İnce’nin İşleri
Yarına kadar bekleyemeyeceğim, bugün iki yazı olsun —bu hızla başkası gerekmezse…
İnce, kendi akıbetini ağır ağır —pek de ağır ağır değil aslında, hızla— şekillendiriyor. Yani “kafasının nasıl çalıştığını” görüyoruz ve “bu kafanın” hangi denize döküleceğini tahmin etmek müşkül değil.
İnce’nin kafasının nasıl çalıştığı, “gençlere 19 Mayıs’ta ve 29 Ekim’de 500’er lira vereceğiz” demesinden anlaşılıyor. Erdoğan’ın çetesi emeklilere Ramazan ve Kurban Bayramlarında ikramiye vadetti ya, emeklilerin karşısına gençleri, Ramazan ve Kurban Bayramının karşısına da 19 Mayıs ve 29 Ekim’i koyuyor.
Bir defa, Erdoğan çetesinin yaptığına meşruiyet kazandırmış oluyor mu? Oluyor. Seçim için rüşvet vermeye, bütçe kontrolünü seçim için kaybetmeye karşı çıkanlar, bundan hoşlanmayanlar —veya başka sebeplerle bu uygulamadan rahatsız olanlar— var idiyse, İnce onlara “siz kimsiniz ya” demiş oluyor. Erdoğan ve çetesi, ne yapsalar, emeklilere iki bayram öncesinde ikramiye verme işini İnce’nin yaptığı kadar meşrulaştıramazlardı. İnce onların adına yaptı. Seçimden sonra siz de, “işte gördünüz ahali koyun, menfaatçi, iki ikramiye için memleketin geleceğini sattı” filan der durursunuz, Mine Kırıkkanat filan gibilerle birlikte, koro halinde.
Gelelim emeklilere karşı gençler mevzuuna…
Realitede, bir haneye ister emekliler ister gençler üzerinden girsin, giren para haneye giren paradır. Emekliler ellerine geçen ekstra parayı, en azından büyük bölümünü, zaten çocukları ve/veya torunları için harcayacak. En azından çocuklarından, torunlarından daha az “harçlık” alacaklar. Aynı hal gençler için de geçerli.
Ve yine realitede, seçmenin oy tercihini bu tür rüşvetler, zannedildiğinin yüzde biri kadar bile etkilemez. Eğer bir kesiminkini diğerlerine kıyasla çok daha fazla etkiliyorsa, o kesim de emeklilerdir. Dünyanın her yerinde “single issue” seçmenlerin büyük bölümü emeklilerdir ve onların biricik “issue”su da, genellikle, gelirdir. Dolayısıyla İnce’nin kontratağı, olsa olsa, yaşlılar nezdinde İnce’nin itibarını zayıflatır, gençler nezdinde herhangi bir kazanç sağlamadan. Emekliler kendilerinin “gözetilmesi gereken” kesim olduğu konusunda egoisttir ve gençler de kendilerinin yerine emeklilerin gözetilmesi gerektiğini düşünürler. Ortada bariz bir asimetri var ve İnce, sadece bir kenarı keskin olan bıçağın keskin tarafını kendi boğazına kendisi sürüyor.
İlaveten, CHP’nin gençler nezdinde itibarı zayıf, gençler arasında en az hissesi olan parti CHP. Siz CHP’ye itibar etmeyen bu kesimin neden itibar etmediğini “hiç anlamadığınızı”, meseleyi “tamamen yanlış anladığınızı” itiraf etmiş oluyorsunuz. Onlar sizden para talep etmiyor. İçinde adaletle rekabet edebilecekleri bir ülke talep ediyor. Yurtdışındaki akranları ile serbestçe temas edebilmeyi istiyor. Yurtışındaki akranlarına ülkelerinde neden bu tür abukluklar olduğunu açıklamak zorunda olmamayı hayal ediyor. Siz kendiniz gençken oyunuzu 500 liraya satar mıydınız? Satacak olanlar var idiyse aranızda, onlara iyi gözle bakar mıydınız? Onlarla aynı başlık altında sayılmayı ister miydiniz? Rezillik.
Ve gelelim 19 Mayıs, 29 Ekim meselesine…
Bu toplumun iki bayramı var. İnançlısı, inançsızı, Ramazan ve Kurban Bayramlarında birbirlerinin —en azından büyüklerinin— bayramlarını kutlar. Buna mukabil 19 Mayıs’ta, 29 Ekim’de filan, devlet büyüklerimiz biz vatandaşların bayramını kutlar. Hepsi o. Biz birbirimizin Cumhuriyet Bayramını kutlamayız. Bize “bugün bayram ulan” diye gürleyenler bile, 29 Ekim sabahı yataktan kalktıklarında eşlerine ve/veya çocuklarına sarılıp “bayramın kutlu olsun canım” demezler.
19 Mayıs’ı bilmem de, en azından 29 Ekim’in öyle bir bayram olması iyi olurdu diye düşünüyorum. Olmadı. Olmaması, oldurmaya çalışanların ahmaklığı ve antipatikliği kadar, “o” bayramları “bu” bayramların yerine ikame etme hevesleri yüzünden. Vatandaş kendi bayramlarına “ilave” bir bayramı kabul edebilirdi ama onların “yerine” bir bayramı kabul etmedi. İnce nasıl bir Türkiye’de büyüdü sahiden merak ediyorum, “Erdoğan’ın Ramazan ve Kurban Bayramlarına karşı 19 Mayıs, 29 Ekim” demek için, bir politikacının cinnet geçiriyor olması lazım.
Tamam mı? Tekrarlayayım mı? Böyle gidecekseniz seçimden sonra vatandaşı suçlamayın. “Kurban Bayramı mı, 19 Mayıs mı” diye tercih yapmaları gerekse, Yılmaz Özdil, Soner Yalçın, Celal Şengör filan gibiler bile ilkini tercih eder —Mine Kırıkkanat’ı bilemedim. Siz de öyle tercih ediyorsunuz, dille olmasa bile tutum ve davranışlarınızla… Kurban Bayramına bayram gibi muamele etmenizle…
Ve nihayet…
Erdoğan ve çetesi bir iş işlemiş. Bir atağa kalkmış. Eğer “aha şuradan atağa kalktı, arka taraf boşaldı, bir kontratakla oraya birilerini sokalım” kafasıyla iş yapacaksanız, vay halimize. Oyun yine, bütünüyle, Erdoğan’ın elinde kalacak demektir. Erdoğan’ın zayıf yanı orası değil. Erdoğan’ın böldüğü baklava tepsisinin başında, “orası seninse burası da benim” dediğinizde kazanma şansınız yok. Bıçağı onun elinden alıp “başka türlü” bölemeyecekseniz tepsiyi, her durumda beşte bire razı geleceksiniz demektir.
“Birkaç gün bekleyelim bakalım” deyip duruyorum kendi kendime. Ama İnce, birkaç gün beklemeyi gerektirmeyecek kadar hızla kendi boynunu kesiyor. Ben, “ona rağmen”, birkaç gün beklemeye çalışacağım, sizi bilmem.