İnsan Kardeşlerim
Son dönemin yıldızı bence, kesinlikle Taşgetiren. Yine döktürmüş (http://www.star.com.tr/yazar/kilic-artigi-yazi-1192043/).
Taşgetiren’in son yazısına döneceğim. Ama önce, bir önceki günkü, Karargâh Rahatsız krizi hakkındaki döktürmelerine bakalım (http://www.star.com.tr/yazar/karargah-hurriyet-yazi-1191277/). Ne anlıyoruz? Hürriyet, muhtevası Hande Fırat tarafından oluşturulan ve aslında itiraz edilmesi lazım gelmeyen metne Karargâh Rahatsız başlığı atarak, aymazlık yapmış. Başkaları da benzer laflar ettiler, çünkü efendim, başlığın çağrışımları hesaba katılmalıymış.
İlgili başlık bende sözü edilen çağrışımları yapmadı. Ne yapacağız şimdi? Belki o çağrışımlar başlıkta değil de sizin zihninizdedir. Hasta olan sizsinizdir belki. Çünkü çağrışım, adı üstünde, kafatasının içinde zuhur eden bir hal. Kafatasınızın içine beynin yer tutucusu olarak monte edilen dokudan kaynaklanan bir sıkıntı vardır belki.
Lafa bak…
Hande Fırat, 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanı’nı halk ile buluşturarak, gazetecilikten öte milli bir misyon ifa ettiği bizzat Ak Parti dünyasında kabul edilen bir durumdur. Bu sebeple Hande Fırat TSK’da darbe hazırlığı iması taşıyan “Rahatsızlık” haberine imza atacak birisi olmadığını sanırım basın dünyası ve sanırım, Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil “Devlet ricali” teslim edecektir.
Yani mesela ben yazsam o haberi, Taşgetiren’in Cumhurbaşkanını halk ile buluşturmuş olmadığım için, üstüme ahlaksızca gelinmesi hak. İlaveten AKP dünyası da kabul etmiş Hande Fırat’ı, yani hüküm mercii AKP dünyası. Kâfidir, bir hukuk, bir ahlak filan lazım değil.
***
Taşgetiren Hande Fırat’ı neden müdafaa ihtiyacı hissediyor? Bilemem ama ipucu dünkü yazıda saklı olabilir. Bahse konu olan yazının mevzuu Bahçeli-Selvi polemiği (dünyaya nizamat vermekten aşağısına razı olmayan soytarılar nelerle uğraşıyor, bizi nelerle uğraştırıyor, bakar mısınız). Yazının sonuna doğru kendi sorup kendi cevaplıyor:
Belki de içinizden geçiyordur: Abdülkadir Selvi senin neyin olur ki, ona böylesine sahip çıkıyorsun?
Cevabı çok kısa: “İnsan kardeşim” olur sadece. Ve tepkim “haysiyet cellatlığı”nı, “bel altı vuruşlar”ı hiç kimse için olağan kabul etmemekle ilgili.
Belki Hande Fırat’ı da insan kardeşlerinden görüyordur, ondandır Hürriyet’e manasız bir biçimde geçirirken Fırat’ı kenara çekme gayretkeşliği…
Eh, bu memlekette hanidir, Fırat’ın, Selvi’nin maruz kaldığı haysiyet cellatlığı ve bel altı vuruşlarla kıyas kabul etmeyecek işler yapıldı, yapılıyor. Hiç biri için Taşgetiren’den ses çıkmadı. Pardon, bazı durumlarda, “iyi ama bunlar AKP’ye zarar verebilir, Referandum sonucunu riske sokabilir” türünden ahlaksız itirazları, ürkekçe dile getirdi. Besbelli o şahıslar Taşgetiren’in insan kardeşleri arasında değil. Mesela ben mevzu olsam, görünen o ki, ben de Taşgetiren’in insan kardeşlerinden olmayacağım.
Oh! Ne iyi.
Bunca kâbusun içinde hoş bir serinlik duygusu veriyor, Taşgetiren’in muhabbet beslemeyeceği biri olmak.
***
Bu ahlak fukaralıklarını gündeme getiriyorum, ciddiye aldığımdan değil. Ben de bir vakittir insan suretinde meydanda dolaşanları insan kardeşlerim ve diğerleri diye ikiye ayırıyorum, o mevzua mukaddime olsun diye. Benim tasnifimde, insanın bizim çeteye mensup olup olmamasının, Kürt veya Türk olmasının, Cumhurbaşkanının onayını almış olup olmamasının, referandum neticesini riske sokup sokmamasının filan bir rolü yok ama. Ben insan olmak konusunda kadim bir kritere müracaat ediyorum: Utanabilmek.
Tektanrılı dinler, Adem ile Havva’nın edep yerlerini fark edip utanmaları ve örtünme ihtiyacı duymaları ile insan olduklarını vazeder. Bu zevat, anlaşılan o ki, edep yerlerini örtmek meselesine takılı kalmışlar. Benim anladığım, işin aslı utanmaktadır. Utanabilmekte…
İnsan utanır. Yalan söyleyince, hak yiyince, hak yendiğine şahit olup ses çıkarmayınca, bir insana kul olmak durumunda kalınca… Liste aslında çok uzun, siz de biliyorsunuz.
İnsan utanır. Ve sadece insan utanır. Utanmayan canlılar, benim açımdan insan kategorisine girmezler. Yani mesela Taşgetiren… Bu memlekette gözünün önünde bir yığın insana haysiyet cellatlığının çok ötesinde bir yığın iş işlenmiş olacak. Sayın Cumhurbaşkanın bizzat o işlerin amiri olacak. Çıtını çıkarmayacaksın.
Sonra Bahçeli Selvi hakkında bir şeyler söyleyecek, itiraz edeceksin. Edersin a, en tabii hakkın. Ama itirazını “ama o benim insan kardeşim” diye gerekçelendireceksin. Yuh!
Yuh da…
Her gün böyle binlerce ahlaksızlıkla, utanmazlıkla, arsızlıkla karşılaşıyoruz. Adam göz göre göre, meydandaki kürsüde yalan üstüne yalan söylüyor, arada ikide bir, rakiplerini kast ederek “bunların işi gücü yalan” diyor. Yuh! Adam çağrışım mağrışım gerektirmeden “Hayır diyen teröristtir” diyor, sonra yüzüne baka baka “ama çağrışım” masalları okuyor. Yuh!
İnsan hakikaten merak ediyor, malzemelerine bir tutam utanma bile çok görülen bu güruh, nasıl oldu da birbirlerini buldu? İnsan hakikaten merak ediyor, ne olursa doyacak bunlar? İnsan hakikaten merak ediyor, bunca eşitsiz bir ortamda bile her türlü ahlaksızlıkta, seviyesizlikte bu kadar ısrarcı olan bu çete, ne olursa rakiplerini alt edebilecek, rakipleri ne kadar zayıflatılırsa utanmazlıktan kaynaklanan eksiklik dengelenmiş olacak?
***
Taşgetiren yazı niyetine yazdığı şeyi şöyle biitirmiş:
Yazıyı yine benim çok naif olarak algılanmama yol açacak bir soru ile bitireyim:
Bahçeli yarın Abdülkadir Selvi‘nin yüzüne nasıl bakacak?
Ben yardımcı olayım, sen bugün milletin, sokakta karşılaştığın insanların yüzüne nasıl bakıyorsan aha öyle…