Halk Seçince
Seçen parlamento değil de halk olunca, Cumhurbaşkanlığı makamına oturan kişinin hak ve vazifelerinde değişiklik olması kaçınılmaz mı?
Eh, kaçınılmaz demeyelim ama meşrudur diyelim.
Eee?
***
Türkiye’nin düzeninde, Cumhurbaşkanı sorumsuz. Bu, benim bildiğim kadarıyla, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan şahsa hesap sorulamayacağı manasına geliyor. Adi bir suç işlese de, Anayasa suçu işlese de… Suçu tespit edilse, hatta suçunu itiraf etse bile, bir müeyyideyle karşılaşma ihtimali yok. Ta ki suçunu vatana ihanet olarak tarif etmenin bir yolunu bulasınız.
Demek ki neymiş?
Eğer artık memlekete farklı bir Cumhurbaşkanlığı gerektiği kararı vermişseniz, bu yüzden de halkın Cumhurbaşkanını kendisinin seçmesi için düzenleme yapmışsanız, o düzenlemeyle birlikte yapmanız gereken başka düzenlemeler de varmış. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan şahsın, yetkileri ve gücü tahkim edilmiş olan şahsın, yetkilerini ve gücünü suiistimal etme ihtimaline karşı tedbirleri, denetim mekanizmalarını filan da düzenlemeye eklemiş olmanız gerekiyormuş.
***
Elbette ben de biliyorum sizin kadar, Türkiye’de Cumhurbaşkanını halkın seçmesi, tıkanan bir sistemi açmak için filan yapılmış bir düzenleme değildi. Mevcut düzenlemeyi tasarlayanların, yapanların, şimdi tevil etmeye uğraşanların yegâne derdi adamın birini tahkim etmekten ibaretti. Yarın o adamın biri, bir sebeple Cumhurbaşkanlığı makamını boşaltsa ve oraya başka birinin oturma ihtimali belirse, mevcut halin inşasında mesuliyeti olanların tamamı “ama olmaz ki” filan diye başlayacaklar. Koronun başında da, bahse konu adamın biri olacak.
Sizin kadar ben de biliyorum nasıl bir tiyatroya seyirci kılındığımızı da neden böyle makul makul giriyorum mevzua? Şundan: AKP döneminde yapılan mevzuat değişikliklerinin, kanunların ve sairenin tamamı böyle yapıldı. Cumhurbaşkanı seçimi konusunda yapılan mevzuat değişikliği bir istisna değil. Olsa olsa aynı tarzın en abartılı misali. Kanun yapma tekniğinden bihaber bir yığın ahmak, yaptıkları değişikliğin başka kanunlarda ne gibi değişiklikler gerektirdiğini düşünmeden, önünü sonunu hesaba katmadan, bizi ahmak yerine koyarak, bir yığın zırvalık yaptı.
Engin bir hürriyet (!) içinde… Tıpkı 28 Şubatçılar gibi…
Keyfiliği meziyet gibi satıyorlar. Keyfiliğe mani görünen her duruşu da darbecilik filan diye paketliyorlar. 28 Şubatçılar da keyfiliği meziyet diye satıyorlar, önlerine geçen her şeyi de şeriatçılık diye paketliyorlardı.
***
Başa döneyim.
Türkiye’nin mevzuatına göre, parlamento tarafından seçilen Cumhurbaşkanları da sorumsuz idiler. Yani keyfi davranabilirlerdi. Zaman zaman öyle davrandılar da… Ama hiç değilse keyfiliği meziyetmiş gibi satmaya yeltenmeyecek kadar izan sahibi idiler. Problem seçen öznenin değişmiş olmasından kaynaklanmıyor yani.