değil” dercesine tutup videosunu yayınlayacaksın… Bütün bunlar tuhaf işler. Tuhaf ve… Organize işler gibi görünüyor. Birileri bizim –olması gerekenden çok yüksek olduğu hususunda Kıvanç’la ortak kanaate sahip olduğum– tahammül bariyerimizi aşmak istiyor. İğrençlik hususunda sınır tanımazlığını, bizim iğrençliğe tahammül kapasitemizle yarıştırıyor.
Tamam da… Kim bunlar?
Bu soruya verilecek her türlü kestirme cevap bana manasız görünüyor. Memleketteki her türlü suçun olağan şüphelilerinin böyle marifetler sergilemeye teşebbüs etmesi de…
Bence cevap vermek için beklemek gerekiyor.
Beklerken elbette “bize neler oluyor” diye sormakta bir beis yok. “Nasıl bir toplumuz, nereye doğru gidiyoruz, bu nasıl Müslümanlık, öteki nasıl ulusalcılık” filan diye tartışmalara itirazım yok. Ama rahmetli Mahir Kaynak’ın toplumun hücrelerine zerk ettiği akıl yürütmeyle bakınca, olup biten organize işlerin kimin işine yarayabileceğine bakınca yani, “kim bunlar” sorusu iyice muallakta kalıyor.
Ne işe yarar bütün olup biten? Kürtlerin Türkiye’nin kalanıyla aralarına koydukları mesafenin büyümesinden başka ne işe yarar? HDP’nin Türk gençlerinin reyleriyle barajı geçip seksen milletvekili çıkarmasıyla daralmaya başlayan mesafenin yeniden açılmasından başka ne işe yarar?
Ben Kürtlerin Türkiye’den duygusal olarak daha da uzaklaşmasından başka bir muhtemel netice göremiyorum olup bitene bakınca. Başka bir şeyin murad edilmiş olabileceğine ihtimal veremiyorum.
***
O halde sormak gerekiyor: Kürtleri Türkiye’de barınamayacak hale getirmeye çalışmakta kimin menfaati var?
Bu sorunun cevabı az çok belli.
Eğer Cemaat’in defalarca ima ettiği gibi Türkiye Cumhuriyeti devletinin istihbarat servisi İran muhibbi ise –veya İrancılar tarafından ele geçirilmiş ise– amenna. O vakit olup bitenin ardında istihbarat parmağı aramak anlaşılmaz şey değil. Aksi halde, zırvayıtevilmedyasının tutumuna bakıp işi yukarılarla ilişkilendirmek haksız ve manasız olur. Zaten mercimek kadar beyin sahibi olup onu da koltuğu koruma kaygısına katık etmiş zavallıların yapıp ettiklerinde, yazıp çizdiklerinde bir plan, bir strateji vehmetmek tamamen manasız. Oyun, o meczupların bin yıl yaşasalar deşifre edemeyecekleri kadar büyük görünüyor. Ve aslında durmaksızın ters düşürülenler de o zavallılar zaten.
Demem o ki, memleketin zavallılığını okumaya çalışırken çok işe yarayan Sabah’ın, Star’ın ve sairenin manşetleri, şimdi maruz kaldığımız denklemi anlamaya çalışırken, olsa olsa, parazit mertebesinde. Sadece işi anlamayı güçleştirmeye yarar. Fotoğrafa, o manasız şeylerin manşetlerini ve köşelerini fotoşopla ayıklayıp öyle bakmak lazım.