Heykel
Sinema, dizi derken, bir de nur topu gibi heykel krizimiz çıktı. Bu da bana, sinema ile heykel arasındaki fark konusunda kafamı kurcalayan şeyleri paylaşma fırsatı verdi. Peşinen söyleyeyim, krize konu olan heykel hakkında bir şeyler söyleyecek değilim. Daha genel bir mesele var, onu tartışmak istiyorum.
Salı günkü yazıyı, “madem beğenmiyorsunuz Süleyman’ın bu şekilde resmedilmesini, istiflediğiniz onca kanaldan birinde, sizin Süleyman’ınızı anlatın” diye bitirmiştim. Bu heykel veya başka biri için diyebilir miyiz, “madem beğenmiyorsunuz yapılan heykeli, siz de kendi heykelinizi başka bir yere yapın” diye?
***
Ben 1980’lerin sonunda öğrendim, Floransalı mimarlar 1960’larda gösteriler düzenleyip isyan etmişler. Floransa’nın neredeyse tamamının eski mimari eserlerle dolu olmasına ve bu eserlerin hepsinin koruma altında olmasına karşı çıkmışlar.
Floransa dediğiniz şehri kıymetli kılan eski mimari eserlere mimarların karşı çıkması beni şaşırtmıştı. Ama mimarların argümanlarını öğrenince hak vermeden edemedim. Şehirde korunan eserleri yapmış olan mimarları bugün hâlâ anıyoruz, çünkü eserlerini yapabilmişler. Ama onlar eserlerini yapabildikleri ve biz de o eserleri korumaya aldığımız için, bugünün mimarlarının eserlerini gerçekleştireceği mekân kalmıyor.
Mekân çok da, yani şimdi Taksim meydanına veya Sarayburnu’na bir eser yapmak ile Sultanbeyli’ye yapmanın aynı şey olmadığı da kesin. Siz mimar olsanız, eserinizi nereye dikmek istersiniz? Eserinizin kıymeti nerede bilinir, kalıcı olma ihtimaliniz nerede artar?
Sinan’ın ustalık eseri Selimiye’yi yapmaya uygun bir mekânı İstanbul’da bulamadığı, gözden ırak bir yeri, Edirne’yi bu yüzden tercih ettiği söylenir. Bu söylentinin gerçekliği ne kadar yansıttığını bilmiyorum. Ama Edirneliler hariç herkes herhalde mutabıktır ki, Selimiye İstanbul’da olsaydı bambaşka bir kaderi olurdu.
Heykel sinemayı, edebiyatı, resmi andırmıyor, mimariyi andırıyor. “Git sen de kendi heykelini başka yere yap” demek çok hakça olmayabilir. Bazı mekânlar diğerlerine göre açıkça avantajlı.
O halde ne yapmalı? Bilmiyorum. Yani elbette bazı mimarlar kendilerini gösterebilsin diye Topkapı Sarayının imara açılmasını filan talep ediyor değilim. Ama her gücü yetenin kafasına göre bir şeyleri koruma altına alması veya bir yerleri işgal etmesi de pek makul değil yani.
***
Heykelden söz etmişken…
Eskişehir, herhalde, Türkiye’de kişi başına en çok heykel düşen şehirdir. Eskişehir’in heykellerinin arasında da Atatürk heykelleri var elbette. Ama bir yığın başka heykel de var. Avrupa şehirlerinde görülenlere benzer tematik heykeller de var. Mesela bir dedikodu heykeli var, gerek şehirliler ve gerekse Eskişehir’i ziyarete gelenler, dedikodu yapan iki kadının arasına girip fotoğraf çektirmeye bayılıyorlar.
Evet, ben de biliyorum, İslam dininin heykeli yasakladığı yorumu yaygın. Kestirmeden gidersek, demek ki, Eskişehir’de yaşayanların, şehri ziyarete gelip heykellerin yanında fotoğraf çektirenlerin hepsi imansız olmalı. Değiller, herhalde siz de tahmin edersiniz. Böyle kestirmelerden insanlara ulaşılamıyor demek ki…
Belki de heykelleriniz heykel değildir. Olamaz mı yani?
Cemalettin N. TAŞCI