İnsanlığın Muzip Halleri
Vaktin birinde bir dergiye, Dünyanın En Muzip Derin Devleti başlığıyla bir yazı yazmıştım. Cumhuriyet tarihinin en barışsever ve Yunansever başbakanına, Cumhuriyet tarihinin yegâne savaşını —üstelik de Rumlara karşı— yaptıran, en ABD vatandaşı başbakanına memleketi Gümrük Birliğine sokturan, en Almancı başbakanına AB ile araya mesafe koyduran, en antisiyonist başbakanına İsrail ile anlaşma yaptıran bir özneye, en hafif tabirle muzip denebilirdi. (Asıl derdim başkaydı tabii, her şeyi bir derin özneden bilmeklerle eğleniyordum kendimce.)
1999’da, Öcalan derdest edilmeden önce, yaptığım araştırmalar MHP’nin oylarının ikiye katlanacağını gösteriyordu. Ama iki sıkıntım vardı. Birincisi, araştırmalar çok bölgeseldi, Türkiye genelini örneklemiyorlardı. İkincisi, MHPliler bile inanmıyordu böyle bir şeyin olabileceğine. Derken Öcalan yakalandı. Türkiye’nin duvarlarını ve elektrik direklerini, Öcalan’ı bir vampir gibi gösteren afişler kapladı. MHPlilerden biri “Hoca sen haklısın, MHP iktidarın büyük ortaklarından biri olacak” dedi. Fikrini değiştirenin ne olduğunu sordum. “Bu adamı asamazlar,” dedi, “eğer asılmamasına karar verenlerin arasında MHP olmazsa, artık MHP’yi kimse tutamaz.” O anda —çizgi filmlerdeki gibi— beynimde bir ampul yandı.
***
Artık meşrebinize kalmış, ister bir derin öznenin marifeti sayın, isterseniz insanlık halinin kaçınılmaz tecellisi, işler hep böyle oluyor. Memlekette Cemaati tasfiye etme işini olsa olsa AKP yapabilirdi, o yapıyor. Eh, bunca musibetin hayırlı bir neticesi de oluyor yani. Ama beni bunları yazmaya sevk eden şey Cemaatin tasfiyesiyle sınırlı değil. Anladığım kadarıyla AKP, kendisi üzerinden iktidar edinmiş olan daha küçük ölçekli cemaatlere de dirsek göstermeye başladı.
Tarikatlarla bir alıp veremediğim yok. Memlekette Allah’a ulaşmak için birilerinin yardımına ihtiyaç duyan, birinin yardımıyla hu çekerek, zikir yaparak, kendisini daha iyi hissedecek olan birçok kişi vardır. Onların bir araya gelmesinde bir mahzur yok. Böyle sosyal bir ihtiyaç karşılanırken, arada sistemin istismar edildiği misallerin yaşanması da kaçınılmaz. Ama bildiğim kadarıyla tarikatlar, sistemin istismarını kendi içlerinde çözerek bugünlere kadar geldiler.
Dini cemaatler başka.
Nasıl başka?
Dini cemaatler modern bir şey. Fertlerin kendilerini olgunlaştırma ihtiyaçlarını karşılama iddiasında değiller. En azından öncelikli hedefleri bu değil. Onlar zaten kendilerini olgunlaşmış gören fertlerin, toplumu biçimlendirme iddiasının ürünü. Tarikatların toplumu biçimlendirmesi, asli faaliyetlerinin bir yan ürünüydü. Cemaatler doğrudan bu hedefe kilitlenmişler.
Din gibi bir kurumun böyle modern bir anlayışla örgütlenmesi dehşet verici bir şey. Tarikatları at neslinin ıslahı çabalarına benzetirsek, cemaatler genetik müdahaleye benziyor. Birisi, her şeye rağmen organik bir şey. Öteki bütünüyle sentetik ve fabrikasyon.
Tarikatlar, uzun tarihleri boyunca dini yeniden ürettiler. Bu yeniden üretim sürecinde dinin yeniden yorumlanmasını sağladılar. Cemaatler dinin yeniden üretimine filan yardımcı olmuyor. Dini kullanarak sosyal düzenin yeniden üretimini hedefliyor. Dolayısıyla, tarihteki bütün sosyal mühendislik projelerinden daha tehlikeli bir proje, çünkü din gibi bir enerji kaynağını istihdam ediyor.
***
Bitirmeden belirteyim: Beni bilenler bilir, bunları şimdi, cemaatler yoğun bir baskı altındayken ilk defa söylüyor değilim. Cemaatlerin İslami bir şey olmadığını, modern bir şey olduğunu, Türkiye için muhtemelen en büyük tehdit olduğunu, bütün ibreler onların lehineyken de söylüyordum. Umarım yaşamakta olduğumuz süreç, sadece mevcut cemaatlerin tasfiyesiyle kalmaz. Memlekette dinin muhtelif modern projeler için istismar edilmesine karşı bir farkındalık da yayılır. Zayıf da olsa, böyle bir farkındalığın oluştuğuna dair işaretler var.