İhanet
Zamanında Akşam’da yazarken, “Erdoğan ile Tandoğan’ın arasında ne fark var” diye sorduğum bir yazı yazdıydım. İşaret ettiğim şey, zihniyetin benzerliği idi… Lafza yansıyan zihniyetin… Yoksa… Elbette aralarında ciddi bir fark var. Tandoğan’ın “memlekete komünizm lazımsa biz getiririz, size ne oluyor” dediği rivayet edilir ama böyle bir işe teşebbüs ettiği vaki değil. Erdoğan ise “demekle” kalmadı, getiriyor. Maazallah…
Fiyatların “dışarıdan” belirlenmesi sıradan bir “tercih farkı” değil. Meselenin ta yüreğine müdahale etmek manasına geliyor bu. Eh, anlıyorum, enflasyon değerleri, korkutucu bir tırmanış sergiliyor. Zaten her şeyden, gölgelerinden korkan Erdoğan ve tayfasının, enflasyon değerlerini önlerine koyup “nerede hata yaptık, nasıl tamir ederiz” diye düşünmesini beklemek de ham hayal. Zabıta gezdirip fiyatları baskılamak ise… Tam zat-ı şahanelerinin kafatasının içindeki dokuya uygun bir reaksiyon. Dolayısıyla anlaşılmaz bir şey yok.
Ama…
Fiyatlara böyle müdahale etmek, sadece fiyatlarına müdahale edilen sınırlı sayıdaki aktörde öfkeye yol açmakla kalmaz, bütün iktisadi aktörlerde tedirginlik yaratır. Dolayısıyla da, ülkenin ekonomisi denen ağın bütün düğümlerinde ve düğümler arasındaki bütün bağlantılarda, telafisi zor stresler birikmesine yol açar.
Sonra?
Canım n’olcak, çıkar “ekonomik bir taarruza uğruyoruz, bizi diz çöktürmek istiyorlar” filan dersiniz, İnönü’ye kadar gidersiniz… “Sizin işiniz” aksamaz. Ama “sizin işiniz”… Kalan herkesin “işi” aksar. Hayatta “bir adamın kulu olmak” dışında herhangi bir şey bilmeyen ücretli mahlûkatınız çıkar, fiyatları yükseltenleri, “ama fiyatlara böyle müdahale etmenin şu riskleri var” diyenleri, Reislerinin işine gelmeyen herkesi “vatan haini” ilan eder…
İhanet dediğiniz türlü türlü…