İthama Bak, Müdafaaya Bak
Hoş görün, ben bu meseleye takıldım.
“Biri sizden şikâyetçi” diye karakola çağırılsanız. Karakolda tanımadığınız biri, sizi işaret ederek, “bu şahıs bizim sokaktan geçerken bir bakışıyla kızımı (veya siz bir hanımsanız, oğlumu) baştan çıkardı, yavrum aşkından verem oldu” dese, “bir daha bizim sokaktan geçmesin” diye de talepte bulunsa n’aparsınız?
Herhalde “memlekette seyahat hürriyeti var, istediğim sokaktan geçerim” filan diye ahkâm kesmeye kalkmazsınız. Yani evet, prensip olarak memlekette seyahat hürriyeti var ama… Eğer bir bakışla bir genci verem ettiğiniz iddiasının saçmalığını dile getirmezseniz, karakolda olup bitenlere şahit olan üçüncü şahıslar, en azından şöyle düşünecektir: Bu muhterem, gencin verem olmasını sahiden de kendisinden biliyor.
Sayın Erdoğan köşe yazarlarına en az bu kadar saçma bir ithamda bulundu. Onlar da kendilerini “basın hürriyeti var” diye müdafaa ettiler. Anlaşılan o ki, piyasalarda 6,5 puanlık düşüşe sahiden kendilerinin sebep olduğunu zannediyorlar. Veya, daha vahimi, elbette biliyorlar böyle bir istidatları olmadığını ama böyle zannedilmesinden mutlu oldular.
Canlarım benim.
***
Köşe yazarlarının piyasaları bir kuruş oynatabilmeleri mümkün değil. (Böyle bir kabiliyetleri olmaması da ayıp değil.) Buna mukabil, Mağdur beyefendinin, kendisini köşe yazarlarının mağdur ettiği konusunda kamuoyunu ikna etme kabiliyeti var. Eğer itiraz eden olmazsa, köşe yazarları olmasaydı ekonominin güllük gülistanlık gidecekti olduğuna milleti ikna edebilir.
Günün sonunda, sandık başında, şöyle düşünecek ahali: Ulan tükürürüm seyahat hürriyetine. Bu hıyar gezdikçe gençler birer birer verem oluyorsa, seyahat hürriyeti de olmasın varsın. Tükürürüm basın hürriyetine. Bu zibidiler yazdıkça borsa düşüyor, biz de işsiz kalıyorsak, yazmasınlar varsın.
***
Şu da var: Bir an için diyelim ki Mağdur beyefendi haklılar. Yani köşe yazarları ne ettiler ettiler, piyasayı hırpaladılar.
Demek ki, 2002’den 2007’ye kadar, dünya ekonomisinde misli görülmemiş bir bahar havası yaşanırken, her şey —dünyanın diğer ülkelerine kıyasla olmasa da— geçmişe kıyasla iyi giderken, “gördünüz mü bak, ekonomi nasıl yönetilirmiş” diye kostaklanmaklar manasızmış. Meğerse neymiş, köşe yazarları pekâlâ yapabilecekleri fenalıkları yapmamışlar da Mağdur beyefendinin ekonomi gemisi yüzmüş.
Elbette vaziyet böyle değil. Türkiye’nin ekonomisi 2002-07 arasında da kerpiç kerpiç üstüne idare edilmiş, ekonominin idaresinde kullanılan uyduruk kerpiçler de memleketin biriktirdiği bütün kıymetler yok pahasına okutularak edinilmişti.
Mesele şu ki, o dönem boyunca, dünyanın hiçbir bölgesinde yer sallanmamıştı.
Cemalettin N. TAŞCI