Hitler’e Benzeyen Kim?

Baykal kendisini Churchill’e, Erdoğan’ı Hitler’e benzetmiş. Erdoğan da, aklınca taşı gediğine koyup, Hitler’e asıl benzeyenin İnönü olduğunu ima etmiş. Görüldüğü gibi, sayın Genel Başkanlar, engin çağrışımlara yol açan eşsiz belagat örnekleri sergileyerek, siyasi literatürümüzün zenginleşmesi konusunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyorlar. Ben de kendi hisseme düşeni ödeyeyim, dedim.

Uzatmadan söyleyeyim, bence Hitler’e benzerlik yarışması yapılsa, ne Erdoğan’a, ne de İnönü’ye sıra gelmez. Churchill Hitler’e çok daha fazla benzer. Yahudi soykırımını ve soykırıma zemin sağlayan antisemitizmi ele alalım mesela. Ne İnönü ve ne de hatta Erdoğan, antisemitizm konusunda ne Churchill’le, ne de Churchill’in akranı olan herhangi bir Avrupalıyla yarışamaz.

Yahudi soykırımının ve dolayısıyla antisemitizmin faturasını Hitler ve Almanlar ödemek zorunda kaldı. Hep öyle olur, yenilenler öder. Hâlbuki Hitler’in defterini dürdükleri için bütün günahlarından arınıvermiş olanlar da aynı masada, aynı masrafa iştirak etmişlerdi. Antisemitizmi icat edenler Almanlar değildi. Antisemitizmin en yaygın olduğu Avrupa ülkesi de Almanya değildi. İngiltere, özellikle de Fransa bu konuda çok daha günahkârdılar.

***

Bir vakitler Avrupalı düşünürleri en çok meşgul eden meselelerden biri, nasıl olup da tektanrıcılığı Avrupalıların keşfedemediği idi. Tektanrıcılık insanlık tarihinin en önemli sıçramalarından biri değil miydi? Demek ki, bu büyük keşfi, kaderleri büyük keşifler yapmak olan mükemmel Avrupalılar yapmalıydı. Ama işte nasıl olmuşsa olmuş, lisanlarının kifayetsizliği yüzünden zamandışı bir donmuşluğa mahkûm olan Samiler yapmıştı bu müthiş keşfi.

Avrupalılar bu meselelerinin hallini ararken, işe yarar bir yığın şey icat ettiler. Ama sürecin yan ürünü olarak antisemitizm de dünyaya geldi. Hep öyle olur, işe yarar her şeyin can sıkıcı yan ürünleri olur. Yan ürünler, dünyanın biçimlenmesinde, işe yarayan şeyler kadar, hatta bazen daha da müessir olur.

***

Özellikle Fransa’daki Türk diplomatlar, savaş sırasında on binlerce Musevi’yi Nazilerin elinden kurtarırlarken, Alman karşıtı Fransızlar, Fransız Musevilerini Nazilere gönüllü olarak teslim ediyorlardı. Almanlara elbette karşıydılar ama Musevilere daha çok karşıydılar.

Struma’yı Sarayburnu’nda bilmem ne kadar bekletip, sonra Karadeniz’e, kaderine terk etmeye yol açan da Alman korkusu değildi. Tezgâh İngiliz tezgâhıydı ve geminin kaderini de muhtemelen, şimdi kendisine çok öykünülen Churchill tayin etmişti.

Yani ki, Hitler ve Churchill aynı düşünce ve duygu ikliminden besleniyorlardı, birbirlerine çok benziyorlardı. Düşmandılar, evet. Ama zaten asıl düşmanlıklar birbirlerine çok benzeyenlerin arasında olur. Kendi aralarında Hitlerliği, Churcilliği filan üleşen zat-ı muhteremlerin arasında olduğu gibi.

***

Bitirmeden belirteyim, Avrupalıların kendi ellerini yıkayıp, antisemitizmi bile bize yamamış olmalarına kızıyor, içerliyor değilim. Bu, onların başarısı, bizim başarısızlığımızdır. Antisemitizm gibi bir ayıbımız olmasa bile, bu ayıbı üstümüze alıvermek gibi bir ayıbımız var. Kabahat bizdedir.

Yeri gelmişken… Kelimenin kökenine bakarsanız, antisemitizm Musevi düşmanlığı demek değildir, Sami düşmanlığı demektir. Yani mesela Araplara düşman olmak da antisemitizmdir. Hani kendileri şiddetli Arap düşmanı olup, sonra başkalarını antisemitizmden mahkûm etmeye de en teşne olanlara hatırlatayım, dedim.

Cemalettin N. TAŞCI

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin