Her İnsan Bir Boşluğu Doldurur

İnsan, özellikle kendisinden genç ve kendisinden iyi bir insanı kaybettiğinde, tuhaf bir suçluluk hissine kapılıyor. Yaşıyor olmaya özür bulmak zorlaşıyor. Sartre çok haklı. “Her insan bir boşluğu doldurur” demişti. “Ancak o boşluk, eğer o insan var olmasaydı var olmayacaktı.

Dostunuz hiç doğmamış olsaydı, herkesin yine bir hayatı olacaktı. O hayatların her biri yine bir türlü tamam olacaktı. Ama kaybettiğiniz dostunuzu tanıyan herkesin hayatı eksildi. Tanımayan bir yığın kişinin hayatında da, onlar farkında olmasalar da, ciddi bir gedik açıldı.

Sartre veciz bir biçimde ifade etse de, eğer dikkat ederseniz, dile getirmesi çok zor olan bir gerçekliğe işaret ediyor. Dile getirmesi zor, çünkü biz boşlukların, onları biri doldurmadan önce de var olduklarını varsayarız. Böyle varsaydığımızın bile farkında olmadan varsayarız. Kendimizi, bizden bağımsız olarak mevcut olan bir boşluğu dolduracak şekilde yetiştirmeye çalışırız mesela. Mesela arıların, çiçeklerin polenleşmesini sağlamak üzere evrimleştiklerini veya insanlar için bal yapmak üzere yaratıldıklarını varsayarız. Sanki arılar olmasa, tabiat eksik olacakmış gibi. Arılar ortadan kalksalar, sahiden de muazzam bir eksiklik baş gösterir, yığınla biyolojik tür ortadan kalkar. Ama eğer arılar evrimleşmiş olmasaydı, bambaşka bir tabiat, bambaşka bir ekosistem yine mevcut olacaktı. Belki o ekosistemde yine insana benzer akıllı canlılar evrimleşecekti. Onlar balın eksikliğinin hiç farkında olmayacaklardı.

Kürtler, İslam, Cumhuriyet, AKP, Tuz Gölü, sigara, şehir, futbol, Baykal, blucin ve daha ne varsa hemen hepsi için benzer bir akıl yürütmeye müracaat edebilirsiniz. Bu akıl yürütmenin bilimsel dayanağı, özellikle 1990’lardan sonra hızla derinleşiyor. Kimilerine göre İkinci Bilimsel Devrim bu. Kompleks Sistemler adı verilen ve henüz olgunlaşmakta olan bilimsel disiplinin çok temel bir kavramı var: Zuhur etme. İnternette “emergence” anahtar kelimesiyle arama yaparsanız, kavramın ne kadar farklı disiplinleri birbirine bağladığına da şaşırırsınız muhakkak. Âlem, şeylerin ve kavramların zuhur etmesiyle meydana geliyor. Zuhur eden şey veya kavram, tam da Sartre’ın dediği gibi, kendisi zuhur etmeden önce mevcut olmayan bir boşluğu dolduruyor.

Neyse… İnsan, özellikle kendisinden genç ve kendisinden iyi bir insanı kaybettiğinde, tuhaf bir suçluluk hissine kapılıyor. Yaşıyor olmaya özür bulmak zorlaşıyor. Ben de bu hallerdeyim.

Cemalettin N. TAŞCI

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin